- 652 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SU
Zümrüt yeşili sahil kasabasında, korunun denize en yakın yerinde dinlenme parkındaydım. Asırlara meydan okurcasına endamlı, bir o kadar mağrur duruşuyla cezbetmişti koca çınar. Kanatları altındaki banka iliştiğimde, ciğerlerime cömert havasını sunmakta gecikmemişti.Üzerinde barınan binbir çeşit kuşun şarkıları eşliğinde, kalın ağaç gövdeleri arasından güneş ışıklarının üzerinde sektiği mavi derinliği seyrediyordum.Deniz öyle duru, öyle sakindi ki...
Üç- beş koşuşturan çocuk sesiydi kuşlara eşlik eden.Birkaç yorgun, yaşlı beden dinlenmeye çekilmişti bu cıvıltılarda.
-----Su, dedi kadın.Bir yudum su !
Kir pas içinde esmer ellerini ellerime uzattığında.Ağustos ortasıydı.Ağustos’un güneşle sarmaş dolaş olduğu zamandı işte...
Kat kat giydiği oldukça eski ve kirli giysilerinin içinde bedeni cılız görünüyordu kadının.Dalı gülü solmuş eteğinin uçları sökük, kara bağcıkları püskül püskül kalın topuklu botlarıyla ve üzerinden hayli zamandır çıkarmadığı belli yağlı kayış yaka kiriyle erkek ceketini düzeltiyordu kadın.
Saçları,beyazla grinin en kırçıl haline bürünmüş,bir ordan bir burdan kesilmişti.Güneş yanığı, hiç yıkanmamış yüzüyle donuk bakıyordu Asuman.Adı Asuman’dı...
----Su, dedi.Bir yudum su !
Nasıl da dindirirdi susuzluğumu...
Elimdeki küçük bir şişe suyu uzattığımda hızla çekti aldı.Belli belirsiz cümleler dolandı diline.Önce bir şeyler mırıldandı...Yüzündeki hiç bir çizgi tepki vermiyor,’’Bu yetmez, bu yetmez ! ’’ diyordu gözleri.Sonra, etrafında şöyle bir döndü Asuman...Etekleri açılmıştı...Sonra, sonra elindeki şişeyi boşalttı toprağın bağrına bağrına...İçinden bağırası gelmişti sanki,sanki ’’Al işte sana su ! Ey kara toprak bugün meleğim nasıl, susuz mu, uykusuz mu ? ’’ diyesi geldi.
’’Bıraksana Asuman, bırak ! ’’diyecektim,’’Bir damla değseydi çatlamış mor dudaklarına...Aç avuçlarını ! ’’diyecektim tam da,’’Boca et suyu yapışmış kirpiklerine, kapkara kaşlarına.’’ Oysa çoktan başını omzuna düşürüp uzaklaşmıştı Asuman.Ağır adımlarla kumsala doğru yürürken sendeliyordu.
Yalnız değildik Asuman ! Yalnız değiliz...Hep gözetleyen, hep gözeten var bizi ! Bizi bizden daha iyi bilen var.İsteyince veren, isteyince alan var.Var be Asuman ! Geceyi üstüne yorgan yapan, toprağı ayağının altına yayan var...Bir damla suya can veren var Asuman ! Var be Asuman...Ummanı topraktan ayıran, göğü mavilere, siyahlara boyayan var.Şu gördüğün yapraklara yeşil damarlar veren, her mevsim tazeleyen ...var diyecektim, uzaktı çok uzaktı Asuman.
Bütün olan biteni karşı banktan izleyen yaşlı bir kadın usulca yanımda belirmişti.
----Merak ettin değil mi ? dedi.Bu kadın neden böyle.Dinle, dinle de sende birkaç kelam et edebilirsen.
Henüz yeni taşınmıştık bu kasabaya...Daha bir yeşildi buralar, daha bir toprak kokuyordu.Bu koru kaldı şimdi kala kala.O zamanlar evlerimizde ne su vardı ne elektrik.Suyu bu korunun sonundaki çeşmeden taşırdık.Birkaç derme çatma ev dışında şu gördüğün evlerin kökleri enginar bahçeleriydi.Böyle karınca ordusu gibi kalabalık da değildik hani.
Bu bizim Asuman, ay parçası, gül goncasıydı.Dillere destandı yüzünün güleçliği, hatırbilir tatlı dili.Bir bakan bir daha bakar, aynalara bakmaktan çekinirdi.Bakma şimdi üstüne başına,çivitliydi, sakız gibiydi bir giydiği bir de elinin değdiği.Sabun kokuları yayılırdı saçlarından...Öyle şendi, öyle şendi...
Muhtarın oğlu vardı, Hasan.Hasan, uzun boylu, kara kaş kara gözlü yağız delikanlı.Bunlar çok sevdi birbirlerini.Evlendiler.Öyle yakışmışlardı işte.Derlerdi ki; Hasan çeşme başında görmüş Asuman’ı.’’Su’’ demiş,’’Bir yudum su.’’ Asuman, nazından mıdır nedir, boşaltırmış bir kova suyu toprağın bağrına bağrına.Bir yudum su vermemiş anlayacağın.Bu zıtlıktan doğmuş bu aşk.
Dedim ya, su yok, elektrik yok.Geceleri ayışığı aydınlatırdı evlerin saçaklarını.Biz de ya mum ışığının titrek alevinde ya da gaz lambasının bizi bizden büyük gösteren gölgelerimizle geçirirdik geceyi.
Asuman’la Hasan’ın bir bebesi oldu sonraları.Annesi kadar güzeldi melek.Sabinin ağlayışını duyardık geceleri.Sık sık uykusunu bölerdi kadın.Eee analık değil mi uykuları unutturan, göğsünden ılık ılık hayat akıttıran...
Bebeğini emzirmeye kalkmış yine bir gece.Uykusu da öyle tatlı yerindeymiş ki.Yarı kapalı gözlerine ağırlık çökmüş.Bebesini doyurduğu gibi, iki duvardan çamaşır ipiyle sarkıttığı salıncak yatağına yatırmış usulcacık.Başını yastığa kor komaz dalıp gitmiş yüreciği.Salıncağın az ötesinde kaneviçe örtülü küçük sehpa üzerinde unutmamış mı gaz lambasını söndürmeyi ! ’’Nasılsa birazdan uyanırım’’ dedi zâr.
Biri uyanmış uyanmasına da Asuman değil.Asuman’la Hasan derin uykudaymış. Minik bebe salıncağında kıpır kıpır kıpırdanırken üstünden yere atıvermiş örtüyü...
Ah kızım ahh !.. Ne olduysa ondan sonra olmuş işte’’ dedi yaşlı kadın.Uzun uzun baktı ağaçların aralarından bir yerlere.Yaşlı gözleri dolup dolup taşıyor,titreyen ellerini yüzüne kapatıyor yaşıyordu Asuman’ı,yaşatıyordu...
-----Asuman’a alevler yükselmişti.Gök kızıla boyanmış,ay küllere bulanmıştı.Duman olmuştu, toz duman olmuştu asuman...
Köy çeşmesinden ip kadar suyu yetiştiremedik elden ele.Hem, söyle kızım ! Hangi su yetişir ki kendinden beslenen ateşe ?
Yaralı çıkarttılar o gece Asuman’ı.’’Su’’ diyordu,’’Bir yudum su ’’ Sayıklıyordu durmadan.
Kara bir taş yığını kaldı geriye.Yüreğine oturan isli, kara bir taş yığını.Bir de iki hayat; Hasan ve minik bebe...
Günlerce sayıkladı Asuman.Konu komşu el uzattık uzatmasına da elimizden bihaberdi Asuman.Ne bizleri tanıyordu, ne yaşadığını biliyordu.’’Su’’ diyordu, su, su, su...
Geldiği sessizlikte yerinden doğrulup ağaçların arasında kaybolup gitmişti yaşlı teyze.
’’Donuyorum Asuman, donuyorum ! Bak asuman çöktü üzerime...Güllerin en güzel kokulusu ! Anladım, sıcağın en göbeğinde nasıl donarmış yürek.Anladım, hem yanarken hem buz kesilmek ne demek.Hangi su arındırır içinden akmadıkça, hangi su doyurur toprağını..’’diyecektim ki kumsala koşuşturan insanların bağrışlarıyla irkildim oturduğum yerde.Şaşkın bakışlar arasında olup biteni anlamam uzun sürmemişti.
Asuman yelesi boz kır atlar gibi sürmüştü ya kendini denizin tuz tadında sinesine ve yangını sönmeyen içinin feryadını haykırmıştı gözleri,işte önce almıştı Asuman’ı deniz, sora ateşini söndürüp döndürmüştü geriye..
Su, bir yudum su !
Nasıl da dindirirdi susuzluğumu...
Çorak toprağımın yangını söyle !
Yavrum nasıl, susuz mu uykusuz mu ?
Aradı mı kuş dudaklım göğüs kafesimi,
Ya da sımsıcak annemsi nefesimi ?
Melekler mi sallıyor bez salıncağını ?
Kaybetmeyi bilmediği oyuncağını...
Ve yıldızca doldururken avuçlarımı,
Kim dindirecek şimdi susuzluğumu ?
Su,su bir yudum su.....
Özlem Pala