- 1223 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Sana Emanetim Öğretmenim.
Ben yaşamadım ki deme yaşamak bile bir hikâye). Severek okuduğum bir internet sitesinde, bu yazı ile başlıyordu hikâye. O hikâyeyi okuduğumda birden büyük bir şimşek çaktı beynimde" doğru" dedim. "İnsan yaşadığı sürece iyi ya da kötü olaylarla karşılaşır. Aradan geçen zaman onun gerçek yaşam öyküsü haline gelmiştir ama kişi onun farkında değildir. Hani derler ya ANLATSAM ROMAN OLUR”. O yazıyı okuduğumda “tabiî ki “ dedim ve yaşama merhaba dediğim anda, kişiliğim ve gelişimim üstünde iz bırakan olayı hatırladığımda gözlerim doldu (aslında hiç unutmadığım bir olay) .Kısacık hayatımda çok fazla izler bırakan olaylar yaşamıştım ama nedense ilk önce kimseyle paylaşmadığım ve de paylaşamadığım, yalnız kendi içimde yaşadığım, hatırladığımda bazen duygulandığım, bazen mutlu olduğum olayı bu yaşımda sizlerle paylaşmaya karar verdim. Bunun nedeni ise, belki birkaç öğretmenim bu yazıyı okur ve çocuklarına nasıl yaklaşacağına daha güzel karar verebilir.
İki öğretmen, Birisi hayata tutunmanı sağlarken, diğeri ise bakın neler yapıyor;
İlkokula, altı yaşımda başladım. Birleştirilmiş sınıflarda okuduk. Tek öğretmenimiz vardı. Elli üç çocuğa ayrı, ayrı ders vermesi o kadar zordur ki, (O yaşta onu anlamak bizler içinde çok zor tabi. Zaman geçip belli bir aşamaya geldikten sonra anlıyorsun. Öğretmenin neden başarısız olduğunu ya da öğrencinin) Neyse, İlkokul üçüncü sınıfa geldiğimde şehre göç ettik. Şehirdeki okul, köyde okuduğum okul gibi değildi.O kadar güzel bir okuldu ki. Çocuklar çok güzel giyiniyorlar, öğretmenler çocuklarla bire bir ilgileniyorlar, bir sınıfta yalnız senin yaşındaki çocuklar var. Güzel arkadaşlıklar kurabileceğim düşüncesi ile ilk gün okula koşarcasına gitmiştim. (Keşke bu okula gitmeseydim dediğim, insanlardan, öğretmenlerden nefret ettiğim ve her gün gözyaşı içinde, annemin zoruyla okula gittiğim lanet olası o yıl, sınıfa girmektense ölmeyi tercih edeceğim, bazen çanta elimde okul bitene kadar gizli bir yerde saklandığım o yıl.)
Benim yaşamımda öylesine kötü izler bıraktı ki, okumayı, büyük adam olmayı düşlerken, bu düşlerimden vazgeçip, annem gibi olmayı düşündüğüm o yılı, 1974 yılını hafızama öyle kazımışım ki, buraya yazarken bile ellerim titriyor, gözlerim doluyor, anlatıp anlatmamak arasında ikilem yaşıyorum. Ama anlatacağım, umarım benim yaşadığım birçok öğretmene ders olur.
Babam beni alıp okula götürdü ve sınıfa bırakıp;
-İşte kızım, bundan sonra burada okuyacaksın.
Öğretmenime “eti senin kemiği bizim, al hocam bunu adam et “
(bilmiyordu ki, adam olacak diye bıraktığı okulda kızının sonunu hazırladığını, bilseydi belki bırakmazdı, alıp götürürdü beni) deyip bırakıp gitti. Gidiş o gidiş, bir daha hiç okula uğramadı babam. Kızım ne yapıyor, ne kadar başarılı, okulda uyum sorunu yaşıyor mu, yaşamıyor mu? diye hiç düşünmedi.
Üçüncü sınıftaydım ama okumam düzgün değildi, yazıları bile yazamıyordum. Şehirde okuyan çocuklar gibi değildim. Öğretmen bir soru sorar ama ben cevap veremezdim. Sınıfta kategorilere ayrılmıştık. Ben tembeller sırasına düşmüştüm. Tembellerle, (AYNI ZAMANDA EKONOMİK DURUMU DÜŞÜK OLAN GRUP) hiç uğraşmıyordu öğretmenim. Çalışkanlarla, (AYNI ZAMANDA VARLIKLI, ZENGİN OLAN GRUP VE O GURUBUN İÇİNDE TEMBEL OLAN ÖĞRENCİ OLMASINA RAĞMEN ÇALIŞKANLAR SIRASINDAYDI) ilgileniyor, onlara (CANIM, CİCİM) diyor, bize geldiğinde (SALAKLAR) diye bağırıp çağırıyordu.
Yine böyle bir gün öğretmenimiz okuma çalışması yaptırıyordu. Önce ASİYE diye bir arkadaşım (Boyu benden küçük, gelişmemiş aynı zamanda çirkin) okumaya başladı. Heceleyerek okuyordu. Çalışkanlar sırasındaydı Asiye. (Çalışkanlar sırasında olmasının nedeni, ailesi Almanya’daydı. Ve her gün evden öğretmenimize çanta içinde bir şeyler getirirdi.) Sıra bana geldi. Okumaya başladım ve yine heceleyerek okuyordum.
"Tamam, kes okumayı, Ayağa kalk.Tahtaya geç. Asiye sende kalk tahtaya." Asiye’de ayağa kalktı, ikimizi yan yana getirdi.
"Şuraya bak ALLAH sana boy vermiş ama akıl vermemiş, Asiye’ye bak küçücük boyu ile neler başarıyor, senin geri zekâlılığın beni deli edecek. ALLAHIM bu kadar geri zekâlıyı beni denemek için mi gönderdin?"
Diye bağırıyordu. O günkü utancımı asla unutamam. Sırama oturdum. Sınıf kahkahalarla gülüyordu. Oradan kaçıp kurtulmak, kimsenin beni bulamayacağı bir yerlere kaybolmak istiyordum ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ağlamak istiyordum ama ağlamayacaktım ve ağlamadımda. O günden birkaç gün sonra vücudum anormal bir şekilde şişmeye başladı. Artık yürüyemeyecek kadar şişmiştim, nedenini hiç kimse bilmiyordu. Doktorlar kaplıca önermişlerdi. Kaplıcalara gitmem gerekiyormuş ama nasıl gideceğim ki? Babamın ekonomik durumu çok kötü, bize bile zor bakıyor. (sonradan anlıyorum benim bu kadar rahatsızlanmamın tek nedeni okulda yaşadığım olumsuz şartlardı. Psikolojik anlamda tam bir bitişti benim için. İkinci yarı okula gidemedim. Öğretmenimden kurtulduğum için mutluydum aslında, nerdeyse rahatsızlandığım için seviniyordum.
Karnelerimizi vermişlerdi ve ben sınıfımı geçmiştim. Nasıl geçmişim bilmiyorum. Yaz tatilinde köye götürdüler beni.
Tatil de iyileşmiş, yeniden eski halime dönmüştüm ve artık tatil bittiğinde okula başlayacaktım. Yeniden o ateşin içine atacaktım kendimi. “Gitmeyeceğim okula “diyemiyordum. İlk bir hafta okula gitmedim. İkinci hafta başladım ve yeniden cehennem hayatı başladı benim için.
Babam bir akşam eve gelip hepimizi bir odada toplayıp,,,
"Samsun Havza’ya tayinim çıktı, eşyayı toplayın araba hazır, bu hafta buradan ayrılmamız gerekiyor"Deyince yaşadığım mutluluğu tarif bile edemem.
Biz, o hafta olduğumuz şehirden ayrıldık ve Havza’ya taşındık. Evimizin yakınındaki okula yazdırdı babam. İlk sınıfa girişimi hatırlıyorumda.
" Tanrım ne kadar güzel bir sınıf, pırıl, pırıl yüzler" demiştim.
Tek, tek sınıftaki çocukların yüzüne baktım. Hepsi de benim gibiydi. Yüzleri gülüyordu. Masada oturan öğretmenim ayağa kalktı.
" Çocuklar, size yeni bir arkadaşınızı tanıştırayım. Sinop’dan geldi. Ona, yabancı gibi davranmayacağınızı ve her konuda yardımcı olacağınızı biliyorum. Haydi, kızım şu öndeki masaya otur."
O gün okulda tüm arkadaşlarımla kaynaştım. Bir hafta içinde herkesin sevgili arkadaşı olmuştum. Herkesle konuşuyor, sınıfta derslere kalkıyor, okuyordum hem de hecelemeden. Bir ay içinde öğretmenim bana (erkek Fatma) diye seslenmeye başlamıştı.
Bir gün, öğretmenim ile sohbet ediyorduk. O zamana kadar aklıma takılan soruyu soruvermiştim.
"Öğretmenim, ben geri zekâlı değilim değil mi?"
"Oda nereden cıktı?"
" Bana geldiğim yerdeki öğretmenim hep " Geri zekâlılar sizlerle mi uğraşacağım” diye bağırırdı. "
" Yok, kızım öğretmenler öğrencilerine o kelimeleri kullanmazlar, sen yanlış anlamışsındır, eminim."
"Hayır, öğretmenim, biz on iki öğrenciydik ve paramız yoktu. Öğretmenimiz bize hep geri zekâlı muamelesi yapardı. Bende artik geri zekâlı olduğumu düşünmeye başlamıştım ta ki bu okula gelene kadar."
Öğretmenimin gözleri dolmuştu, belki ağlayacaktı ama ağlayamadı. Eli ile saclarımı okşadı, tatlı, tatlı yüzüme baktı,
" Sen çok akıllı bir çocuksun, her güçlüğü yenecek kadar da güçlüsün, kendine olan güvenin, senin hayatta yükselmene neden olacaktır, unutma kızım. Her zaman kendine güven ve başarının okumaktan geçtiğini sakın aklından çıkarma. "
"Tanrım ben bu muyum? O zaman ben geri zekâlı değilim. Beni geri zekâlı yapan oradaki öğretmenim miydi? Peki neden bana ve arkadaşlarıma öyle davrandı? Neden başarısız olmam için çabaladı? Benden ve arkadaşlarımdan neyin intikamını alıyordu? Oysa oda kadındı ve benim geleceğim onun elindeydi. Türkiye’de kadının ikinci sınıf vatandaş olduğunu biliyordu. Beni okutması ve hayata daha iyi hazırlaması gerekmiyor muydu? Neden okumamı istemedi? Şimdi erkek öğretmendeyim ve benim kurtuluşumun okumaktan geçtiğini söylüyor" Diye düşünüyor, sorduğum sorulara cevap bulamıyordum.
Karşımda iki öğretmen örneği vardı. Biri okuldan ve insanlardan nefret etmeme, hayata küsmeme neden olmuş, diğeri ise, insanları sevmemi ve hayatta başarının benim elimde olduğunu ve bu başarıya ulaşmam için yalnızca okumam gerektiğini ve hayata sıkı sıkıya bağlanmam söylüyordu.
Şimdi burada olmamı, sevgili öğretmenim NECATİ beye borçluyum. Eğer, bayan öğretmenimde okumuş olsaydım asla bugün buralarda olamazdım buna inanıyorum..
Evet, sevgili dostlar. Bu bir hikâye değil. 40 yılın içinde küçücük bir kesit ama hayata bakış açımı değiştiren biri iyi, biri kötü iki örnek. Umarım bunu öğretmenlerimiz okur ve dersler çıkarırlar.
Henüz, dokuz on yaşına gelmiş bir çocuğun, gelecekte ne olup ne olamayacağına temel hazırlayan sevgili öğretmenlerimiz, Lütfen unutmayın, SİZİN HAMURUNUZ İNSAN.
Güzel bir örnek ile bağlamak istiyorum;
’Amerika da bir müzayede yapılıyor, bu müzayede de trilyonlar değerinde tablolar bir yanda, diğer yanda 6 yaşında bir çocuk, Soruyor görevli’ bunlardan hangisini alırsınız” herkes farklı, farklı şeyler söylüyor ve bütün dikkatler tablolarda (çok pahalı, maddi değeri var ya) . Bir zaman sonra içlerinden bir bey kalkıyor “Ben çocuğu istiyorum” diyor. Bütün kafalar ona dönüyor. Görevli “bu kadar pahalı tablolar dururken neden çocuk”. O bey” çünkü o bir insan” diyor.’
SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİM;
AYDINLIK YARINLAR SİZİN ELİNİZDE.
Onurumsun - Türkan DİNÇER
Not: ( Bu hikayeden umarım tüm öğretmenlerimiz gereken dersi alırlar)
YORUMLAR
bir öğretmen ,neler olur neler olamaz bunu yaşayanlardan biri de benim türkan hanım.
:)) kimbilir belki bir gün de ben anlatırım hayatımdaki iki öğretmenin ve diğer bir çok öğretmenin beni ne nasıl etkilediklerini yada tanıdıklarını-tanıyamadıklarını.
tam da dediğiniz gibi hayat/ım/ın roman :)
güzel bir paylaşım.
düşünüyorum da olması gereken almamız gereken dersleri aldık belki de .
öyle yada böyle tüm öğretmenlerimiz insan. ve doğaları gereği artılar- eksilerle dolu.
bizi biz yapan iyi yada kötü davranışlarıyla bizi bu günlere getiren tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.
teşekkür ederim. yazacağım .beni yüreklendirdiniz
sevgimle
Offfffff!..Boğazıma bir şeyler düğümlendi...Öğretmen değilim ama hep öğretmen arkadaşlarımla sohbetlerimizde öğrenciye okulu sevdirmede de de nefret ettirmede de öğretmenlerin payı olduğunu tartışırız hep.Her şeyin başı sevgi değil mi zaten değerli yazar?Benim de okulda resim yapma kaabiliyetim yoktu ilk başlarda.Orta üçüncü sınıfta bir resim öğretmeni geldi.Ne olduysa o zaman oldu.Resim derslerini sevmeye baladım.sabırla öğrendiklerimi denemeye başladım.Sonunda yaptığım resimler yıl sonlarında okulda diğer güzelliklerle birlikte sergilenmeye başlamıştı.Geröekten öğretmen öğrencinin beyninde bir idoldür.Bu özelliğini kaybettiği an öğrencinin gözünde felaketler o zaman başlıyor işte.Güzeldi.Yüreğiniz dert görmesin.Saygılarımla.
neneh. tarafından 9/22/2009 8:27:57 PM zamanında düzenlenmiştir.
bir öğretmen olarak fazlasıyla gereken dersi aldım buna benzer bir çok örnek dudyor, yaşıyoruz...
umarım gerekli bilince sahip olmayan insanlar bu mesleği yapmaz kendilerine daha kazançlı işler seçerler..ben en büyük kazancı bulduğuma inanıyorum işimde...
sevgilerimle..
EWET YAZINIZ BANA BEYKOZ TOKATKÖYÜ İLK OKLUNDA OKUDUDUĞUM 4. SINIFTAKİ OLAYIMI HATIRLATTI VE İNANIN AĞLIYORUM ŞUANDA. 4.SINIFTAKİ AYDIN.ÖĞRETMENİMİN BANA VE BENİM GİBİ BİLDİĞİNİ SÖYLEMEYE KORKAN ÖĞRENCİSİNİ REZİL ETMEK VE DAYAKTAN ÖLDÜRESİYE DÖVDÜĞÜ GÜNÜ HATIRLADIM.ŞÖYLE DERDİ SİZLER ASLA SEVGİYE İLGİYE LAYIK DEĞİLSİNİZ.SONUNDA YA SOKAK KIZI YADA SERSERİ OLURSUNUZ. OYIL OKULDAN NEFRET ETTİM ASLA 5 .SINIFTAN SONRA OKULA GİTMEYECEKTİM.VE NE YAZIKKİ ÖĞRETMENİM BENİM GELECEĞİME SEBEP OLDU.SİZ ÇOK ŞANSLISINIZ TÜRKAN HANIM OKUL DEĞİŞMİŞSİNİZ BENİM O İMKANIMDA YOKTU 8.KARDEŞİN EN KÜÇÜĞÜ OLARAK BÜYÜDÜM AMA BUNLARI ASLA AİLEME BİLE ANLATAMAMIŞTIM SAYGIYLA KALIN SAYENİZDE İÇİMİ DÖKTÜM .EWET OKUSUN AYDIN ÖĞRETMENLER NELER VERİYORLAR BİZE.VE BİZDEN BU MİLLET NE ALIYOR.BENCE TÜM KÖTÜLÜKLER Ö VE İYİLİKLER BİZİ HAYATA HAZIRLAYANLARIN ELİNDEN ÇIKIYOR.GURU DUYSUNLAR BU GÜNKÜ ESERLERİNDEN DİYORUM.
Eğitim camiasının neferleri ve üyeleri olarak onlar adına tek bir şey söylemek istiyorum;
Yükümüz ve sorumluluklarımız çok ağır,yaptığımız en küçük bir hata ve en küçük bir yanlış davranış toplumda sorunlu ve çatışma içerisinde olan hasarlı bireylerin ortaya çıkmasına ve toplumun başkalaşmasına sebep oluyor.
Bu yüzden yükümüz çok ağır,çilemiz ise gani gani...
Derdi çok ,geliri az ama değerli bir mesleğin üyeleriyiz,öğretmeninize olan vefanız ve bu güze yazınız için sizi kutlarım.
Değerli Kardeşim,
Satırlarınızı büyük bir dikkatle okudum. Okudum ama satırları okurken boğazımda bir şeyler düğümlendi. Bazen içim titredi bazen gözlerim yaşardı.
Yıllarını çiçeklerim dediği öğrencileri için harcayan emekli bir öğretmene çok şeyler hatırlattınız. Yıllarım gözümün önünden bir filim şeridi gibi gelip geçti.
İnşaallah bu nadide satırlardan gereken dersler çıkarılır. Bu satırları yazan kalemi ve güzel yüreği kutluyor, selam, saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.