- 1452 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ŞAŞKIN ŞEMSETTİN
Çukurova’nın uçsuz bucaksız verimli toprakları üzerinde, tepsi gibi dümdüz alanda kurulu köyünde yaşıyordu Şemsettin. Zaman zaman tuhaf ve şaşkın hareket ve söylemleriyle dikkat çekiyordu. Hatta köyde bu yüzden lakabı Şaşkın Şemsettin’e çıkmıştı. Yaptığı her işinde bir tuhaflık bulunmaktaydı.
Köyde en yaygın ulaşım aracı motosikletti. Hemen hemen herkeste bu araçtan vardı. Zira hem ekonomik idi hem de köy düz olduğu için kullanımı uygun ve kolaydı. Köylü için motosiklet en kıymetli vasıtaydı.
Şemsettin’in de bir motosikleti vardı. Gözü gibi ona bakıyordu. Bağına, bahçesine, tarlasına her yere onunla gidiyordu. Motosikleti adeta gölgesi veya ayrılmaz ikizi gibiydi.
Günlerden bir gün motosikletiyle köyün uzağındaki tarlasında akşama kadar çalışmaya gitti. Gece geç saatlere kadar çalıştı. Geceleyin motosikletiyle eve dönmek için yola koyuldu. Bir baktı ki karşıdan kendisine doğru iki lambası(farı) yanan bir şey geliyor. Kendi kendine:
-Vay be! Adamlar gecenin bu saatinde yarış yapıyorlar. Hem de bana haber vermeden. Başa baş gidiyorlar. Şimdi görürsünüz ikinizin tam ortasından motosikletimle bir geçeyim, hem sizi korkutayım, hemde bensiz yarış ne anlayın bakayım efendiler. Dedi.
Şemsettin gözlerini açıp kendine geldiğinde aradan tam bir aylık zaman geçmişti, mekân ise bir aydan beri yattığı hastanenin yoğun bakım servisiydi.
Şuuru yerine gelince de ziyaretine gelen köylülerinden birisine:
-Allah aşkına bana söyleyin, karşımdan gelen iki motosikletli beni nasıl bu hale getirdi. Halen anlamıyorum. Ben bu kadar mı şaşkınım?
Köylüsü yarı acıyarak, yarı da tebessüm ederek şunları ifade etti:
-O gelen iki motosiklet değildi. Ahmet Efendinin yeni aldığı traktördü.
10.07.2008
Tarık TORUN
HEPSİ HİKÂYE
“Dedemden, Babamdan, Benden”