Halk ve Devlet
30.01.2005
Adım adım ilerliyorum soluk almadan...Yüreğimin sesi mi yoksa hayatın sesi mi yansıyan sokaklarıma yargılamadan! Tüm sesleri duyuyorum. Birkaç satırı sizlere hediye bırakıyorum. Neden diye sormayınız. Boş konuşursam da aldırmayınız. Bırakınız yüreğini açmış gönüller bulsun beni. Sizler sakın bana uğramayınız.Ben hatırımı sormanızı istemedim.Umutsuz değilim umut da dilenmedim. Sevgim kalbimde sizden beklemedim.Yalnız saygı da kusur etmeyiniz...
Üzerinden yıllar geçer yaşamın. Bazen bir devletin sonudur. Bazen halkın egemenliğinin son günleri. Bazen de acılı bir kalptir geride bırakılan. Kimileri mücadele verir devleti uğruna. Kimileri cebindeki son parayla kumarda. Kimileri açmış bir kitap karşısına hayat kurtarmak umuduyla, kimileri yazmak çabasında.
Yaşamak mı yazmak mı ?
Yoksa yazdıkların yaşadıkların mı? Aslında muamma mı yoksa farkedilemeyen ayrıntılar mı! Ayrıntılara takılıp da yaşayamadık mı ?
Nereden nereye mi dediğini duydum! Dur bekle o kadar kolay değil. Sabretmeli beklemeli ve görmelisin. Ne göreceğini nereye varacağını tasarlama. O kadar kolay olmayacak bu yokuşta bunca çaba. Umutsuzluk sence nedir?
Yakında devletinin egemenliğinin gideceğini ve başka bir kültürün baskın otoritesi altında ezilebileceğini düşün. O devlette yaşayabileceğin şartları düşün. Sokağa rahatça çıkamadığını, sevdiklerinden uzak olduğunu, maddi durumun kötüye gittiğini, okuyamadığını ve şartların istediğin gibi düzenlenmediğini düşün... İstediğin gibi davranamayacaksın. Evinden çıkmaya korkacaksın. Şimdi bunları görmüyorsun ama gördüğünde şimdiki kadar rahat olacakmısın soruyorum sana!
O zaman aklına gelecek mi yaşadığın aşk ya da kalbinin acısı. Yoksa ekmek derdiyle mi yanacaksın?
Düşünüyorum da ne mutluyuz bazı anlarda. Ne kadar değerini bildik! İnsan hakları diye yola çıktık. Sevgi, saygı, barış ve özgürlük inancıyla yüreklerimizi kabarttık bunca güzel duyguyla. Bıraktık diğer devletleri, dünyayı da biz kendimize ne kadar saygı duyduk bu toplumların karşısında. Eğittik mi bebelerimizi kundakta.
Yoksa birkaç masalla mı avuttuk.
İyi yönetim, iyi idareci, iyi insanlar mı aradık yoksa sözlere mi kandık. Ne kadar farkındayız nereye gittiğimizin. Uyanma zamanı geçmiş de olsa açsak artık gözlerimizi baksak yaşadıklarımıza. Bir doktoru bir parti çağırırken, hastaları seçmen görmüyor mu? Oy kazancı! Bir avukatı çağırırken kullanmıyor mu inancı? Dur demenin zamanı gelmedi mi!
Boğazımız ağrıdığında sabah ya da öğlen sokağa çıksak kaç doktor kliniğinde hasta bakıyor! Hepsi gündüz hastahanelerde öğleden sonra kliniklerinde. Birçoğu kandırılmış durumda parti parti dolaşıp oy toplama derdinde. Kliniğe açıp randevu istediğinde beşten altıbuçuğa kadar bakıyor gelip bekleyin diyor rahatça sekreter. Bu nasıl düzen! Bir diğerine gidiyorsun öğleden sonra gelmiş kliniğe herkes sırada üç saat faranjit boğazınla sıra bekliyorsun soğuk bir koltukta. Oradaki gürültüden eve daha da hasta dönüyorsun...
Hastahaneye gidecek olsan daha da hasta olmaktan endişe duyuyorsun. Devlet hastahanelerinin durumu ortada. Orada günlerce sıra beklesen de sıranın geleceği belli değil. Hatırlıyorum da zorda kaldığım bir gün devlet hastahanesine boğazımı baktırmaya gitmiştim ve ağzını aç deyip bana oradan kullanılmış boğaza bakmak için olan uzun çubuğu ağzıma soktu doktor. Boğazıma dilimin üzerine başkasının ağzına konulmuş bir çubuğu kullanarak baktı. Bu kadar özensiz, tedbirsiz insan sağlığına önem vermeyen bir toplumda yaşamak kolay değil...
Gören gözler haykırsa da değişmeyen bu kader alınyazısı mı!
Nerede Adalet, nerede İnsan Hakları!
Şerefli erdemli yöneticiler nerede. Nereye kadar sürecek bu tecrübesiz düzensiz muhakeme. Varılan sonuç karşılaşılan arzu edilen gelecek yalanlara gömülmüş evet efendimci sistem mi! Bu mu mücadele verdiğiniz! Özgür düşünce nerede? Neden doğruları haykıran, yasayı gösteren olmaz diyenler susturuluyor dışta bırakılıyor da ciğeri beş para etmeyen evet efendimci kesim avantalarla gününü gün ediyor!
Herşey “evet” olur düzeyinde mi yaşamda. Kaçımız her istediğimizi elde ettik yaşamdan. Her sorduğumuz sorunun cevabı evet miydi. Evet diyorlarsa neden? Neden inanıyorsunuz! Açıp baksanıza söylenenler olur mu, mümkün mü! Yasalar, kanunlar niye! Evet efendimci bireyler mi bizim geleceğimize yön veren! Kim verecek bunun hesabını, yine halk çekmeyecek mi acısını.Yoksulluk kapıya dayandığı gün dünyanın süper güçleri insanlarımıza yardım mı edecek... Yoksa fırsat bu fırsat bu da elimizde mi diyecek. Ezilmeye mahkum muyuz biz... Uyanın uyandırın! Çağre arayalım birlikte...
Gelin düşünelim, üretelim. Birlik olup insanlık diye haykıranlara insanlığı göstertelim. Süper güç olarak insan hakları diye diye hak hukuk bırakmayanlar görsünler ki uyumuyoruz. İnsanlık ekonomik yükselişte değildir. Borç alacak işi değildir. Bir devlete sadece köprü olarak bakılamaz. Konumu iyi diye her ülkenin kullanmak istediği bir köprü olamayız. Burada devlet var. İnsanlar var. Uyanın tarih bizi yazsın!
İnsan! Hep önce insan dedim. Küreselleşen bu yapıda insanı savundum. İnsandı herşeyin başı. İnsanı yaşatmaktı. Onu eğitmek, geliştirmek ileriye taşımaktı. Kısır döngüsünde kaybolmayacaktık para politikalarının. Ne ürettik. Devrimleri insanlık adına mı yaptık. Yoksa dilim varmıyor da olanı da mı sattık para uğruna. Kimler hesap vermeli! Hesabı bıraktık derdim hesap olmadı... Bundan sonra ne yapılmalı. Ben aynı şeylerin konuşulmasını, hataların tekrardan yazılmasını değil geleceğimize anlam katılmasını, buradaki halkın kendine öz kültürüyle, konuşmasıyla, yaşamıyla, örf ve adetiyle varlığının kök salmışlığının bilinciyle yaşamasını, yaşatılmasını istiyorum. Her gece soruyorum kendime insanlığa, dünyaya ne kattım varlığımla...
Etrafta binlerce genç, yaşlı işsiz de olsa kaç kez sordu kendi kendisine bir devlet başkanı olmak başbakan olmak kolay mı! Bir devletin geleceğini, halkının ve insanının refah içinde yaşamasını sağlamak uğruna nelerden feragat ettiğini düşüneniniz oldu mu!
İnsanoğlu sadece işsiz kalınca işsizlik sorundur. O zaman konuşmaya başlar. O zaman düşünüp yazar. Aç kalınca aklına gelir yoksulluk. Savaş çıkınca barışı özler hangi şartta olursa olsun da Barış olsun demeye başlar... O zaman sorgulamaz nerede nasıl bir çözüm. Bitsin savaş da evimize ekmek bulalım derdine düşer. Muhtaç kalmayalım der. Hep yaşadık bunları. Şimdi bırakalım devlet başkanlarını, bakanları, müşteşarları ve müdürleri...
İdare idare olsa bugün git yarın gel değişirdi. Ya da şu günlerde başkentte çok yaygın olan boruların döşenmesi olayıyla patlak veren çamur krizi. Evlerimizin önüne çıkamaz olduk. Her tarafı kazıp kazıp bırakıyorlar. Evimize girmek için arabalarımızı birkaç sokak ileride bırakıp yürümemiz gerekebiliyor. Bu soğuk ve rüzgarlı günlerde bir derdimiz de bu. Bir yandan kazıyorlar sonra yolu açsalar da yollar gidilecek gibi değil. Çukurlarla yükseltilerle dolu. Sokakta kazara mühendis görürsen soruyorsun bu yollar ne zaman düzelecek. Adam çok rahat bir şekilde akla mantığa uygunmuş gibi söyledikleri “sadece kazılan yere yani yolun tam ortasına asfalt dökülecekmiş” diyor. Allah aşkına zaten sen yolun şeklini bozmuşşun, yol da tek şerit olduğuna göre asfaltı ortasına dökünce gidenin de gelenin de arabasının sağ tekerlekleri hep yukarıda kalacak .Bu mantığın alabileceği bir durum mu. Bu sefer tekerleklerin denge ayarı bozulacak. Kontrol edilmezse ölümlere sebep olacak. Okumuşsun, Üniversite bitirmişsin mühendis olmuşsun insan utanır böyle cevap vermeye! Ama ne söyleyebilirsin bu adama...
Yönetim, idare gözlerini açıp bunları görmek istemiyor. Görse de görmemezlikten geliyor. Şu günlerde hepsi sokaklarda. Markette, kasapta gülücük dağıtıp desteğinizi bekliyoruz diyorlar. Sen bir düşün bakalım bu halkı ne kadar destekledin. Neler yaptın hayatlarını kolaylaştırmak için. Devlet nedir? Neden insanlar biraraya gelip devlet kurmaya karar verdiler. Temelde yatan amaç birlik olup kendi haklarını daha kolay savunmak ve hayatlarını kolaylaştırmaktı... Çünkü bu mücadelenin tek başlarına her kafadan bir ses çıkarak verilemeyeceklerini biliyorlardı. Gelin görün ki zamanla ortak iyi kavramı bile göreceli oldu. Merak ediyorum kaç kişi bu asfalt veya doktor konusunda farklı fikir üretebilir.
Özetle muhalefet olmak ortak iyi ve devletin geleceği konularında birarada yürümeye engel teşkil etmemeli. Etmemeli demek kolay da ne yazık ki bunun da kıvamını tutturamadık. Başa hangi parti geçiyorsa ilk yapılan devlet dairelerinin bakandan başlayarak, müsteşar ve müdürlerin hatta işçi kadrosunun bile değiştirilmesi ya da sürülmesi olarak bizlere yansıyor. İşini hakka, hukuka dayanarak gücünü yasadan alan kararlarla yapan yöneticiler dahi görevden alınabiliyor. Çünkü evet efendim demeyi reddetmiştir. Ne olursa olsun bakanın telefon açıp şunun işini hallet demesine gerek kalmadan yasaya uygun olmadığını, mümkün olmayacağını söyleyebildiği için görevden alınılmasına göz yumulacaktır. Çünkü başa gelenler kendi menfaatleri uğruna o makamı istiyorlarsa etrafta hak, hukuk diyen bireyleri arzu etmezler. Her istediklerine evet diyecek ve yapacak, yaptırtacak adam ararlar. Amaç devletin halkımızın geleceği olmaktan uzaklaşmıştır.
Birkaç siyasi partinin kendi menfaat çizgilerine göre, kendi işlerine evet diyecek insanları aday gösterip sadece kendilerini kandırdıkları vurdumduymaz gerçeğimizle başbaşayız. Aday gözüyle bakmak bir kenara çoğunlukla bu karaktersizlikte olan bu insanlar bizden oy bekliyorlar. Hem de bizlerin refah, barış ve huzur içinde yaşayabilmemiz için. Bizleri yönetmek için. Ben mi yanlış görüyorum acaba! Yoksa bunlar benim hayal dünyam mı, yoksa gerçekler mi!
Gerçekler bu kadar açıkken nasıl bu kadar yanlışa düşüyoruz her seferinde. Neden bu halk göremiyor! Bunlar gibi saymakla bitmeyen adaletten, insan haklarından, hukuktan eser olmayan bir düzen. Neden sadece bir tek suçlu aranıyor. Bu düzenin böyle olmasında halkımızın da büyükçe bir payı var. Kim karşılarına geçip seçim zamanı olmaz mümkün değil diyorsa oy vermiyorlar. Yönetici olmasına fırsat tanımıyorlar. Halk öyle bir halk ki hep evet cevabını duymak istiyor.
Adamın ilk sorduğu soru oğlum işsiz ne yapacaksın! Evet efendimci zihniyet “sen oyu ver kazanalım yarın gelsin bana işe başlayacak”. Diğerine soruyor cevap; “Yasaya göre kamu yeterlilik sınavını geçmesi gerekiyor. Eğer geçmişse başvurmuş olduğu devlet dairesinde açık varsa gazetede münhal çıkmışsa başvursun ayrı sınavı varsa o sınavı da geçerse işi olur”. Halk kendisine cazip gelen cevaba göre sorgulamadan, yasaya bakmadan, hakkı hukuku hiçe sayarak evet efendimci sistemi seçmeye devam ediyorsa daha çok uzun yıllar işsizlik sorun olacak.
Şimdi hemen bunca sözden sonra hangi parti hangi grup diye düşünmeyiniz. Düşünürseniz yanlışa gideriz. Biz birliğiz, biz bütünüz biz insanız ve biraradaysak yaşarız. Ne birbirimize konuşmazsak moralimiz düzelir ne de birarada her an mutluyuz! Çelişsek de yine de varız. İç içe yaşarız. O nedenle grup parti vs... sakın sormayınız bunu bana. Ben çoktan bıraktım kalıpları. Ben ne “o”cuyum, ne de “bu”cu.
Ben hakkın, hukukun yanındayım. Ben yasayı bilen gücünü yasadan alan kararların yanındayım. Ben insiyatif kullanan bireylerin yanındayım.Yönetmek ezmek değildir. Yönetmek yol göstermektir. Halk seçiyorsa halk öyle bir halk olmalı ki karşısında atıp tutanı görmeli ne istediğini bilmeli. Yaşam sadece sevgi, aşk, dürüstlük, sadakat ve iyiniyet duygularının insanın insanda bulduğu ya da bulması gereken değerler değildir. Devletin, halkın, insanının ve hatta devlet idaresinin dahi kendi yapısında sisteminin değerinin olduğu güvenli yuvamızdır. Önce insan, sonra toplum ve devlet olarak insanlık.
Başka sözüm yok!
Saat: 02:10 31.01.2005
Yeni bir günü kucaklarken...
YORUMLAR
Başka söyleyecek bir söz kalmamış ki . ''söylemeye dilim varmıyor ama kabahatin çoğu da sende '' dediği gibi şairin . Yönetim yukarıdan aşağıya gelişir . Denetim aşağıdan yukarıya gelişir . Gerçek anlamda denetimci halktır . Halk Demokratik kitle örgütlerinde birleşip her kesim (işçi , köylü , memür , sanayici ) kendi haklarını kendi örgütü vasıtasıyla savunur . İdeal olan bu .Ama bizim bir türlü tutturamadığımız . Ayarını bulamadığımız . Denokrasiyi hazmedemediğimiz . Demokrasicilik oyunu oynadığımız gerçeğimiz
Her cümlene içtenlikle katılıyorum .