....BEŞ YEMİŞ...
Yine heyecanlanmıştım : Arada sırada görüştüğümüzden kaynaklanıyordu besbelli...
Seninle olmak,sohbet etmek,içtenliğimize uzanan,duygu yüklü merdivenleri inip çıkmak....
Düşüncelerimin yakınından geçen tren sesleri,
ritmik bir müzik oluşturuyordu.
Tarifsiz bir haz alıyordum.
Görüşme yerimize ben trenle gitmek istemişim. Biliyordum ki sen otobüsle gelecektin.
Ben tren tutkum yüzünden,herzamanki gibi,
tren yolculuğum kısa sürse de,mutlak trene binecektim.
Sekiz istasyon sayar,dokuzuncuda inerdim.
Hiç istasonların isimlerine bakmazdım. 1...2...3...ve...9...
Bu benim için bir oyundu,sıradışılıktı.
Yine öyle yaptım. 9.istasyondan deniz kenadındaki,güllü parka kadar adeta koştum.
Senden bir süre önce gelip,seni bekleyişimi yazardım ya hep...
Bahçede herşey buraktığımız gibiydi.
En son yine aylar önce seninle gelmiştik....
Yediverenlerin son pembelikleri,gözlerimi kamaştırdı.
Kokusu parkın her yöresine sinmişti.
Ilgınlar yeşilin her tonunu yüklenmiş,cömertçe,gözlerimizde sergiliyordu. İnanılmaz bir renk armonisi,gözlerimden ruhuma yayıldı...
Bir anda sarhoş ediverdi beni.
Sendeleyerek te olsa kuşkonmazımızı nazikşe selamladım.
Çınarın sevgi dolu kolları arasındaki, ağaç masamıza oturdum.
Garson sıradan hareketlerle masayı siliyordu.
Silinen yere usulca kaydı gözlerim.Yeni çentikler atılmış,yeni isimler kazınmıştı.
Hiç bir ağaca adımın yazılmadığını düşündüm...
Hatırladığım isimleri buldum bir bir.
Yenilerini hafıza aynama kazıdım.
Biliyordum ki birdahaki gelişimde,onlarda eski isimler arasında yerlerini alacaklardı.
Zaman hızla geçiyordu.
Henüz bir şey yazamamıştım...
Birden aklıma,tren rayları arasında büyüyen incir ağacın geldi.Nasılda unutmuştum...
Onu mutlaka görmeliydik...
İstasyonun hemen çıkışında,rayların yanıbaşında,yaşamını sürdüren incir ağacımız...
Hiç bir gözün onu farketmediği...
Sen keşfedinceye kadarda kimsenin sahiplenmediği,kaderine terk edilip,kurumaya bırakılan bizim yalnız ağacımız...
Sen gördüğünden bu yana değişivermişti dünyası..
Yaşamayı,sevmeyi,fedakarlığı öğrenmişti.
Yemişlerinden dalları yıkılıyordu.
Senin için taşıyordu bu yükü.
Balından yarılan yemişlerini.
Onu görmeden gidemezdik,isteseydik bile...
Bu ağaç bana,senin bir gün mutlaka alacağın tarlada yetiştireceğin,"Olmazsa olmaz " dediğin beş meyveyi düşündürdü...
Mürdüm eriği...Dal bastı kiraz...Ballı incir..Çiçeği çok güzel dediğin,güz meyvesi nar...Ve kış armudu....
Dududa çok severdin,oda olurdu belki ama,bu ilk beşi mutlaka olacaktı.
Yoksa bahçende olmasındı...
Senin heryerde büyüyen meyvelerin vardı :
Dallarıyla trenleri okşayan,sevgi dolu incirin...
Burgaz da " Sait Faik mirası " dediğin eriklerin...
Kınalı da ormanın en kuytularına,nasıl gittiğini hiç bilemediğimiz,çekirdeklerinden,tesadüfen oluşmuş,ama sadece senin keşfedebildiğin,gizli kavunun vardı...Bir keresinde 1 şişe rakıyla yanına gitmiştik ya hani,beni de çağırmıştın...
Yine çekirdeklerini kavunun,ormanın gizli her yerine serpiştirip,ne çok gülmüştük...
Görevimizdi ve her gittiğimizde ilgilenecektik onlarla,sen yada ben,fark etmez demiştik.
Ama ben hiç yalnız gidememiştim...
Sensiz gitmek içimden gelmemişti...
Burgaz ın yol boyu,sahipsiz erikleri,yabancımız değildi.Senindi,bizimdi...
Zaman hayli ilerlemişti.
Şimdiye dek gelmiş olmalıydın...
Beklemenin heyecanı büyüyerek kaplıyordu içimi.
Yeni bir tren çığlığı,beni hayal aleminden çekip aldı.
Etrafıma bakındım,park hayli kalabalıklaşmıştı.
Bunca kalabalıkta bile yalnızdım.
Tren,incirim.düşlerimin beş yemişi,onlar da olmasa,ne yapardım acaba...
İncirimiz tren rayları arasında,bir görünüp bir kayboluyordu.
Geçip giden trenler,on dakikada bir ağaçla aramıza giriyor,oyunumun bir parçası oluyordu.
Bu da benim bir oyunumdu.
Beni hayata bağlayan,içindeki durum ne olursa olsun,yüzümde gülücükler oluşturan bir oyundu.
Bütün bu olup bitenleri yazıyordum artık....
Hafif bir rüzgar,bütün işgüzarlığıyla kağıtlarımı karıştırıyordu.
Buna önceleri pek aldırmadım.
Bu öncü esinti,biraz sonra bir kaç dostuyla,kağıtlarımı uçurmaya başlamıştı bile...
Aceleyle toparladım oraya burayan uçuşan yazılarımı....
Aklım sendeydi,gecikmiştin,ya gelmezsen,onca yazımı,kime okuyacak,düşüncelerimi kiminle paylaşacaktım....
Bekleyecektim...Ne kadar sürerse sürsündü...
Mutlaka gelecektin.
Sen bizim vefasız dostumuz olamazdın.
Biliyorduk,beni ve ağacını görecektin...
Masanın altına yakın gelen iki cesur kumru guguklaşıyorlardı.Bana aldırdıkları yoktu...
Trenler geçiyor,rüzgar hızını giderek artırıyordu...
Yazıyor yazdıkça da bu büyülü bahçede kaybolup gidiyordum....
Buranın mistik bir havası vardı,beni etkileyen.
O kadar kendimden geçmitim ki,arkamdan yaklaşan ayak seslerini bile duyamadım...
Aniden omuzuma dokunan elin sevgi dolu sıcaklığıyla irkildim...
Duygu denizine düşen bu su damlacıklarının oluşturduğu,ve hiderek büyüyen,halkacıklar tüm bedenime yayılmaya başladı.
İçim sımsıcak olmuştu...
Biliyordum ki bu halkacıklar,incir ağacına,oradanda beş yemişe kadar uzanacaklardı...
Trenin tiz çığlığı ulaştığında kulaklarımıza ,
Hepimiz heyecan ve özlemle kucaklaştık...
Değerli dostum :
Şair Müslim Çelik ’ e
Sonsuz sevgilerimle... 25/08/2001
LEMANCA...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.