MAMAK
Mamak Cezaevine her gün yeni birilerini getiriyorlardi, halktan insanlardi bunlar, cogunun siyasi seviyesi yok denecek kadar azdi. Cocuk denecek yasta olanlariyla altmisini geckin olanlari da vardi. Muhbirlik o kadar ilerlemisti ki, Insanlar kisisel sorunlari olan hasmini, hismini, komsusunu komünistlere yardimci oluyor diye ihbar etmekten bile kacinmiyorlardi. ‘Halo’ Diye hitap edilen Resul dayi da bu sansiz insanlardan birisiydi.
Blokta sayim giriste ilk kogus oldugu icin 11.kogustan alinmaya baslardi. Demir kapiya copla art arda vurulur, ‘kogus sayim düzeni al!’ diye adeta bögürürdü gardiyan cavus, ama bu kez önce kapi acildi ve cavus ‘dikkat’ diye bögürdü. Ranzalardan firlayip esas durusa gecti herkes. Iceriye sayim mangasi girmemisti. Koridordan önce ardi ardina bir vücuda carpan cop sesleri geldi kulaklara sonra da yedigi tekmenin siddetinden olacak iceriye kosarcasina giren ak sacli, ak sakalli, kahverengi salvarli ve kollari cekmis, rengi solmus dar bir siyah ceket icerisinde kamburu cikmis, ufak tefek bir dede tökezleyerek düstü esas durusta bekleyenlerin ayaklarinin dibine, sonra takim cavusu ve digerlerinden olusan iskence tayfasi daldi iceriye. Yerinden firlayip yardim etmek isteyen Yilmaz ve Kemal esas duruslarini bozduklari icin hemen disariya alindi ve niye yardim ediyorsunuz? Siz papaz misiniz? Imam misiniz ulan?’ sözlerinin ardindan alisik cop sesleri yankilanmaya basladi koridorlarda. Tekrar iceriye giren takim cavusu “Bana bakin lan!” diyerek tehditkar bir sesle bagirdi, elindeki copu avuclarina usul usul vurarak. “Bu adamin altmis yedi yasinda olmasina, sacinin sakalinin agirmasina bakmayin sakin. Komünistlerin sefi oglum bu adam. Bir sürü gencin kafasini bulandirip kanina giren adi bir adam bu. Bombaci oglum bu. Komünistlere bomba dersi veriyormus, evinde bomba yapiminda kullanilan malzemelerle birlikte yakalanmis, yasina basina acimak yok oglum bunun. Eger kendisine yardim edeni, özel davranani görürsem, hicbir mazurat dinlemem, disari alinanlar gibi oyarim valla” dedikten sonra copuyla ihtiyari göstererek “simdi sayima on bes dakika kaldi, hemen bütün kurallari ögretin sayima hazir olsun” Diye, son emrini verip tayfasiyla birlikte cikip gitti.
Icerdekiler saskinlik icerisindeydiler, her parti,hareket,örgütten insan vardi kogusta ve hic kimse de tanimiyordu Resul dayiyi, kimin sefiydi ki acaba? Yilmaz ve Kemal bir kösede morarmis olan ellerine lassolin merhemi sürmekteydiler, hemen Resul Dayi’nin yanina gelip “Gecmis olsun dayi” dediler, cevap vermemisti Resul Dayi, agzindan sadece “Cezmi ile Hatun” isimleri döküldü. Sonunda kogusun kuytu bir kösesinde yapilan konusmalarla olay acikliga kavustu. Cezmi ve karisi Hatun bitisik komsulariydi. Ayni memleketliydiler, uzaktan da akraba olurlardi. Belediye yol nedeniyle zaten tapusuz olan arsalarinin bir kismina el koyunca Cezmi’lerde Resul Dayi’nin arsasina sarkmislar, böylece aralarinda bir husumettir baslamis, Resul Dayi’ da bilmem hangi örgüte yataklik yapiyor diye ispiyonlanmis ve evinde yapilan aramada devrimcilerin dagittigi birkac dergi ve bildirinin yani sira bir de otuz bes santimlik su borusu cikinca “tamam bununla parca tesirli bomba yapiyorlar.” Denilerek göz altina alinmisti. Kalan senaryoyu zaten emniyette tamamlamislardi.
Sayima cikilacak zaman az kaldigi icin, kisa bir ‘rahat’ ‘hazir ol’ dersi verildi Resul Dayi’ya, Tekmil nasil verilecek, sayi nasil okunacak kisaca anlatildi, bir iki tatbikat yaptirildi...
Kogus mazgalina copla vurulup ‘sayimin vaziyeti al!’ denildi. Dikkat cekildi ve önce takim cavusu ve sayim mangasi ile bir - iki sivil gardiyan, arkasindan nöbetci üstegmen girdi iceriye. Önce kogus sorumlusu, adini, memleketini ve kogus sayisini siralayip ‘emredersiniz komutanim’ Diye bagirarak takim cavusuna tekmilini verdi, sonra takim cavusu nöbetci üstegmene ayni sekilde tekmil vererek, bastaki arkadasa ‘Sagdan say!’ Diye bagirdi.Ayni cavus bu kez ‘rahat’ diye bagirdiginda ayaklar hizla yere vurularak, bütünsel bir ‘rap’ sesi duyuldu ama arkadan bir ciliz ‘rap’ sesi daha geldi, Resul Dayi idi bu ciliz ‘rap’ sesinin sahibi. Gencler gibi seri davranamiyor ancak yetistiriyordu ayagini. Birkac kez daha komut tekrarlandi ama sonuc degismedi Resul Dayi bir türlü ayak uyduramiyordu. Her komuttan sonra numara yapiyorsun diye ellerine copla vuruldu. Yilmaz dayanamadi ve Resul Dayi’nin yasliligini hatirlatti fakat “Sen onun avukati misin?” Denilerek koridora cekilip, elleri sisene kadar coplandi.
Ertesi gün kogusa getirilen makina ile saclari, sakallari sifir numarayla kesilince dissiz agzina dolan yanaklarinin cukurlugu, kirpiklerine düsen kaslari, ice dogru kivrilmis dudaklariyla daha bir yasli görünmüstü kogustakilere, Bu haline gülen de oldu hüzünlenen de... Her sayimda, havalandirmadaki her egitimde ve kogustaki askeri marslar gibi, cumhuriyetin ilkeleri gibi ezber zorunlugu olan, sonradan kogus cavusunun sözlü sinav yapip, tenlerde bol bol copunu saklattigi zulüm derslerinde uyum gösteremedigi icin dayak atildi, sinav cektirildi, hakaret edildi Resul Dayi’ya... Birkac gün sonra yasli elleri morluk ve yara icinde kalmisti kogustaki arkadaslarin her coplanmasindan sonra ellerine sürdügü Lassolin veya Bengal gibi merhemlerle yapmis oldugu masajlar artik patlamis ve acik yara haline dönüsmüs yerlerin ilacla temasi sonucunda daha cok aci vermesinden baska bir ise yaramaz olmustu.
Sessiz bir adamdi Resul Dayi, kimseyle konusmaz ,sadece soruldugu zamanlar kisa kisa cavaplar verirdi. Iki katli birbirine cakilarak sabitlestirilmis taha ranzalarin mazgaldan görülmeyen en ücra tarafina cöker, dinlenme saatlerini düsünerek, kendi kendine bir seyler mirildanarak gecirirdi. Kimi zamanda sessiz sessiz aglardi. Nedense hep sag gözünden akip, yanagindan süzülerek salvarina dökülürdü gözyaslari, elini atip silmez onlar akarken düsüncelerinden kopmazdi. Hic cikartmadi salvarini ve solmus,cekmis siyah ceketini, öyle yatti öyle kalkti, sanki her an birileri cagiracakmis da cekip gidecekmis gibiydi, ama günler, haftalar gecmesine ragmen hic kimse cagirmiyacakti, kimse ziyaret gününde ismini okutmayacakti.
Saat gecenin yarisini gecmis ve uyuyamayanlar, tuvalete kalkanlar hala ranzasinin önünde cökmüs, basina önüne egmis ve sabit bir noktaya gözlerini dikerek düsünür durumda görmüslerdi Resul Dayi’yi. Hayirdir? Hala uyumadin mi Halo? Diyenlere cevap vermemis düsüncelerinden bir an olsun kopmamisti o gece. Önceki gün yine torunu yasindaki askerler eziyet etmisler, sirtina ayaklariyla basip, sinav cekirmisler, dalga gecip, hakarette bulunmuslardi. Onu korumaya calisan birkac genci de yine gözlerinin önünde acimasizca dövmüslerdi, zaten hic durmadan türlü türlü eziyet ve iskence gören cocuklar, birde onu sahiplenmek, korumak adina fazladan dayak yemiyorlar miydi, en cok da bu koyuyordu ona...
Birden nefes alamadigini hissedip, camlari operasyon sirasinda kirilmis ve hala takilmamis olan pencerelerinden, mazgaldan bakinca nöbetcinin göremiyecegi tarafta olaninin önüne gitti. Serin havayi derin derin cekti cigerlerine. Kardesinin sözüne uyupta bir gecekondu ugruna yükleyip öteberiyi bu yaban ellere geldigi güne lanetler okudu “bok mu vardi buralarda? Bir kari bir koca yasayip gidiyorduk iste köyümüzde” diye kendi kendine güzelim köyünden ayrilmasina vesile olan kardesi Cemil’e verdi veristirdi. Sabaha cok az kalmisti ama hala gözlerinde bir dirhem uyku yoktu.
Ne güzel olurdu bu mevsim köyü, sabaha karsi gökteki bulutlar ta asagiya iner ormandaki agaclarin yari beline kadar süzülürdü. Ormanin ve bulutlarin kucaklasmasi, sevismesiydi sanki bu doga olayi, Karadenize özgüydü, bambaska güzellikteydi memleketi... Hele yaylalari, binbir cesit kir ciceginden havaya yayilan kokularin soluklara karistigi üzerlerinde sahinlerin, kartallarin özgürce kanat cirptigi, sabahlari davarlarin boynuna takilan can sesleriyle uyandigi o serin, güzelim yaylalar, ya o dügün tadin da
gecen ziyafetlerin verilip, horonlarin tepildigi yayla senlikleri... Ah! Nasil da seytana uyup gelmisti buralara... Birden yine nefes alamadigini hissetti, Boguluyor gibiydi, derin bir nefes almak istedi ama alamadi, bunaldikca bunaldi. Yapisip pencerenin demir parmakliklarina koparip atmak, kacip gitmek istedi ama ne kadar zorladiysa da koparamadi. Boguldugunu düsündü ve bir yandan pencerenin parmakliklarini zorlamaya devam ederken bir yandan da; “cikarin beni! Beni yaylaya cikarin! Beni yalaya cikarin!” diye bagirmaya basladi. Yasli, titrek sesi gecenin karanligini yirtti gecti. Bütün B Blok mahkumlari bu sese uyandilar, yeni bir operasyon oldugunu sandilar...
Kogustakiler “Operasyon mu var?” Diye yataklarindan firladiklarin da Resul Dayi gittikce cilizlayan sesiyle hala bagirmaya devam ediyordu. Kisa bir zaman sonra nöbetci subayi bir manga askerle iceriye girdi ve Resul Dayi’yi pencere parmakliklarindan zorla ayirip götürdüler... O günden sonra Resul Dayi’dan bir daha haber alinamadi, nereye götürüldügü, ne yapildigi ögrenilemedi.