- 1278 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
BİRLİKTE YAŞAM
Daha doğalı 3 gün olmuştu. Masmavi sularda kardeşleri ile birlikte özgürce yüzüyorlardı. Ne güzeldi oyunlar oynamak, yüzmek, eğlenmek. Ne güzeldi yaşamak. Ama bir gün tam da kardeşleri ile neşeli neşeli bir şeyler yeyip dolaşırlarken kendisine benzer bir canlının kardeşlerini bir bir yutmaya başladığını gördü. Zorlukla ondan kendisini kurtarabildi ve bir algin yeşil kolları arasına saklanarak kurtuldu. Oysa kendisi de kendinden daha küçük kurtçukları, larvaları, kabukluları yemiyor muydu. "Yaşamak buymuş" diye düşündü. "Avcı olmak da var, av olmakta, yaşamın itici gücü bu. Doğal seçilimin hareket noktası bu olmalı…". Felsefe ve evrim konularında kafa yormaya bayılıyordu. Bununla birlikte içinde bastıramadığı ilkel bir hırs taşıyordu. Hangi tarafı kazanacaktı asla emin olamıyordu. Kendini sık sık diğer kardeşlerine karşı sınıyor ve kendisini oldukça akıllı buluyordu. Yaşadığı alanda ne kadar çok kardeşi vardı.
Bir gün kardeşleri ile mavi derinliklerde amaçsız amaçsız dolaşıyorlardı ki, karşıdan büyük bir balığın hızla üzerlerine doğru yüzdüğünü gördü. "Kaçın, kaçın" diye bağırdı ve yüzgece kuvvet hızla yüzmeye başladı. Ne garipti ki kardeşleri dört bir yana dağılmışken, büyük balık hızla kendi üzerine doğru yüzüyordu. Küçücük yüzgeçleri yorulmuştu ama ortada yaşamı vardı hızla yüzmeye devam ediyordu. Büyük balık tam bir yüzücü ustasıydı, kısa zamanda aradaki uzaklığı neredeyse kapatmıştı. Kocaman yapraklı aglerin içine daldı ama alglerin parşömen gibi yaprakları, artık büyümüş olan bedenini gizleyemiyordu. Daha da hızla yüzmeye çabalıyordu ancak büyük balığın solungaçlarının açılış kapanış sesini duyuyordu artık. Tüm yaşamı boyunca bir kez bile temiz kan gelmemiş iki odacıklı yüreği durmak üzereydi. Birden büyük balığın ağzının yosun ve et kokan kokusunu hissetti. "Yolun sonuna geldim" diye düşündü "Hoşcakal yaşam, hoşcakal mavi derinlikler". Birden kuyruk yüzgecinin dibine kadar gelmiş ve ağzını yutmak üzere olan büyük balığın birden bire peşinden gelmediğini fark etti. Zorlukla görebildiği arka kısmına doğru daha dikkatlice baktı, büyük balık yoktu. Kurtuldum diye düşündü. Kuyruk kısmına bakarak yüzerken ön kısma bakmayı unutmuştu, birden gri renkli, kaygan, kocaman bir kütleye çarptı. "Yavaş, yavaş !!!" diye gürleyen bir sesle irkildi. Dikkatlice baktı, çok büyük olan bu gri renkli canlı kendi gibi konuşuyordu ama vücudu, yüzgeçleri çok farklıydı. Ağzı kocamandı, çok büyük ve sivri dişleri vardı. "Sen de kimsin ?" dedi devasa büyüklükteki balık. Minicik ağzından zorlukla döküldü sözcükler. "Ben ben.. Nur, ailesindenim. Pek.. pek.. peki siz kimsiniz ?". "Hah !ha! ha!" diye güldü bu büyük kütle, nerdeyse küçücük duyma organları patlayacaktı "Bana köpek balığı derler. Unvanımız sizin oralara ulaşmamış demek, ya da sen daha küçüksün ve beni tanımıyorsun. Bir bakayım, geç bakayım karşıma" diye gürledi. "Peki efendim". Korku ile yüzdü uç kısma doğru. "Tamam, gördüm seni, pekte küçükmüşsün" dedi. "Söyle bakayım, niçin böyle telaşlı telaşlı yüzüyordun, beni görmeyip te çarpacak kadar kaçtığın neydi ?" "Büyük bir balıktı sayın köpek balığı, beni yakalasaydı yiyecekti. Ben atlattığımı sanıyordum ancak yanılmışım, anlıyorum ki sizi görünce yüzgeçleri yağlamış" dedi. Sağır edecek bir gürültüyle güldü köpek balığı. "Öyledir, bu alemde benimle boy ölçüşebilecek bir balık daha yoktur. Gerçi balinalar ve yunuslar vardır biraz çekinti yaptığım. Bu ara küçük bir biyoloji dersi vereyim. Onlar memelidir, bizler gibi balık değildirler. Sonradan denizlerde yaşamaya uyum göstermişlerdir". "Anladım efendim" dedi küçük balık. Aklına birdenbire bir fikir geldi. Bu alemin en güçlü balığı ile gezmek onu tehlikelerden koruyabilirdi ama izin verir miydi ona. "Umarım izin verir" diye düşündü "En iyisi bir sorayım". "Sayın köpek balığı sizin yanınızda dolaşmama izin verir misin, inanın sizi hiç rahatsız etmem ?" Gürleyerek güldü köpek balığı ve devam etti. "Bu günün ikinci biyoloji dersi sana. Biz köpek balıklarının çevresinde yüzen, bu şekilde korunan ve artıklarımızdan beslenen balıklar vardır. Bu tür birlikteliğe denizlerin bittiği yerde yaşayan insanoğulları "kommensalizm" demektedirler. Ancak benim çevremde bu tür beslenen balık kalmadı, çünkü yaşlandım" dedi. "Bu tür bir isteğe sıcak bakmadığımı da eklemek isterim. Ayrıca sen türünün özelliği gereği bu tür bir birliktliğe uygun değilsin. Benim iskeletim kıkırdaktan olduğundan ve yüzme keselerim olmadığından ben sürekli yüzmek ve bütün bunları sağlamak içinde beslenmek zorundayım. Oysa sen bir kemikli balıksın, ayrıca hızlı yüzemediğin gibi, bu tür bir yaşamın gereklerini de karşılamayabilirsin". "Olsun" dedi küçük balık "Yaşlandım diyen sensin, yavaş hareket etmektesin ve nasılsa çevrende balıkta kalmamış, hadi izin ver bana, ha olur mu, lütfen". "Peki" dedi köpek balığı, "eğer istiyorsan benim için fark etmez".
Günler yaşlı köpek balığı ile ona ayak uydurmaya çalışan küçük balığın garip birlikteliğine tanıklık ediyordu. Köpek balığı için bu birliktelik pek bir anlam taşımasa da, küçük balık çok karlı çıkmıştı. Köpek balığının hemen yakınında yüzdüğünden, hiçbir başka canlı ona değil yanaşmak, karşıdan sataşmıyordu bile. Üstelik o kadar çok artık yiyecek bulabiliyordu ki, küçücük vücudu şişkinleşmiş, hatta yağ depolamaya başlamıştı bile. Sadece yaşlı köpek balığının hızına yetişmek yetiyordu, zaten köpek balığının hızı da gittikçe azalıyordu. Bir gün iyi bir beslenme seansından sonra köpek balığı hafif şekerleme konumuna geçmişti. Büyük yosunların arasından bir sesin kendisini ismiyle çağırdığını duydu. Ses kardeşlerinden Lütfiye’nin sesine benziyordu. Sessizce dinledi emin olmak için, emin olduktan sonrada koruyucusu köpek balığının dikkatini çekmeyecek şekilde hafifçe yüzdü kardeşine doğru. Önce sarıldılar, öpüşüp koklaştılar. "Pek kalamayacağım" dedi Lütfiye. "Bak Nur" diye devam etti. "Bak sevgili kardeşim, görüyorum ki rahatın çok iyi, benim neredeyse iki katım olmuşsun. Şu an yaşadığın güzel gibi gözükse de, geleceği asla olmayan parlak bir yol." Sen öyle zannet" dedi Nur. "Kıskandığınız biliyorum, benim yerimde olmayı hanginiz istemez, söyle bakalım" dedi. "Ben istemem" dedi Lütfiye. "Ben kendi yeteneklerimle elde ettiklerimi isterim. Hem de şu kadarını söyleyeyim, günler geçtikçe besin bulma ve avlanma gücünü kaybedeceksin. Yosunlar ve kayalıklar içinde gizlenme yeteneğin azalmakla kalmayacak, azalan hareketlerinle şişmanlamaya devam edeceksin. Kardeşlerin olarak senin için üzülüyoruz. Geleceğin bu günkü gibi çok mutlu olmayabilir, gel kaçalım sonra mutsuz olacaksın" dedi. "Hayır, asla!!" dedi Nur. "Kıskançlığınızdan uyduruyorsunuz bütün bunları. Ben ne kadar mutlu ve güvendeyim tahmin bile edemezsin. Ben bırakayım da sen geç yerime öylemi" dedi. Lütfiye üzgün bir yüz ifadesiyle geldiği yosunlar arasında sessizce kayboldu gitti.
Birlikte yaşamaya başladıklarının beşinci ayı tamamlanıyordu. Deniz suyundaki soğumaya bakılırsa kış mevsiminin ortasında yaşıyor olmalıydılar. Köpek balığı soğumayla birlikte daha da halsiz düşmüş, bu nedenle de eskisi kadar beslenemiyordu. Günler geçtikçe daha zayıflıyor, zayıfladıkça da güşsüzleşiyordu. Bu kötü gidiş küçük balığın korunmasını olmasa bile beslenmesini etkilemişti. Bir gün o koca beden suyun içinde düzgün olmayan bir biçimde dibe doğru hareket etmeye başladı. "Hey koca dostum !" diye bağırdı Nur. Ses gelmedi. Biraz daha yaklaştı, bedene dokundu. "Hey dostum, dostum !!!" yine hiçbir ses gelmiyordu. Hemen yüzerek başının çevresine yaklaştı, gözlerine baktı. O yabanıl, alevler saçan gözlerden hiçbir eser kalmamıştı. Göz yuvarlağının içinde feri sönmüş, anlamsız, donuk bir görüntü vardı. Köpek balığının ölmüş olduğunu anladı. Buz gibi bir şeyler duyumsadı içerisinde, gözlerinden yaşlar döküldü. Dibe doğru kontrolsüz bir biçimde savrulan koruyucusu köpek balığına son bir kez baktı. Çok üzgün bir biçimde, yavaşça yüzmeye başladı. O anda kendinden büyük bir balığın hızla üzerine doğru yüzdüğünü fark etti. O güne kadar pek tanık olmadığı bir olaydı. Çünkü köpek balığı ile gezerken hiçbir kimse ona yaklaşamıyordu. "Şu yaşam ne garip" diye düşündü "daha 1-2 dakika geçmişti". Bu süre öncesi ortalıkta gözükmeyen bu canavarlar birden ortaya çıkıvermişlerdi. "Kaçmalıyım" diye düşündü. Hemen dibe doğru yüzdü ve saklanacak bir yer aradı. Kocaman ve yavaş bedeni gizleyeceği o kadar az yer vardı ki. Kardeşi Lütfiye’nin yalvaran sevimli yüzü aklına geldi. Son gördüğü ise onu kovalayan balığın kanlanmış dişleriydi.
YORUMLAR
Woow, müthis bir anlatim. La Fontaine masallari gibi, tebrikler arkadasim...