- 420 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİŞA’LI GÜNLERİM : Perde : 4…SEVGİ
Mişa, 4 ayını bitirdi. Evimize geleli de 2 aydan fazla oldu. Artık iyice alıştık bir birimize. Mişa ya insanlarla yaşamayı. Bize de mişa ile yaşamayı öğretmesi için bir eğitmenle anlaştık. Haftada 1 gün evimize geliyor. Hayatımızı nasıl kolaylaştıracağımız ve karşılıklı bir birimizden nasıl keyif alacağımızı öğretiyor bize.
Çocuk dünyanın en değerli varlığı. Dünyanın en de zor büyüyen canlısı. Bilirsiniz, ne kadar özen, emek ve dikkat istiyor. Sürekli tetikte olacaksınız. Antenleriniz günün her saati açık olacak. Doğru yu en doğru şekli ile öğretmeniz gerek ki, yanlış yapmasın. Eğitimini en iyi şekliyle sağlamalısınız ki, hayat için de güzel bir yer edinsin. Beslenmesine özen göstermelisiniz ki, sağlıklı olsun. Saymakla bitmeyecek bir inceliktir çocuk büyütmek. Neden? Bütün bunlara dikkat edeceksiniz ki, mutlu ve güvenli bir insan olsun. Sağlam karakterli olsun. Siz huzurlu olun, vatanı da onunla gurur duysun.
Aslında her canlı için böyle. Yaşamınıza sokup, sorumluluğunu üstlendiğiniz her canlı için aynı durum geçerli. Yetişmesi sırasında ne kadar özenli ve dikkatli olursanız sonrasında alacağınız keyif, huzur ve mutluluk o denli büyük olur.
Mişa için de geçerli. Henüz çocuk denecek yaşta, çok küçük. Şimdiden doğru eğitilmeli ki, yarın birlikte mutlu bir yaşamımız olsun. Benim bütün istediğim bu. Sormadım ama sanırım mişa da aynı şeyi istiyordur. Bizimle mutlu olmayı.
O bir canlı. Üstelik pek çok canlı dan daha duyarlı bir canlı.
Mişa nın ömrü 14 yıl, en fazla. 14 yıl bizimle olacak. Bir terslik olmazsa. Düşünün yaşamınıza bir canlı katılıyor. Asla kendisi yemeğini tasına koyup yiyemeyecek. Saati geldiğinde, şimdi günde 3 öğün daha sonra 2 ye inecek, yanında olup mamasını tası ile önüne vermek zorundasınız. Vermediğiniz zaman aç kalacak. Günde en az 2 kere dışarı çıkartmak zorundasınız ki, temel ihtiyaçlarını görebilsin. Bunu biraz daha açalım isterseniz. Mişa her sabah 07.30-08.15 saatleri arası uyanıyor. İlk öğünü saat 09.00 da. Yani uyku düzeni böyle giderse, 14 sene her sabah bu saatlerde kalkılacak. 09.30 gibi, mamadan sonra, yürüyüşe çıkartılacak. 15.00 de 2. öğün ki, bu sonra kalkacak. 30 dk sonra tekrar yürüyüş. Akşam yemeği saat 21.00 de. Ve tekrar yürüyüş. Sıcak, yağmur, fırtına, hastalık kabul etmeyen bir düzen bu.
Kabus gibi değil mi? Haklısınız. Bence de öyle. Derdim eğer mişa da ki sevgiyi yaşamamış olsaydım.
Akşam kızımın odasında, kafesinde yatıyor. Sabah uyandığını duyunca kalkıyorum. O sırada kızım mişa yı odama getirmiş oluyor. İlk işi üstüme atlayıp patilerini yetiştiği yere kadar uzatmak ve “sev beni “ der gibi gözlerime bakmak oluyor. Günaydın diyor bana. Ben onu severken o da ellerimi yalıyor. Sonra ben kahvaltımı hazırlamaya başlıyorum. O da mama saatine kadar kah kestiriyor kah kemiğini kemiriyor. Sonra günlük rutinimize başlıyoruz.
Ben romatizma hastasıyım. 5 yaşımdan beri eklem romatizmam var. 4 sene tedavi gördüm. Doktorum bu hastalığın geçmeyeceğini onunla yaşamayı öğreneceğimi söyledi, zaman içinde. Öyle de oldu. Çok sık olmamakla birlikte zaman zaman ağrılarım tekrar ortaya çıkıyor. Geçen gün böyle zamanlardan biriydi. Sanıyorum nem oranının yüksekliği olayı tetikledi ve sol ayağımda ağrı ile birlikte şişlik oldu. Alışık olduğum için hemen ilacımı sürdüm, bandajımı sardım ve ayağımı yükseğe kaldırdım. Mişa nın dışarı işleri de ablasına kaldı. O günler boyunca, yalnız kaldığımızda, mişa beni yerimden kaldıracak hiçbir şey yapmadı. Sadece arada yanıma gelip bandajlı ayağımın parmaklarını yaladı. Sanki şifa vermek ister gibi. 2 gün sonra bandajı açtığımda etrafımda sıçrayarak dönmeye ve bandajlı yeri yalamaya başladı. O sabah yürüyüşe çıktığımızda tasmasını hiç çekiştirmedi. Yavaş adımlarla yanımda yürüdü. Her çıkışımızda 1-1.30 saat yürüyen mişa o gün ihtiyacını hemen halledip 30 dk sonra eve doğru beni çekiştirdi ve eve döndük.
Bu arada dip not : Mişa evin yolunu öğrendi. Yürüyüşümüzün sonuna doğru “mişa” diye sesleniyorum. Dönüp yüzüme bakıyor. “hadi kızımın evimize gidiyoruz” diyorum. Kendiliğinden eve doğru yönünü değiştiriyor.
Sevgi, hayatta öğretilemeyecek duygulardan biridir. Bir varlığı sevmeyi ve saymayı öğretemezsiniz. O varlık kendisinin sevilmesini ve sayılmasını sağlar. Karakteri ile, size saygısı ve sevgisi ile. Derler ki, çocuk kendisini gerçekten seveni hissedermiş. Eğer sevginiz göstermelikse kucağınıza aldığınızda ağlaması o yüzden olurmuş.
Mişa ile zor zamanlarımız oluyor elbette. Karşılıklı inatlaştığımız, bir birimizi üzdüğümüz, incittiğimiz. Bu çok doğal çünkü aynı evi ve yaşamı paylaşıyoruz. Ben bir yetişkinim ve insanım. O bir çocuk ve köpek.
Pek çok ayrılan özelliğimiz var gibi görünüyor değil mi? Doğru, var da…
Ama bu farklılıkları bir anda siliveren çok da güzel bir ortak noktamız var…
SEVGİ…..ben mişa yı seviyorum. Mişa da bana sevgisini, şu hastalık olayında, çok güzel gösterdi. Bildiği tek dille anlattı.
Aslında sevgi yi anlamak, hissetmek o kadar kolay ki….sevgi o kadar anlaşılır bir duygu ki…
Anlaşılmaz olan, insanların birbirlerine olan sevgilerini neden anlatamadıkları ve neden anlayamadıkları……ve bu kadar kolay bir duyguyu nasıl böylesi zor hale getirdikleri...
BEN egosundan kurtulamadıkları için olabilir mi acaba? Ne dersiniz…..
Görüşmek üzere….ne zaman ? evvveeetttttttt….ana sayfadan düştükten sonra…..05.08.2008…17.46
Eser Aslanlı
izmir