- 524 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ASRIN EVLİYASI-1
Asrın Evliyası1
Sebepsizdi ağlamalarım. Öylesine ağlıyordum işte. Bazen bir reklâm cıngılından bazen de gördüğüm bir gazete kâğıdından. Dünya çok acımasızdı ve intikam alamayacak kadar da zayıftım. İntikam almaya kalkışsam kırık elle intikam almaya çalışan bir zavallıdan başkası olamayacaktım. Bilmekte ağlatıyordu bilememekte. Yapsanda suçluydun yapmasanda. Bilmek bir sorumluluk yüklüyor o sorumluluğun istediklerini yapamamak acılarla dolduruyordu gündüzünü gecesini insanın. Tüm bu yaşananların,beni derin düşüncelere sürükleyen bu krizlerin sebebi aslında bir arabaydı. Evet her şey bir arabayla başlamıştı. Bir araba ama mesele ‘araba sevdası’ndan da ötede hani derler ya ‘Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi’ işte benimki de bu darb-ı mesele uygun bir durumdu işte. Bu araba öyle bildiğiniz arabalardan değildi. “Eşyalar insanların değil insanlar eşyanın esiri olmuş, sahip oldukları aslında onlara sahip olmuştur” diyen herzugelere güler geçerdim. Ama bu karşısında olduğum şey yenilir yutulur cinsten bir mesele değildi ki satıp kurtulasın ya da derdine derman için bir ustaya gidipte “aç ustacım aç ta bak şunun motoruna, ıvırına zıvırına adını bilmediğim her yerine ne bilim işte benzin deposuna filan” diyerek baktırasın da işin içinden çıkmaya çalışasın ama ne mümkün. Kudretullahtan uçuyor mübarek,evet kudretullahtan. Meseleye kestirmeden gireceğim ama birkaç kelam daha etmeme müsaade edin lütfen. Çünkü anlaşılması öyle kolay bir mesele değil bu. Gidip anlatsan da inanmazlar deli derler adama ya neyse. Doğrusu bu işinde bir adını vermek lazımdı. Ağzına da bir kelimeden başkası gelmiyordu Cemil’in. Evliya,evliyalık yani ermişlik, evliya olmak, evliya adam…Olabilirmiydi? Belki, dedi ,belki. 30’lu yaşlarda eski İstanbul külhanbeylerinden kalma bıyığı, geniş çenesi, ara sıra taktığı yakın okuma gözlüğü ile günlerini devr-i daim ettiren bir öğretmendi Cemil . Kasabadaki iki-üç ilkokuldan birisi olan Mareşal Fevzi Çakmak İlköğretim okulunda çalışıyordu. Bekardı ama kendi beceriksizliğinden değil kaderin fetvasından dolayı bekardı. Bekardı yani bikardı, bikarardı, kararsızdı, karda da olsa karsızdı haksızdı yan yatmaz hacı cavcavdı, katkısız saf ve berraktı, çokta umurunda değildi rahmetli annesinin bir nevi vasiyeti sayılırdı evlen oğlum isteği,o da bunu yeri ve zamanı geldiğinde yerine getirecekti ama olmadı işte çünkü hiç uyanık değildi,utangaçtı.öğrenciyken kopya bile çekmezdi,yapamazdı o bu dünyaya iyi bir insan olmak için gelmişti daha doğrusu gönderilmişti. Bir nevi vazifeli yani. Ama en umulmadık bir şey oldu en umulmadık bir anda en umulmadık bir yerde en umulmadık bir şeyden. Katmerli bir muammaydı yaşadıkları ve hiç kimseye anlatılamayacak kadarda mahrem. Haram şeylerdi bunlar. Yasaktı. Çünkü yasak olması gerekiyordu. Ama zavallı yüz ifadesi her şeyi ele veriyordu. Bir daha deneyecekti. Arabanın deposuna bir damla bile benzin almamıştı ama yaklaşık 2000 km. yapmıştı. Bu araba düpedüz benzinsiz gidiyordu. Binbir türlü korku ve endişeyle besmeleleler çekerek bir daha oturdu şöför koltuğuna bu sefer hem boy hemde namaz abdesti almış olarak. Ne olur ne olmazdı yani. Vira bismillah diyerek arabaya gazladı ve gerçeğin ortaya çıkması için yola çıktı. Artık bu son denemeydi.
ACİB BİR DURUM
Hava yağmurluydu ama birden gökyüzü açıldı. Şimdi her yer günlük güneşlik. Arabanın sayacı. Kilometre sayacı.. Aldığından beri 2000 km. bindirmişti. .Beşinci defa Ankara’ya gittiğinde kesin olarak anlamıştı. Araba benzinsiz gidiyordu. Arabayı benzinsiz yürütmek. Mananın maddeye hakimiyeti. Zihnen kendini batıya teslim etmiş bir dünyanın insanları için kabulü zor bir iddiaydı bu. Evet inanılması güç ama modern zamanlarda da bir keramet ancak böyle olabilirdi. Başka nasıl olabilirdi ki. Bir aydır sürdüğü araba benzin istemeyince artık ister istemez şu kanaata varmıştı. O bir evliyaydı.Ama evliya olduğunu bir ay sonra anlamıştı. Evet, tam bir ay. Yani arabayı aldıktan sonra bir ay.. belki de on, on beş gün.. Tam sayı vermek biraz zordu. İlk başta arabanın ne kadar benzini olduğunu bilmiyordu aldığında; bir. Kilometre sayacına çok sonra bakmıştı; iki. Ve kesinleşmesi ve kesinleşmesi ve kesinleşmesi tabii, sonra da.. Ve anladığı için de ama, şu beşincide iyice zorlanmıştı dönerken. Korkarak benzinin durumunu gösteren göstergeye baktı. Gerçeği haykıran bir ibreymişti o da meğerse. (aldığından beri full gösteriyordu)
Hiç unutmuyordu ehliyetini alışını, kendisini bu belaya bulaştıran ilk adımlarını. Öğretmenliğe ilk başladığı senelerdi. Bir arkadaşının ısrarıyla gitmişti ehliyet kursuna. Suat.. Uzun boylu ve çalçene bir tipti. Bir sürü akıl vermişti ona güya, kursa gelmesi için. Kaçırılmazmış falan.. Araba fiyatları ucuzlayacakmış bu yaz, şu, bu. Ama asıl derdi de yalnız başına gidip gelmemekti, adı gibi biliyordu. Çocuk daha sonra tayinini istedi gariptir Bingöl’e, herkes şaşırdı. Meğerse sevdiği hemşire bir kız varmışta peşinden gitmiş. ‘Ne garip bir dünya bu’ dedi, Bir kadın bir kız için bu kadar eziyete, zahmete, hayatında böylesine radikal bir değişikliğe ne gerek vardı. ‘Neyse büyük konuşma. Müslümanlığa da sığışmaz bu’ diye söylendi. Doğru ya adam sevmiş peşinden gitmiş, herhalde evlenmeyi düşünüyordur başka şey düşünecek hali yoktur ya?
Bu meseleden sonra aklına, otobüste,çarşıda-pazarda güzelliklerine çarpıldığı, meftun olduğu kızlar geldi. Sevilecek kız çoktu. Şöyle hayal alemine bir baktı.Hatıralar mağazasından en güzel kızları seçmeye çalıştı. Bir türlü aklına gelmiyordu. Başka bir sıkıntısı da son zamanlarda nüksetmeye başlayan bir hastalıktı ; unutkanlık. En güvendiği şeyi de kaybetmeye başlamıştı. Var mı başka derdim. Yok. İşte modern insanında en büyük derdi bu; derdsiz olması. Gerçi ruhu olan insan derdli olur. Belkide asıl sorun bu; ruhsuz olmamız.Dur bakalım şimdi felsefenin yeri değil mesele kadın olunca. Yavaş yavaş aklına gelmeye başladı. Evet evlenmeyi düşündüğü içlerinden bir iki tanesiydi. Güzel olan beceriksiz becerikli olanlarsa çirkin. Onlara göre çirkin kadın yoktur. Biliyorum aslında bunun sebebini. Tek sermayeleri, hayata tutunabilmelerinin belki de en önemli sebebi güzellikleri. “Kadınlar iki defa ölür demiş” birisi “İlki herkesin bildiği gerçek fiziki ölüm ama asıl önemli olan ikincisi ise yaşlanıp güzelliklerini kaybettikleri zaman”. Kadınları kızdıracak bir laf bu özellikle güzel olanları. Fazla bir yerde de dillendirmemek lazım maazallah ne olur ne olmazdı.
Asıl meseleye gelelim değil mi? Araba. Ehliyetten sonra ilk arabayı şöyle ucuzundan temizce 80 model bir Şahin tabi ki 1600 motor tercih ettikten sonra yollara revan oldum.Kaç beygir gücünde dedim doğru mu yalan mı bilmiyorum `30` dedi birisi bende `Rahat bunun 15`i ölmüştür bunca seneden sonra` diyerek atladım arabaya.Bu işlerden anlayan birkaç öğretmen arkadaşla arabanın ilk muayenesini yaptık, yağ ve benzin ikmalinide tamamladıktan sonra evin önüne çektik. Okul çıkışını iple çekiyor soluğu bekarhanede aldıktan sonra alelacele bir şeyler atıştırıp arabacağızımla artık her gün birkaç saatlik geziye çıkıyordum.Arkadaşlarında tenbihleriyle motora zarar verecek hiç bir şeye meydan vermemek için arabayı pür dikkat sürüyordum.İşte bu minval üzere araba gezilerim başlamış devam ediyordu.Artık birkaç hafta geçince arabayı daha itina ile sürüyor her biniş ve inişte egzoz dumanına bakıyordum çünkü arkadaşlar benzin bitince motor yağ yakar masrafı da seni yakar demişlerdi.Fakat sür sür benzin bitmiyor.İşte bir ayın yarısı bu halde devam etti. Okula gittiğimde araba işinden anlayan öğretmen arkadaşlara ‘Günde şu kadar gezen bir Şahinin benzini ne kadar gider’ diye sanki bir matematik problemi çözmek istiyormuşçasına çaktırmadan soruyor aldığım her cevaptan sonra da ‘Vay be ne benzin yakıyor,bu araba öldürecek beni’diye de geçiştiriyordum. Özellikle ilk cevaplar beni hem şaşırtmış hemde korkutmuştu.İşi bilenlere bakılırsa benim arabanın benzinli oluşu sakattı hemen gaz taktırmalıymışım daha ucuza malolurmuş filan. Az buçuk bu işten anlayan insanlara göre de benzin çoktan bitmiş olmalıydı ama ben hiçbir şey yokmuş,benzinimi gayet düzenli alıyormuşçasına davranarak hiç renk vermedim.Aman Allahım dedim bu benim düldül yoksa gizli ellerde bir dahinin yapıp piyasaya saldığı veya mecburiyetten sattığı süper ultra sonik bir arabamı.Memlekette herkes yetenek düşmanı malum zakkumdan kansere çare bulan doktoru da linç etmişlerdi de adamcağız ilacı yabancılara satmıştı işte bunun gibi bir çok örnekten birisiyle mi karşı karşıyaydım, yoksa ,yoksa, acaba,aman Allahım , aman ya rabbi! (Devam edecek)