- 684 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SENEDE BİR GÜN
SENEDE BİR GÜN
Çocuklara senede bir günü bayram olarak armağan etmiş ve bu bayramı da diğer ülkelerin çocukları ile birlikte kutlayan tek ülkeyiz..Çocukları seviyoruz demek mi oluyor bu? Birer birer tüm ana babalara sorsanız çocukları severler. Bence bu sevme kendi çocukları ile sınırlıdır sadece. Kim bilir ABD başkanı da çocukları sevdiği için Irak’ı işgal
etmiştir
Gazeteci Mine Kırıkkanat oturup hesaplamış ve şöyle yazmış;”82 yılda 29848 gün doğdu-
ğuna pişman edilen çocukları 82 adet 23 Nisan’da kutladıktan sonra,daha da kutlayacak
ama geri kalan günlerde …”
Evet geri kalan günlerde neler yapıyoruz o güzelim çocuklarımıza bir bakalım kısaca.Okutulmayan kız çocukları ve bunların okutulması için kampanyalar düzenleyen ülke hangisi?Tamirci çıraklığı ve ya esnaf çıraklığına verilerek ekonomik katkı sağlaması istenen çocuklar nerede? Yankesicilik,hırsızlık,kapkaççılık için çocuklar hangi ülkede kullanılıyor,eğitiliyor? Dilencilikte,mendil satıcılığında,araba camları silme işlerinde çocukların kullanıldığı ülke neresi? Hayvancılık ve tarımla uğraşanların yanına azap verilen çocuklar hangi ülkede? Elbette bu soruların ortak yanıtı Türkiye. Çocuk bayramı olan tek ülke olmakla övünen de aynı ülke. Gel de çöz bu çelişkiyi.
Toprağın işlenmesine başlanmasından beri çocuklar tarımsal çalışmalara. Hayvanların evcilleştirilip hayvancılığın başlamasından beri de bu etkinliklere katılmaya başlamışlar-
dır. Feodal dönemde bu daha da yoğunlaşmış,çocuklar her işte kullanılmaya,alınıp satılmaya başlamışlardır. Bunun en büyük nedenlerinden birisi, çocukların daha savunma-
sız olmalarının yanında savaşlarda işgallerde ana babasını yitiren çocukları sahiplenecek
koruyacak kurumların da olmamasıdır.
Çocuklarının emeğine ihtiyacı olmayan ailelerin çocuklarını başkalarının yanına çalışmak
için kiralaması gene bu dönemlerde başlamıştır. Halen yurdumuzda bu durum devam etmektedir. Başkalarının yanına çoban olarak verme,pamuk,fındık toplamak için ,buğday
hasadı için çalıştırılma devam etmektedir. Bu çocuklar normal ücretin üçte biri ve daha
altında bir ücretle hemen hepsi sağlıksız koşullarda ,her türlü bulaşıcı hastalıklar ve paraziter hastalıklara karşı açık, beslenme bozukluğu ve yetersiz beslenmeden kaynaklı
gelişim bozuklukları ve hastalıklar içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalmaktadır.
Zaman zaman yurdumuzun çeşitli yerlerinde kurulan çocuk emeği pazarları haberlere yansıyor. 4,5 aylığına tarım ve ya hayvancılık ile uğraşan ailelerin yanına çalışmaya veriliyor. Bu işe Anadolu’da Azap Durma ya da Azap Verme deniliyor ki feodal dönemden kalma bir uygulamadır. Adı üstünde çocuk oraya azap çekmeye gönderiliyor. Ailesinden ayrı kötü koşullarda yaşayıp çalışmak zorunda. Aç kalmakta,giysi ihtiyacı,ilgi,sevgi,yatacak yer vb. ihtiyaçları asgari ölmeyecek düzeyde karşılanmaktadır. Sabahın köründen gece karanlığına kadar belli bir saat ve vakte bağlı olmadan çalıştırılmaktadır. Bir çok ihtiyacının karşılanması işverenin vicdanına kalmıştır.
Kapitalizmin ortaya çıkıp gelişmesi ile kentlerde işgücü ihtiyacı baş gösterince topraksız köylüler kentlere göç etmeye başlamışlar ve dolaysı ile çocuklar da kentlerde işgücünün bir bölümünü oluşturmuşlardır sistemin doğası gereği. Hem de daha ucuz işgücü. Bu durum azalmış gözükse de üçüncü dünya ülkeleri olarak adlandırılan geri bıraktırılmış ülkelerde yoğun bir şekilde devam etmektedir. Çocuk emeği sömürüsünün devam ettiği ülkelerden birisi de Türkiye’dir.
Ülkemizde ve dünyada yüzbinlerce çocuk bakımsızlık içinde,sefalet yuvalarında kendilerine
topluma ve yaşama yabancılaşarak büyüyüp yaşamlarını sürdürmektedir.Bu çocukların aileleri yeterli gelire sahip değildir. Belli bir işleri ve gelirleri yoktur. Bu çocukların en çok çalıştırıldıkları alanlar küçük atölyeler, tarım alanları,küçük ve yan sanayi kolları,esnaf
çıraklığıdır.
Bu alanlarda çocuklar her türlü baskı ve sömürüye açık, hiçbir sosyal güvencesi olmadan,
sağlıksız ortamlarda çalıştırılmaktadır.
Bunların dışında Endüstri Meslek Liselerinde üretime katılmaktalar. Staj için gönderildikleri yerlerde komik rakamlar ile çalıştırılarak ucuz işgücü olmaktalar. Ticaret ve diğer meslek liselerindeki öğrenciler de uygulama yapmak amacı ile işyerlerinde karın
tokluğuna çalıştırılarak piyasaya ucuz işgücü olarak sunulmaktalar. Bu durum da çocuk
emeğinin bir başka sömürüsü.
Birde başka boyutu var ülkemizde çocukları çok sevme ve değer vermenin Yeterince okul açmadığımız çocuklarımıza fazlaca kuran kursu açıyoruz. Okula gönderilmesini sakıncalı bulduğumuz kız çocuklarımızı kuran kurslarına göndermekte sakınca görmüyoruz.Devletimiz çocukların okuması için gerekli çabayı sarfedip harcamaları yapıp denetimini sağlayamıyor ancak aynı devletin memuru sayılan imamlar çocukları özellikle kız çocuklarını okula göndermenin günah olduğunu söyleyerek okumalarını engellemeye çalışıyor. Aynı devletin öğretmen memurları ve eğitim bakanlığı ise” Haydi Kızlar Okula”
kampanyaları ile kız çocuklarını okullulaştırmak için çaba sarf ediyor. 2004 yılı Mayıs ayı
itibarı ile ülkemiz genelinde 3922 Kuran Kursu faal durumda ve bu kurslarda 16729 erkek öğrenciye karşılık 117677 kızımız derse devam ediyormuş.
Bu devletin,hükümetin engelleyemeyeceği,önüne geçemeyeceği bir durum mu? Yoksa hükümetimiz özellikle böyle olmasını mı istiyor acaba?
Hükümetin ve ya devletin bu durumu düzeltmek için girişimleri çabaları yok mu?Elbette var ama birkaç iyi niyetli girişimin iyi işlemeyen birkaç kurumun bu sorunları çözmeye yeteceğine inanmıyorum. Köklü anlayış ve sistem değişikliğine ihtiyaç var.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu var.Çocuk Tatil köyleri ve Çocuk köyleri var.
Okula uzak yerleşim yerlerindeki çocukların okuyabilmesi için Yatılı İlköğretim Bölge Okulları var. Bazı belediyelerin kurduğu sokak çocukları merkezleri var. Bunlar okumak isteyen tüm çocukları kapsayamıyor. Çalışan çocukları hiç mi hiç korumuyor. Sokaklarda yaşayan çocukları içinde bulundukları durumdan kurtaramıyor. Geçici ve yetersiz önlemlerden birkaç tanesi bunlar. Üçünü beşini kurtarmak,okumalarını sağlamak kesin
Çözüme ulaştırmıyor sorunu.
Ayrıca bu kurumlar öylesine yetersiz ve ehil olmayan ellerde ki zaman zaman yolsuzluk,
cinsel taciz ve dayak olayları ile sık sık gündeme geliyor. En son Barbaros Çocuk Köyü olayı örneğinde olduğu gibi. Ya basına sızmayıp ta gizli kalanlar. Bunların boyutlarını tahmin etmek bile zor.
Çocuk hakları sözleşmesi ülkemiz tarafından imzalandı. Ne yazık ki uygulamada halen eski düzenin devam ettiğini görüyoruz.. Okullarda bir yandan insan hakları,çocuk haklarını öğretirken bir yandan aynı eğitim kurumlarında çocukların dayak yediğini araştırma sonuçlarında görüyoruz.
Sorsak cinsel tacizde bulunanlar da,çocukları dövenlerde,işkence edenlerde çocukları seviyordur ancak kendi çocuklarını.
Kendi çocuğuna en iyi eğitim ve yaşam olanaklarını sağlayan politikacılar ve sayın devlet büyükleri eğitime yeterli payın ayrılması için parmaklarını oynatmazlar. Çalışan çocukların anne babalarına iş olanakları yaratmak için çaba sarf etmezler. Çocukların sağlığı için en küçük bir yatırım olanağı yaratmak için uğraşmazlar. En azından altına imza attıkları sözleşmenin uygulanması için bari çaba sarf etseler ya. O bile bir şey. Ama
O zaman küçük esnaf,küçük sanayici,tamirci,tarım işletmesi ucuz işgücünü nereden bulup ta karını daha çoğaltacak.
Çocukların çalıştırılmasını önlemek için her şeyden önce ana babaların insanca yaşam sürdürebilecek düzeyde gelir elde etmelerini sağlayacak bir işe gereksinimleri var.Oys.
hükümetimiz yüzlerce işçinin çalıştığı işletmeleri kamuya yararlı kuruluşları birkaç yandaşıma ya da zengine nasıl peşkeş çekerimin hesabını yapıyor ince ince. Seka İzmit İşletmesinde olduğu gibi. Çok az bir yatırımla karlı hale geçebilecek işletmeleri üste-
lik parası ile kurduğu halka rağmen satışa çıkartıyor.Yüzlerce insanın işşizliği pahasına.
Üstelik kendi hazırladıkları kanunları bile çiğneyerek. Özelleştirilmelerden elde edilen gelirlerin özelleştirilecek olan KİT lerde yatırım amacıyla iyileştirilmesi için kullanılması gerektiğini kendileri kanunlaştırmışlar ama ne hikmet ise götürüp batık bankalara aktarıyorlar.
23 Nisanlarda birkaç dakikalığına koltuklarını terk ettikleri çocukların çığlıklarına birazıcık kulak verseler . Önce çocukları bu yaşama iten nedenleri araştırıp bularak
çözümler üretip bataklığı kuruturlar sivri sinekler ile uğraşacaklarına.
Tarım işçilerine,topraksız köylüye geçimlerini sağlayacak kadar bir toprak vermek için küçücük bir reform yeter de artar bile. Sosyalist sistemlerden beş yıllık kalkınma planlarını
nasıl işlerine gelince hemen kopya ediyorlar. Onlar çocukların eğitim sorununu nasıl çözmüş, çocuk sömürüsünü ileri batı ülkeleri nasıl çözmeye çalışmış bir bakıverseler ya.
Bu konuda asıl niyet önemli. Birde içinde bulunulan ekonomik sistemi kabul edip etme-
mek. Eğer istenir ise hepsi çözülebilir. Ama sadece kendi çocuğunuzu seviyorsanız onu nasıl olsa kurtarırsınız. Baktığımızda bizim yöneticicilerimiz ve politikacılarımız yetkiyi ABD den,oyu halktan,maaşlarını ise işverenlerden alıyorlar. Elbette parayı veren düdüğü çalacaktır. Maaşlarını aldıkları sınıfa hizmet edip onları sevecekler,yoksa yüzbin nüfuslu
Doğubeyazıt’a bir lise yetmez deyip okul yaparlardı değil mi? Ama o zaman da bu sistem içinde iktidar olmanın olanakları kalmazdı.
Tekrar kendi çocuklarını sevdiklerini söylüyorum çünkü onların mutlu olması ,iyi bir eğitim görmesi için ülkenin tüm olanaklarını,hatta ABD nin olanaklarını da kullanırlar.
Önemli onların çocukları çünkü yönetici lazımsa bu ülkeye onların çocukları olmalı bunlar
Halkın çocuğu okursa uyanır uykusundan. Aş ister,iş ister,ekmek ister, insan hakları der,eşitlik der,demokrasi der,der oğlu der. Neden onları okutup ta başlarına bela etsinler ki.
Hem tarlalarda,tamirhanelerde kim çalışacak ucuza?. Ayak işlerini kim görecek.?.Kim azap duracak? Sokaklarda kimler yatacak? Esrarı eroini kimlere pazarlattıracak kara paracılar? Bu soruları daha uzatabiliriz ama ynıt hep aynı olacaktır.
Biz halen elleri kelepçeli zincirli çocukları çocuk mahkemelerinde, çocuk psikolojisinden hiç anlamayan hakimlerin ve savcıların karşısında ezilmiş olarak görmeye devam ederken diğer yandan da üç beş tane şanslı çocuğu radyo, televizyon,gazetelere çıkartıp hediyeler verip yönetim koltuklarına oturtarak göz boyamaya devam edelim her 23 Nisanda.
13 /03/’005
Hürdoğan AYDOĞDU