- 808 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Siz demi görmüyorsunuz?
Hayır, efendim, hayır! Onları ben öldürmedim, ne olur bana öyle bakmayın. Bakışlarınızı ne kadar gizlerseniz gizleyin, ben görebiliyorum. Sizler doğrulara yanlışları katıp karıştırıyorsunuz. Gözlerinize karşı geliyorum. Böyle bakmaya devam ederseniz, ağzımdan bir kelime bile sökemezsiniz.
Evet, evet! Çok sevmiştim onları, bakın bu doğru işte... Sonunda kendi yüzüme tükürmüş olsam da, inkâr etmem ben sevgimi. Duvarıma isimlerini yazmıştım, sonra o isimlerin üzerine sırayla çarpı işareti koyan da benim. Eğer deliliniz buysa boşuna uğraşıyorsunuz.
Peki. Tamam! Her şeyi anlatacağım size. Önce söndürün şu tepemdeki ışığı. İçkiniz var mı? Güzeel! Ya sigaranız?
O isimlerin hepsini her zaman gittiğim barda tanıdım. Hayır, hepsini aynı anda değil. Önce Leman’ı tanıdım.. Bana hanım hanımcık biri gibi göründü; aramızda bir şeyler başladı. Evet, diğerlerini onun sayesinde tanıdım bir bir. Mürüvvet, Aylin, Serdar ve Hatice…
Önceleri öyle iyi bir dostluluğumuz oldu ki, bazı geceler barda buluşur, içkimizi yudumlarken sohbetimizi ederdik. Tadına doyulmazdı kahkahalarımızın. Tabi bu arada ben eşşekliğime devam ediyordum, yani Leman’la işi iyice ilerletmiştik. Bizim toprağın erkekleri biraz kıskançtır, sık sık onu uyarıyordum. Mesela ismini duvarımda görmediğiniz Özkan diye biri vardı, önce ondan kıskandım; ama çabuk vazgeçtim. Çünkü ben söylediğimde, Leman öyle bir kahkaha attı ki, " o kim yahu," dedi, "o kendini adam sanıyor, ben kala kala ona mı kaldım Tanrı aşkına!" E ben de inandım tabi…Ama doğruymuş şüpehelerim.. Sonra, Serdar’dan kıskandım. Anlattıklarını duyunca kendimden utandım. Ben de ne salakmışım yahu!... Ne mi anlattılar!. Yok, öyle önemli bir şey değil, "güya çok pis kokarmış, hatta bir seyahat esnasında aynı arabada bulunmuşlar ve gittikleri yerde Aylin ona atkısını vermiş de, kızcağaaz bir daha o atkıyı kullanmamış falan işte, öyle önemli değil.
Bir sigara daha yakabilir miyim?... Sağ olun efendim!... Evet, devam edeceğim anlatmaya. O gördüğünüz ve bana kanıt diye önüme getirdiğiniz duvardaki isimler, birbirlerini öylesine seviyorlardı ki, bu dostluğu, bu sevgiyi kıskanmadım desem yalan olur. Ta ki o güne kadar. Evet, günlerden salıydı, Leman’la oturmuş bir iki kadeh bir şey yolluyorduk midemize. Birden telefonu çaldı, biriyle konuştu, ben de kıskanç ve meraklı biri olarak, kiminle konuştuğunu sordum. Hay sormaz olaydım, işte o an anladım dostluklarının ve sevgilerinin sahte olduğunu... Hayır efendim, aslında hiç önemli değil!. Ama cinayet fikri orada kafama girdi. "Bu kıza üzülüyorum, ama ben de para vermekten bıktım," dedi ve uzun uzun anlatmaya başladı. Şimdi orada benim halimi bir düşünün! Yüzüne karşı canım, cicim diyen biri ardından neler söyledi. Cinayet fikri girdi ama ben öldürmedim onları. Sonra kimle ne konuştuysa herkesi bana anlattı; anladım ki benim bu hayran olduğum insanlar, birbirlerinin ardından demediklerini bırakmıyorlar.
Ben o kadar saf ve dürüstçe sevmiştim ki onları, benim dostluğa ve sevgiye olan güvenimi yıktılar. Biz böyle görmedik atalarımızdan, ağabeylilerimizden. Yazık değil mi dost kelimesinin yüküne.
Sonra Su diye biriyle tanıştım, gerçekten su gibi berrak ve temiz biri. Düşler kurduk, her buluşmamızda düşlerimiz daha da güzelleşti. Gel gör ki, kötülük yerinde durmuyor. Birin üstüne beş katıp yetiştirmişler benim Su’yuma. Ben sabahtan akşama kadar barda oturup içen serseri, işe yaramazın biriymişim. Ve benim arkamdan gülüyorlarmış. Elbette gülecekler, yıllarca dostluk yapan bunlar birbirlerinin arkasından az gülmediler ki! Bunu anlıyorum. Asıl zoruma giden, beni o bara daha sokmayacaklarmış. Leman hanım, o barın sahibi Hasan’ı iyi tanıyormuş, Hasan’a söyleyip benim o bardan ayağımı keseceklermiş!
Yoo işte bu kadarı fazla, dedim. Ben her akşam bir iki kadeh parlatmadan duramam ki!. Sonra kalktım, duvara yazdığım isimlerin üzerine birer çarpı işareti attım. Ve benim dünyamda öldürdüm onları. İşte o kanıt diye sunduğunuz duvardaki çarpılar onlar efendim!
Bilmiyorum işte, eğer cinayetse benim işlediğim siz söyleyin?
Onlar kendini öldürmüş olmalı.
Ben artık görmüyorum onları, siz demi görmüyorsunuz?
YORUMLAR
Karşındakini nasıl bilirsin demişler kendim gibi demiş
Dost bulmak çok zordur yalan dünyalrı çok güzel anlatmış öykünüz tebrikler
DOST DEDİĞİN
Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
Sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile Sana sarılmalı....
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile Sana Dayanmalı..
Dost dediğin; fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli,
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
Mevlana
İzninizle paylaşmak istedım bende bunu
sevgili arkadaşım
ilk defa bir öykünüzü okudum. Çok başarılıydı bana göre
başlangıçta kerak ettim olayın gidişatını sonra gülümsedim sonra aşırı duygulandım işte buralarda gizli ifadelerin
sihirli gücü
kaleminiz daim olsun
öykünüzü okumak keyifti ve boşa geçmedi zamanım
sevgilerimle
Ben o kadar saf ve dürüstçe sevmiştim ki onları, benim dostluğa ve sevgiye olan güvenimi yıktılar. Biz böyle görmedik atalarımızdan, ağabeylilerimizden. Yazık değil mi dost kelimesinin yüküne.
Merhaba Ömer Nazmi…
Hayat gördüğünle, yaşadığınla ilintili gelişir her sözün kavramı ve paylaşılan insani emeği vardır.
Yalancımıdır sözler?
Sözleri söyleyenler mi?
Dotluk çabuk harcanan bir söz olmamalı...
Yazı yaşam kesitinden alındığı belli insanın bir yeri acıyınca yazar bu tarz söylevleri…
Güzeldi kalem yine düz yazının etkin anlatımında…
Başarı ve sevgi dileklerimle…