AKIL
Ürkekti.Üşümüştü.Yağmur iliklerine kadar işlemişti.Bedenini ısıtan tek şey annesinin sıcacık çorbasının hayaliydi.Hani çocukken hep bir ağızdan bağırırlardı ya oyun bitince “evli evline,köylü köyüne,evi olmayan sıçan deliğine” diye.Bir sıçan deliği bile bulamamıştı işte.Bardaktan boşanırcasına değil kovadan boşalırcasına yağıyordu yağmur.Sanki yalnızlığına,sanki terkedilmişliğine,sanki kimsesizliğine inat yağıyordu.Birde ben vurayım sana dercesine üzerinde yattığı kartonu paramparça etmişti.İsyan etti ,söylendi,dursun artık bu yağmur. Ne vermişti de ne istiyordu sanki Tanrı ondan..! İsyanıyla koşmaya başladı su birikintilerinin içinde.Evi saydığı köşe göl olmuştu.Sığınacak bir kuytu ararken söylenmeyi sürdürüyordu.Birden arkasında bir ışık belirdi ve sonrası karanlık.Gözünü hayal meyal açtığında hastane olduğunu hissetti.Doktorlar kendi aralarında konuşuyorlardı: “Bu bacağı artık işlev görmez hastaya zarar vermemesi için kesmek lazım...!”Tanrı yine ona vermeden almayı seçmişti, ona göre.Ve bir gün evi saydığı parkta akli dengesi yerinde olmayan yerde bulduğu çöpleri yiyen çocuğu hatırladı.Hatırlamasını sağlayan Tanrı’nın ona aslında neyi verdiğini şimdi anlamıştı….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.