“ö.ç.m” den Tiyatro ' Boyacı Çocuk '
’ Boyacı Çocuk ’
I. Perde
Hasta annesiyle birlikte yaşayan yetim bir boyacı çocuğun öyküsüdür.
_Anne kalkar mısın? Kahvaltıyı hazırladım.
Anne:
_Sağ ol, evladım, Allah razı olsun senden.
Çocuk:
_Anne ne olur, böyle söyleme. Ben senin hakkını asla ödeyemem.
Anne:
_Çocuk yaşında ev geçindiriyorsun canım oğlum.
Çocuk:
_Ben ne yapıyorum ki anne. Günde üç beş ayakkabı boyuyorum. Hepsi bu.
Anne:
_Olur mu, oğlum. Ev kiramızı veriyorsun, marketi, pazarı görüyorsun. Ne istersem alıyorsun. Yiğit babanı hiç aratmıyorsun. Keşke baban yaşasaydı da senin bu adamlığını görseydi.
Çocuk:
_Keşke anneciğim, keşke. Babamın başımı okşamasını öyle özledim ki anne. Birlikte parka giderdik, babam beni salıngaça bindirip sallardı. Bana insanlık dersleri verirdi hep.
Anne:
_Takdir-i ilâhi oğlum. Baban en yüce mertebeye ulaştı, şehit oldu. Allah herkese şehit olmayı nasip etmez.
Çocuk sofrayı topladı ve annesine:
_Bir isteğin var mı anneciğim?
Anne:
_Yok, oğlum. Evde her şey var. Canının sağlığı. Allah hayırlı işler versin.
Çocuk annesinin elinden öptü:
_Hoşça kal anneciğim, dedi ve evden çıktı.
II. Perde
Parkta orta yaşlı bir adam oturuyordu. Boş gözlerle oyun oynayan çocuklara bakıyordu. Bir boyacı çocuk yaklaştı yanına:
_Amca, boyayım, amca! Pırıl pırıl yaparım vallahi.
Adam:
_Gerek yok, oğlum, sağ ol.
Çocuk:
_Amca, para istemiyorum senden. Yeter ki bana bir şans ver. Ver ki alın teri dökeyim, çalışmanın zevkini hissedeyim.
Adam:
_Çalışmanın zevki ha! İlginç. Boya bakalım.
(Çocuk ayakkabıları boyamaya başlar.)
Adam çocuğun başını okşayarak:
_Kaç kardeşin var? diye sorar.
Çocuk:
Kardeşim yok, amca, bir tek melek annem var.
Adam:
_Niçin melek annem diyorsun?
Çocuk:
_Rahmetli babam anneme öyle derdi hep, onun için.
Adam:
_Allah rahmet eylesin oğlum. Babanın vefat sebebi nedir?
Çocuk:
_Babam şehit olmuş, amca; ama annem babam için “öldü” denilmesine kızıyor. “Şehit” dememizi istiyor hep. Biliyor musun amca ”Şehitler ölmez, kanları kurumaz” derler ya, inan ki doğru. Babamın cesedi iki hafta arazide kalmış. Kanı kurumamış. Annem diyor, melekler iki hafta başında beklemişler babamın. Hiçbir yabanî hayvan yaklaşmamış babamın yanına. Daha dün gibi hatırlıyorum. Babamın cenazesi kaldırılırken tabutundan hâlâ kan damlıyordu. Elbiseleriyle gömdüler babamı. Sizin babanız hayatta mı amca?
Adam:
_Benim babam var da, oğlum, orasını hiç sorma.
Çocuk:
_Niçin amca?
Adam:
_Ben adam değilim de ondan oğlum.
Çocuk:
_ Estağfurullah, amca. Siz çok iyi bir insana benziyorsunuz.
Adam:
_Sorma oğlum; hanım, babamı evde istemedi. Huzurevine yerleştirmek zorunda kaldım.
Çocuk:
_Buna üzüldüm, amca. Keşke başınızda dursaydı, size yol gösterseydi, tecrübelerini aktarması bile yeterdi. Yiyeceği bir tabak yemek değil miydi, amca. Eşiniz sanki babasız mı gelmiş dünyaya?
Adam:
_Doğru söylüyorsun oğlum, o yiğit adama çok ayıp ettik. Kardeşlerim benden de hayırsız.
Çocuk:
_ Hayırlısı olsun amca, sen de ziyaretine gidersin.
Adam:
_Gidiyorum da oğlum, babamın gözlerine bakamıyorum.
Çocuk:
_ Niçin amca? Öyle şey olur mu? Benim babamın öyle güzel gözleri vardı ki!
Adam:
_ Benim babamın gözleri de güzel oğlum; ama o güzel gözlere utancımdan bakamıyorum.
Çocuk:
_ Bence sen yanlış yapıyorsun, amca. Onu mutlu etmek için bakmalısın gözlerine.
Adam:
_Doğru söylüyorsun be çocuk! Sen sanki büyümüş de küçülmüşsün.
Çocuk:
_ Büyümüş de küçülmüş ne demek amca?
Adam:
_ Senin gibi her şeyin farkında olan çocuklar için kullanılır bu söz.
Çocuk:
_ Yani beni takdir ediyorsunuz, öyle mi?
Adam:
_ Evet.
Çocuk:
_ Sağ ol amca. Cila da bitti, paçalarınızı düzeltebilirsiniz.
Adam:(Gözleri yaşlı şekilde)
_ Bitti mi dedin? Keşke bitmeseydi.
Çocuk:
_ Niçin amca?
Adam:
_ Ne güzel dertleşiyorduk aslan yürekli oğlum.
Çocuk:
_ Annem merak eder amca.
Adam:
_ O zaman, buyur paranı evladım.
Çocuk:
_ Para alamam ben senden amca.
Adam:
_ Niçin?
Çocuk:
_ Kimse bana yüz vermezken sen başımı okşadın, bana rahmetli babamı hatırlattın. Boyadığım bu ayakkabılarınla yanlış yollarda yürüme yeter, yolun açık olsun, güle güle git amca.
Adnan Ünal “ö.ç.m”
YORUMLAR
Bir Ramazan günüydü.Akşam ezanı da yaklaşmıştı.Ben ise evimizin bahçesinin kapısının önünde durmuş yolun başındaki camimizin ışıklarının yanmasını bekliyordum(O günlerde bizim caminin hopörlörü yoktu)Henüz sekiz yaşındaydım.Cami tarafından ellerinde pidelerle, komşumuz amcanın gelişini takip etmeye başladım, bir gözümü de minarenin ışıklarından ayırmadan.Amca da bana bakıyordu.Karşı kaldırımdan yürürken birden yolu geçip bana doğru yürüdü.Yaklaşırken bir yandan da iki tane pideyi diğer eline alıp bana doğru uzattı,Yüzünün tümüne yayılan gülümsemeyle birlikte.Hiç duraksamadan bana uzattığı mis gibi kokan sıcacık pideleri aldım elinden .O arada uzaklardan duyduğum top patlamasıyla birlikte minarenin ışıklarının da yanmasını görür görmez bahçe kapısından içeri dalıp eve yöneldim,göğsümün üzerine bastırdığım pidelerin sıcaklığı bütün vücuduma yayılmıştı.Gülümsüyordum.Yüreğim dolu doluydu, komşu amcaya duymuş olduğum minnet ve sevgiyle.Babamı kaybedeli daha bir yıl ya olmuştu ya da omamıştı.Önemli olan o iki pide değildi.Komşumuzun bizi hatırlamış olması o anda değil iki pideye, dünyalara değerdi.
Bu amcanın yüzüne yayılmış olan o kocaman gülümseyiş halâ gözlerimin önünde capcanlı durmaktadır.Allah(c.c.) hem ona hem babama ve bu arada tüm ümmeti Muhammed'in ölmüşlerine de rahmet eylesin.
Bak şimdi bu güzel öykünüz bana neler de anımsattı.:)Tebrikler hocam.Selâm ve sevgiyle.