SELAM OLSUN
İşler istediği gibi gitmiyordu.Çok bunalmıştı.Artık her şey onun düşündüğünden çok farklı gelişiyordu.Bir gün mutlaka bu tersine dönecektir diye telkinlerde bulunuyordu kendine.Ama maalesef yine ummadığı şeyler oldu.Sanki koca koca dağlar üstüne üstüne geliyordu.Kimi riya,kimi pislik,kimi kötülük ,kimi kin ve nefret gibi dağlar.Sinsi bulutlar sarmıştı çıkar ilişkileri ile sarmaş dolaş her yeri.Ufuk artık zor görünür olmuştu.
Anlamıştı artık ne kadar çabalasa da bazı şeyler değişmiyordu. En iyisi işi oluruna bırakmaktı. Sonuç onur ve haysiyetine dokunmadıkça, onu ve sevdiklerinin varlığını tehlikeye düşürmedikçe tırmalamayacaktı boşuna.Asıl zor olan katlanmak ve hazmetmekti. Kabullenmek zor da olsa , gerçekler değiştirilemiyorsa onun sadece o zamana ait bir doğru olduğunu hatırlamalıydı.Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir gerçeğini asla unutmamalıydı.Sabır ve metanetle şartların olgunlaşmasını ve değişimin gerçekleşmesini beklemeliydi.Su akar yatağını bulur elbet diye düşündü.
Eylemi gerçekleştiren kendi sonunu da hazırlayacaktı zaten.Dinamizm beraberinde hatayı da getirirdi.Kusursuz bir ifa ortaya koymak neredeyse imkansızdı.Hele ki eylem bir takım ile ortaya konuyorsa hatasız yönetim ve iş üretmek mümkün değildi.Her hata kalede ki bir goldü.Önemli olan maçın sonunu getirmek ve mağlup olmamaksa,direnmek ve sabretmek erdem sayılır diye söylendi.
Zaman her şeyi değişime uğratırdı.Orada sapasağlam kalabilmek bilgi ve beraberinde sağlam bir karakter gerektirir dedi içinden.Dahil olduğun topluluğun değerlerini önemsemeyi öğrenemeyenlerin,insana ve emeğe değer vermeyen, kendini aşırı beğenenlerin,hep doğruyu bildiğini sananların ve demokrasiyi özümseyemeyenlerin sonu hep aynı olmuştu .Geçmişte yok olmuşlardı ve hep yok olmaya mahkumdular.Varsanız şimdi varsınız ama yarın değil diye düşündü.O gün mutlaka gelecekti, hesap günü uzak değildi ,kısacık insan yaşamında…
Zulmetmek hükmetmek değildi.Nice krallar,padişahlar,sultanlar gelip geçmişti yüzyıllar boyunca.. Yeniden perçinlendi fikirleri,halktan ayrıcalıklı yaşayanlar ve yönettiklerinden farklı olduğunu sananlar da toprağın altındaydı, sıradan insanlar gibi.
Sanki yıldırmak istercesine esiyordu rüzgarlar.Oturup rüzgarın karşısına bir fincan kahve içmek istedi.Sonra irkildi birden,titredi.korkmadığını hissettiğinden,korktu kendinden.Kaçmıyordu tuhaf,bu yaşamın gerçeği dedi.Sevmek zorunluluğundan bahsedenler kendilerini mi kastediyordu,ülkesini mi..?Vatanını çok sevdiğini düşündü.Düşünceleri asıl terk etmesi gerekenin, herkesin kendisi gibi düşünmek zorunda olduğuna inanlar olduğu gerçeğinde düğümlenmişti.Onlar kendileri gibi olmayandan hep nefret etmişlerdi.
Düsturu nefret olanların,yolu hep çıkmazdı zaten.Döner döner aynı noktaya gelirdi.Layık olmayana layık olmadığını verirseniz,yapamadıkça yapabilenden nefret ederdi.
Mücadele etmek zorundaydı.Çünkü yaşamak, yaşatmak herkesin olduğu kadar onunda
göreviydi.İstekleri,idealleri,ulaşmak istediği hedefleri vardı.Sonuç ne olursa olsun o hep çalışmalı,okumalı,daha fazla öğrenmeliydi.Yılgınlık ve pes etmek ona göre değildi.Umudun tükenmesi,hayatın sona ermesine eşdeğerdi.Gelecek güneşli güzel günlerin hayali sardı bedenini.Umutla gülümsedi aniden yüzünü gökyüzüne çevirerek bir selam söyledi geçmişte bu duyguları yaşayanlara ve gelecekte yaşayacaklara…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.