Âşık ve Muhabbet
Muhib, bir ağacın gölgesi altına oturmuş, derin düşünceler içinde yüzerken, o civardan geçmekte olan bir kervan onu farketti.
Kervan sahibi, `Burada bir başına kimsecikler olamaz. Galiba bu adam yolunu kaybetti?` diye düşünerek (zira burası ıssız ve kimsesiz bir yerdi) onun yanına doğru ilerledi. Yanında birkaç kişi daha vardı.
Muhib, yanına gelenleri farketmedi bile. Ve hatta onca seslenmelerine rağmen duymadı da. Ta ki gelenlerin içinden biri Muhib`i elleri ile sarsıncaya dek.
Adamlardan biri kendine gelen Muhib`e sordu:
- Ey yabancı! Sen kimsin? Adın ne? Bu ıssız yerde bir başına ne yapmaktasın?
Muhib, biraz olsun kendine geldikten sonra cevab verdi:
- Benim adım Muhib. Sevgilimin muhabbeti beni buralara sürükledi. Bilmiyorum burası neresidir? Ama şu kimsesiz diyara ben kendi isteğimle gelmiş değilim, dedi.
Muhibin cevabına, kervan sahibi hariç diğer gelenler şaşırdı, hayret etti ve:
- Allah! Allah! Bu nasıl bir muhabbettir ki; seni bulunduğun yerden aldı da buralara kadar getirdi, dediler. Sonra kervan sahibi olan kimse Muhib`e:
- Ey Muhib! Bu muhabbetin işareti nedir?, diye sordu. Muhib:
- Bu derin ve anlaşılması zor bir meseledir, dedi. Kervan sahibi:
- Olsun sen yine de bahset, deyince, Muhib konuşmaya başladı:
- Bir sevdaya yakalanan kimsenin durumu lâl (dilsiz) olan kimselerden farksızdır. Onların bir söz söylemeye ne takati ne de mecali vardır. Muhabbet belasına giriftar olan kimsenin bu suskunluk hali onu devamlı olarak düşünmeye sevkeder. Çok konuşan birini görürseniz şayet, bilin ki o muhabbetten yana nasibi olmayan birisidir. Zira çok konuşmak, az düşünmeye dalalet eder.
Kervan sahibi araya girdi:
- Ey tatlı dilli, doğru sözlü, güzel aşık, anladım. Ama biz seni görüp de yanına geldiğimiz de o kadar seslendik işitmedin. Bu halde neyin nesi idi?, dedi. Muhib:
- O vaziyet benim gibi bir zavallının muhabbetin gerçek manada bir kölesi olduğuna işarettir. Ben bilirim ki; ne Cânânıma layıkım, ne de onun muhabbetine. Ama gel gör ki benim gibi bir acize acıyan Allah, bana Cânânın aşkını lütfetti. Seven kimsenin bazı alametlerindendir, seslenince duymaması ve bakar bir durumda olduğu halde kimseleri görmemesi.
Kervan sahibi Muhib`i sevmiş ve halini takdir etmişti. Ama Muhib`in anlattıklarına da doymamıştı:
- Ya Muhib! Muhabbetin belirtilerinden biraz daha bahset, dedi. Muhib devam etti:
- Aşık şayet bir musibet ile karşılaşırsa, bu işten dolayı üzülmez, ağlamaz, ah-vah etmez. Bütün belaların sebebinin sevgili olduğunu gayet iyi bilir. Mecnun`un başına her ne geldi ise Leyla`dır sebeb ve Mansur`u darağacında sallandıran da kendi sevgilisinden başkası değildir. Aşık bir ikram ile karşılaşınca da sevinmez, bir aşık için nimet ancak sevgilidir. Sevgilinin dışındaki hiçbir güzellik gerçek güzellik olmadığından, hakiki güzelin, güzelliğin dışındakilere sevinmek aşık için caiz değildir. Ve aşık kimselerden korkmadığı gibi kimselerden de ümit etmez. Aşık için korku, ümit, sevinç, keder... velhasıl herşey sevgiliden gayrısı olamaz. Vaziyet bu olunca korku ve ümit aşık için kaybolur gider, dedi.
Kervan sahibi, olduğu yerde kaldı ve ancak dilinden şunlar dökülebildi:
- Ey Muhib! Aşıklık ve muhabbet mesleği sana mübarek olsun. Yaşadıkça aşkının ve muhabbetinin şiddeti artsın.
Sanki aşıklar için ölüm söz konusu idi ya...
Neyse...
YORUMLAR
Sanki aşıklar için ölüm söz konusu idi ya...
Neyse...
görevimizi tamamlarız
sonra bize gitmek düşer
maşuk aşkına koşar..................güzeldi var olsun yüreğiniz
çok güzel bir yazı..........yüreklere yerleşmesi dileğiyle....
tülay bilgin tarafından 10/22/2008 12:38:14 PM zamanında düzenlenmiştir.