- 557 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNBEYAZI/3
’’Tıpkı böyle durmalıydım aynanın karşısında ama bir farkla,’’ dedi adam.
’’Bedenimle yüreğim aynı telden çalmalıydı türkümüzü. Dimdik çıkmalıydım karşısına aynanın. Omuzlarım böyle yere bakar olmamalıydı. Dilimde o bilindik türkü, ıslığıma nefes olmalıydı.
Traş olmalıydım köpük köpük.Yüzümde güllerin envaisi açmalıydı. Taramalıydım saçlarımı saatlerce. Sen sevmezdin, saçım sakalım birbirine girince.
Tıpkı böyle çekmeliydim üzerime, gecenin sır bildiği koyu lacivertleri. Böyle durmalıydım aynanın karşısında ama omuzlarım çökmemeliydi. Hüzün yapışkan bir illet gibi gerim gerim gerinmemeliydi yüzümde. Yanmamalıydı ellerim, titremeliydi değecek diye, dokunacak diye en nadide dağ gülüme...
Süslemeliydim arabamı ve ’’Aslanım,bugün çıtını çıkarma sakın ! ’’ demeli,göğsüne bir demet taze gül ve bir tek krizantem iliştirmeliydim.’’ Hadi göreyim seni beni utandırma ha ! ’’ demeliydim. O da, ’’ Çekilin, çekilin yoldan ! ’’ diye bağırmalıydı. Çocuklar sarmalıydı etrafını. Çocuklar, ahh ! onlar hayalimizin devamı olmalıydı. Sen beyaz, onlar beyaz, gün beyaz olmalıydı. Oysa kara gözlerin duvağından taşıyor, gözlerini kaçırıyorsun biliyorum. Biliyorum bakarsan akacak en katranı yaşların ve tüllerine damlayacak katre katre olmuş bütün parçaların.
Alelade düğümlenen al kurdela ! Beline dolandığın o ince dalı gördün mü ? İyi bak, iyi bak ve gün söküldüğünde sen de söküleceksin bunu bil ! Bil de benim yerime dokun kefenine ! Çünkü ben yaşarken çürüyeceğim, sen se o dakika orada ölünce.
Dur ! Dur biraz hayalim...Sileyim gözlerimi gelin tellerine. Batsınlar baktıkça içerleyen gözbebeklerime.
Durun ! Gözlerim bölmeyin hayalimle aynalarda dertleşmemi ! Biliyorum aceleniz var. Bugün hiç olmadığınız kadar açılıp, O’nu görme arzusuyla dört döndünüz Ankara’nın o puslu caddelerini.
Sahi günbeyazım, telinle, duvağınla gelirdik değil mi buraya ? Yine Kızılay’dan başlardık ayak izlerimizi kaldırımlara bırakmaya.Sakarya Meydanı’na meydanı dar ederdik. Elim elindeyken ’’Fizan’a git ! ’’ deseler giderdim yemin billah. Sonra Sıhhıye Köprüsü’nde nefeslenirdik. Ellerimizi dizlerimize koyar, aynı anda aynı yere bakarken basardık kahkahayı. Ulus’a geçer, ordan Aktaş’a kadar yürürdük yine. Yürürdük be günbeyazım, yürürdük değil mi ?
Sonra, sonra köşede her zaman geliş saatimizi bekler gözlerle elleri ceplerinde temiz yüzlü simitçiden simit alırdık.Siyah gözlerinin ikizi gibi duran Ankara simidi.Sonra susamlarından fallar tutardık, bir bir seviyor sevmiyor derken gülerdin.Yüzünde yine kır çiçekleri açardı.
Az çekmediler buralar bizim kahrımızı, az ağlamadılar bizimle ’’of’’ bile demediler değil mi ?
Belki yalnız ikimiz değil, Tuğba’yı da alırdık yanımıza, bir de Kenan’ı. Eteklerinden dökülen mutlu papatyaları toplasınlar diye. Sevdanın en duru halini resimlesinler diye. Bizi böyle görünce görmek isterdim Tuğba’nın imrenerek dudağını ısırışını. Kenan’a derdim ki,’’ Koçum, gördün mü ablanı ? Gördün mü, yüreğimi demirlediğim ummanı ? ’’
Ah, elleri kınalım ! Ah köhne dağların yedivereni ! Bu efsunlu aynalara öyle anlattım ki seni, dinlemiyorlar artık kızılı seven gözlerimi.’’Hep böyle bakmalıydım size ’’diyorum, ’’Baksaydın’’ diyorlar.Anlamıyorlar beni of, anlamıyorlar. Ama inadına mürekkebi göz suyuyla beslenen kalemim anlıyor ya, bir de beyaz sayfalar.’’ Yaz ! ’’ deyince kalemim, hep seni yazıyor.’’ Çiz ! ’’ diyorum’’ çiziyor girdabında yittiğim gözlerini. Sonra açıyorum türkümüzü başlıyor;
"Rüzgar İle Yarışamam
Cahil İle Konuşamam
Nadan İle Barışamam
Dedim Amma Geçti Zaman
Yarim Yarim Şaşkın Yarim
Yarim Yarim Düşkün Yarim
Yarim Yarim Gülmez Yarim
Yarim Yarim Bilmez Yarim
Gönlüm Gönlüne Bağladım
İçin İçin Kan Ağladım
Gençliğim Güzel Çağlarım
Le Le Geldi Geçti Zaman
Musam Der Ki Yar Olmazsa
Gelip Hatırım Sormazsa
Doya Doya Yar Sarılmazsa
Varsın Dolsun Geçsin Zaman"
Tıpkı böyle bakmalıydım aynalara ama bir farkla...
O gün sana burada evlenme teklif edecektim,Armira’da. Tıpkı bugün gibi dizlerim ürkek kuş kanadıydı. Halaydaki gibi ölümden az önceki titreyişinde değildi anlıyacağın. Ayrı ayrı gelip bir çıkmıştık kapısından hatırladın mı ? Ne çok severdik değil mi burayı ? Bizi bizimle bırakan en zulasıydı mekânların. Tutmuştum ellerinden, ’’ Benimle evlen günbeyazım ! ’’ demiştim. ’’Evlen benimle ’’
Geçenlerde de geldim buraya.Sık sık yüreğime sen çöreklenince, ılgımın görününce dalga dalga, dikenlere nefretim alevlenince, beynimi kuşatınca şiir döngüsü, yine boğulunca, yine boğunca...hep buraya gelirim.
Hani son geldiğimizde karşıdaki evin bahçesine iki ağaç fidanı dikiyorlardı.Birini bir köşeye, diğerini öbür köşeye. ’’Biri ben, diğeri sen olsun ’’demiştin. Hah, işte hatırladın değil mi ! Kavuşmuşlar günbeyazım, kavuşmuşlar. ’’Kavuşurlar’’ demiştim sana.’’ Kökleri ayrı olsa da, uzak olsalar da toprakları bir’’ demiştim. Dallarını, kollarını öyle bir açmışlar ki, gökyüzünde birleşmiş yaprakları..Görseydin keşke, keşke görseydin.
Armira ’nın loş ışıklarının süzüldüğü yerdeyim şimdi. Bir lavabo aynasıyla konuşmak ne demek bilmezsin günbeyazım.Duygularım taştığında burada alırım soluğu, akıtırım yaşlarımı. Kimse görmez, kimse duymaz haykırışımı.
Her gelişimizde oturduğumuz masada, kimbilir kimlerin okuyup,al yüreğine kor düşürecek mısralar bırakırım. Bırakır bırakır gelirim ağlamaya. Neler yüklerim o mısralara bilemezsin. Öznesinde sen, yükleminde sen, noktasında sen...Bir yerinde mutlaka sen gizlenirsin.
Sen, ah ! Sen...Bir daha görsem....’’ dedi adam gözlerini silerek.Lavabodan çıkıp birkaç adım attığında ve sır ortağı masaya yöneldiğinde...
Ve donup kaldığında...
Ve masa başında bir kadın, yüzünü döndüğünde...
Durdu dünya, heyhat ! Durdu dünya...
’’ GÜNBEYAZIM GÜNBEYAZIM SEN HA ! SEN HA !’’ diye mırıldanacak oldu adam.Ürperdi, dondu, mıhlandı yerinde.Bir kurşun saplandı yüreğine.Bir kurşun ki paramparça...Nefesini tuttuğunda,simsiyah örtüsüyle kadın, yanından süzülüp geçtiğinde elleri titriyordu....
’’ HANİ SÖZ VERMİŞTİN BANA, HANİ SÖZ VERMİŞTİN ARMİRA !... ’’