GAMIM GİTMEZ NEDENDİR BU ?..
Bazı Arif`lerimiz derlermiş ki; Cenabı Hak, Hz. Adem`in (Sefiyullah) vücut ikliminin toprağını (balçığını) bela , iptila , çile ve ızdırap yağmurları ile yoğurmuştur. Kırk gün bela yağmurları yağdırırken , sadece bir gün sürur yani sevinç yağmuru indirmiştir.O yüzden ; aşk Peygamberi , iki cihanın serveri , beyefendilerin en beyefendisi ve baharın ta kendisi olan Hz. Mustafa efendimiz (S.A.V.) ` Bu dünyada mümine rahat yoktur ` buyurmuşlardır saadetle...
Kılıcı gibi keskin zekâsı , şaşmayan kararlı tavrı ve cesur yüreği ile kendisine lâyık görülen ünvanının ,oldukça mafevkine yükselen Yavuz Sultan Selim Han ,sanki bu sıfatlarını kalkan etmiş de ; aşka sırıl sıklam aşık gönlünü , inceler incesi bir İstanbul beyefendisi oluşunu insanlardan , tebasından , yanından yöresinden gizleyivermiştir...Ancak, bir şahsiyet vardır ki o bundan müstesnadır. Hüseyin Hikmet Bey...
Asrının lisanını , o istisna İstanbul şivesini kullanmada kayalardan akan kaynak suları gibi berrak ifadesinin yanında ; gönül ikliminde kopan fırtınaları , manâ aleminin sırrına agâh kalp süzgecinden geçirerek , kibar kelamıyla sükûnete erdiren , taştan topraktan bahsederken bile , dinleyenlerin gönül kulağına inci , mercan serpen edip , şair Hüseyin Hikmet Bey... Saray kâtibi Hüseyin Hikmet Bey...
Devletin ali menfaati söz konusu olduğunda ,ona ihanet eden ciğerparesi dahi olsa , başını almaktan bir an bile tereddüt etmeyen, bir kaş işaretiyle kalplerde korku kasırgaları estiren Cihan Padişahının , o güne kadar ona kaşlarını çattığına kimseler şahit olmamıştır. Çünkü sırdaşıdır, haldaşıdır, geceleri sabahlara kadar beraberce dem çektiği , cuşa gelip ağlaştığı gönüldaşıdır Hüseyin Hikmet Bey...
Takdiri İlahi`nin tecelli edeceği vakit gelmiştir artık.
Etraftaki telaşın , korku dolu gözlerle sağa sola koşuşan saray erkânının ahvalini merak etmeden , sorup soruşturmadan , koltuğunun altındaki evraklarla huzura giriveren Hikmet Bey , kendisini ateşin tam ortasında bulur... Şaşkındır ama çaresizdir... İçeri girmiş bulunduğundan geri çıkması da mümkün değildir... Olan olmuştur artık. Kaderde yanmak varsa önüne kim geçebilir ki ?.. Yanılacaktır...
Yanında; yavrusuna saldırılan kızgın arslan gibi kükreyen Yavuz Han`ın attığı fırçadan , azardan nasibini almayan ne bir vezir , ne de paşa kalmıştır... O kargaşada , payına düşeni Hüseyin Hikmet Bey de almıştır.
Akşam olup ortalık sakinleştiğinde , veziri huzura isteyen Cihan Padişahı ,Hikmet Bey`i çağırın bana diye ferman buyurur... Ama ne kadar ararlarsa da bulamazlar sarayda. Yer yarılmış da sanki içine girmiştir Hüseyin Hikmet Bey...
Bulamadık Şevketlim demeye kimsenin cesareti yoktur. Nasıl bulunmaz zira ?.. Nereye gider ki ?.. Ama nafile... Hakikati söylemekten başka çare de yoktur. Başı önde huzura giren vezir; ` Efendimiz ! Hüseyin Hikmet Bey`i ne kadar aradıksa bulamadık` der.
Sakinleşip kendine gelen Cihangir Padişah Yavuz Han , derinden öyle bir ` Eyvah!` çeker ki , bir anda gözlerine nem bulutları iniverir de , bu ahvale kimse akıl erdirip, manâ veremez.
İstanbul didik didik edilir ama haber alınamaz bir türlü. Gittiğini kimse görmemiştir. Artık o inceler incesi , dilinden şeker şerbeti dökülen sırdaşı , haldaşı yoktur Yavuz Han`ın. Yetimdir , öksüzdür İstanbul Beyefendisi Yavuz Sultan şimdi... Kiminle dertleşir, kiminle cuşa gelir de aşkı muhabbetten göz yaşı döker şimdi ?.. Hâl lisanından kim anlar onun şimdi ?..
Aradan bir hayli zaman geçmesine rağmen haber yoktur halâ...
` Hüseyin Hikmet Bey`i nasıl bulacağımı Çok iyi biliyorum ben ey vezir !` dediğinde ,` Ferman Padişahımızındır. Lütuf buyururlarsa biz de bilmek isteriz efendim !` diyen vezir`e , ` Bir şiir yarışması düzenleyeceğiz . Üç kıtada duyurulacak. Şiirin ilk satırını ben yazacağım. O satırı en güzel biçimde kim tamamlarsa, ona yüklüce altın verilecektir ödül olarak. Duyduğu vakit, bu yarışmaya muhakkak Hikmet Bey` de katılacaktır. Zira dayanamaz, bilirim onu. Biz onunla iki cesette bir ruh gibiyizdir...` der. Vezir`in ` Efendim ! Binlerce şiirin içinden , hangisinin Hüseyin Hikmet Bey`e ait olduğunu nereden bileceksiniz ?..` sorusuna tebessümle ` Ruhu , gönlü bir olanın , dili , lisanı nasıl ayrı olur ki ey vezir ! ` cevabını verir.
Şiir hazırdır;
BÜTÜN DÜNYA BENİM OLSA , GAMIM GİTMEZ NEDENDİR BU ?..
Üç kıtaya atlar sürülür... Bütün devlet ricaline ulaştırılır haber..
Her yerde öyle bir tatlı telaş vardır ki... Hatırı sayılır edip ve şairler , ödülün de ötesinde payi tahta gitmenin, cihan padişahını görmenin heyecanıyla , divitlerini mürekkebe değil de , gönül kovanlarındaki bala banıp da yazarlar sanki...
Bu arada Van Müftülüğünde de aynı heyecan vardır. Fermanı gören müftü efendi; `` Hüseyin Hikmet Bey`ciğim ! Payi tahttan bir ferman geldi. Padişahımız şiir yarışması düzenlemişler. Ödülü de iyicedir hani !.. Bendeniz pek anlamasam da bir şeyler yazıp katılmak istiyorum bu şölene. Zatı aliniz gördüğüm kadarıyla kibar kelamlısınız, çünkü çok kibarsınız. Üstelik İstanbul`lusunuz. Lütfedip yardım eder misiniz bana ?..` dediğinde ` Baş üstüne efendim ! Hatta müsaade buyurursanız eğer, bendeniz tamamlayayım `` diyen Hikmet Bey , gönül vitrininde , sanki önceden hazırladığı incilerini diziverir kâğıdın üzerine...
ÇÜN EZELDEN GAM İLE YOĞURULMUŞ BEDENDİR BU !..
İki üç ay sonra akmaya başlar şiirler, sular seller gibi...
Onca derdi ızdırabın arasında, gece sabahlara kadar gelen mektupları `Bu da değil ! Bu da değil ! ` diye günlerce yırtıp atan şefkatli padişah , bir gece yarısı öyle bir feryat eder ki , ` Eyvah! Yavuz Han , birinin aklını daha başından aldı .` diyen koşup gelir herkes kapısının önüne...
` Buldum ! Buldum ! Hüseyin Hikmeti buldum !..` feryadıyla korkuları dinen saray erkânı , ` Şevketlimiz , efendimiz ! Ruşeniniz aydın olsun!.. Lütfedip okurmusunuz ? ` deyince , sevincinden buğulanan gözlerini silen Yavuz Han başlar okumaya , şiiri tamamlayan satırı...
ÇÜN EZELDEN GAM İLE YOĞURULMUŞ BEDENDİR BU !..
`` Zarfına bakın hemen ! Hangi vilayetten gelir bu mektup ?`` sorusuna `` Van`dan gelir efendimiz, Van Müftülüğünden ! `` cevabını alan Padişah , `` Fermanımızdır , Müftü efendi huzurumuza gelmekte gecikmesin zinhar !`` der...
Günler sonra huzura gelen müftü efendiyi , tebessümle tepeden tırnağa süzen Yavuz Han , `` Müftü efendi ! Eğer ben Yavuz şiirden biraz anlıyor isem , bu şiiri siz yazmadınız `` der. Boynunu büken Müftü efendi bu müthiş tesbitin karşısında kekeleyerek `` İsabet buyurur Hünkârımız. Zira kâtibimiz Hüseyin Hikmet Bey ile birlikte kaleme aldık efendimiz !..`` diyebilir güç bela...
`` Şimdi hemen ödülünüzü alın ve doğruca makamınıza avdet edin! Hüseyin Hikmet Bey`imizi de geciktirmeden bize gönderin ! Yolunuz açık olsun`` buyuran ince ruhlu ehli aşk Yavuz Han , Cenabı Hak`ka şükürlerini arzederek hanei saadetine döner çocuklar gibi sevinerek...
BÜTÜN DÜNYA BENİM OLSA ,GAMIM GİTMEZ NEDENDİR BU ?
ÇÜN EZELDEN GAM İLE YOĞURULMUŞ BEDENDİR BU !..
Ehli aşka selam olsun...
YORUMLAR
balıbey
Kalbi saygılarımla...