- 1549 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bu parayı ne yapmalı?
Okul bahçesinde kurulu yüksek sesli hoparlörlerden çıkan müzik sesleri neredeyse tüm kasabaya yayılıyordu.Biri elektrikli bağlama,diğeri programlanabilen kocaman bir orgun coşturucu sesleri yükseliyordu kasabanın küçük lisesinin bahçesinde.İkisi görme engelli,biri de az buçuk görebilen üç kişiden,biri kadın,ikisi erkekti sanatçıların.Kadın, sadece şarkı türkü söylüyordu.Diğerleri;biri bağlamayı ,biri orgu çalıyordu.Üçü de gülümsüyordu.Ama yap-boz gibi bir gülümsemeydi yüzlerindeki anlatım.Birden ciddileşip,birden gülümseme biçimi alabilen farklı bir kas sistemi idare ediyordu mimiklerini.Ne olursa olsun,bir emek harcayıp,karşılığını almak için çaba sarf ediyorlardı.Derneklerine katkıda bulunarak,kim bilir ne gibi gereksinimlerini karşılayacaklardı.
Şöyle bir etrafına bakındı kıdemli öğretmen..Bu okulda ikinci yıl da bitmek üzereydi.Küçük bir ilçenin bütün davranış özelliklerini taşıyordu burası.Okul bahçesi, müzik dinlemek için çevreden gelen,büyük küçük,kucakta kundakta kim var kim yoksa hemen herkesi toplamıştı buraya.Bir ara müzik öğretmeni genç hanımla göz göze geldiler.Çocukların coşkusu yüzlerine yansımıştı.Başlarıyla küçük selamlaşmalar yapıp yeniden gözlerini çocukların hoplayıp zıplayan bedenlerine çevirdiler…Müzik?Haftada bir ders saati verilen müzik ne kadar etkili olabilirdi?Kuramsal bilgilerle öğretmeni bile çileden çıkaran bu “haftalık ders saati”nin kırk beş dakika ile sınırlı olmasının sonuçları; işte,şu hoptirik popvari gürültüde bile ne kadar mutlu ve motive ediyordu onları.Bir ara gözü sağ yanında bulunan Sinan’a takıldı.Fırtına çocuk…Gözleri fıldır fıldır dönüyordu.Hiperaktif diye tanımlanan tiplerden bir yedinci sınıf öğrencisi.Bir parmak ona atıyor,birinin ensesine çöp sokuyor,küçük taş eline ne geçerse kiminin kafasına,kiminin omzuna fırlatıyordu..Sonuçta belalısına denk gelip, ta ki paparayı yiyinceye kadar.
Sonunda eğlence bitti.Çalgıcılar dernek bağış zarflarını sınıf öğretmenlerine sınıflarındaki öğrenci sayısı kadar verip,vedalaşarak şehrin yolunu tuttular.Aklında Sinan’ı taşıyan öğretmeni;
-İyi fikir!Şu ,para toplama işini yükleyeyim de biraz sorumluluk alsın,diye geçirdi içinden.
Kimin başı dertte değildi ki Sinan ile.Dizginlenemiyor,çevresinde de kendisine benzer tipler yaratıyordu.Çok zor bir çocukla uğraşmak, gerçekten özel yetenek gerektiriyordu.Altından girdi kimi zaman,kimi zaman üstünden çıktı ama,anlatılanları anlamak bir yana,dinlemiyordu ki anlasın dı.Sağında solundaki,önünde ve arkasındaki her çocuğa kanca takıyor,eli oynamasa ayağı,ayağı oynamasa gözü,burnu, kulağı,hasılı her yeri kıpır kıpır bir çocuktu.Sınıfın rehberlik yapan öğretmeni olması nedeniyle ve , iki yıldır ders öğretmeni olmanın verdiği otoriteyle Sinan’ı çağırttı.Eline eğitici bir fırsat geçmiş, şu kıpırdak ve biraz da haylaz çocukla baş başa konuşarak aklından geçirdiği sorumluluğu yüklemeyi amaçlıyordu.Karşısında göz göze olacak biçimde durmasını sağladı.Sevecen bir ses tonuyla;
-Sinan ,oğlum;bir hafta sonra “Görme Engelliler Derneği”nden okulumuza gelen müzisyenlerin dağıttığı zarfları ve içindeki paraları birlikte sayarak müdür yardımcısına teslim etme görevini sana veriyorum.Ve eminim,başaracaksın.Ne güzel bir çalışma yaptılar ve eğlenceliydi değil mi çocuğum?.Sinan’ın aklı dışarıdaydı.Camdan, bahçede oynayan arkadaşlarına bakmaya çalışıyordu.
-Hey !Sinan bey! Dedi öğretmeni.Ben buradayım.Henüz sözüm bitmedi!Yeniden cin bakışlarını öğretmene çevirdi ve yüz ifadesiyle sanki”Eee..Anlat,dinliyoruz herhalde” gibi sitemli bir bakış fırlattı.
-Sana bir görev vermek istiyorum.
Kaşları çatıldı Sinan’ın,sıkıldı bu konuşmadan ve
-Öğretmenim,beni bulaştırmayınız bu işe dedi.Yalvaran bir ses tonuyla.
-Bu görevi sana güvendiğim için veriyorum.Anlaşalım ha ne dersin?dedi öğretmen.
Sinan bir süre gözünü yere dikti,sonra öğretmeninin yüzüne kaçamak bakışlarla bakarak çaresiz kalmış gibi onayladı bu görevi.Öğretmen de sınıfın listesini Sinan’a teslim etti.Veren veya vermeyen her kişinin imza karşılığı açıklamasını yapmasını,paranın ne kadar olduğunu yazmasını istedi.Ve bir hafta sonra pazartesi günü, son dersten sonra kendisine teslim etmesini istedi. Anlaşıp ayrıldı Sinan.
Sınıfta da yapılan yorumlarda da,eğlendirici olduğu,bir daha tekrarlanmasının bütün çocukların katılımıyla dile getirildiği gözlendi.Müziğin etkinliği ve insan eğitiminde ne denli güçlü bir araç olduğu kusursuz tartışılmaz bir gerçek
Bir hafta sonra paranın teslim edileceği gün Sinan okula gelmedi…Diğer sınıflar paraları teslim ederken bir sınıfın parası eksik kalmış ve çaresiz sınıfın öğretmeni cebinden çıkarıp vermişti parayı.Üstelik herkes tam vermiş gibi hesabı yapılarak.Sonuçta dernek üyelerinin ellerine,yanlarında gören bir yardımcının gözcülüğünde teslim edilmiş ve bu macera şimdilik böylece sona ermişti.
Sinan,salı ve çarşamba günleri de okula gelmedi.Perşembe günü öğretmenin dersi yoktu.Cuma günü bir bayram tatiliydi.Araya cumartesi ve Pazar da girdi.Sonunda haftanın ilk günü yine sınıfta birlikteydiler.İlk iki saat öğretmen dersini işledi.Her sınıfı dolaşmasında Sinan ile göz göze gelmek istedi,ama Sinan hiç oralı olmadı.O gün öyle geçti.Sonraki dersler de aynı yaşanarak, epey bir zaman öğretmenin açıklama isteyen sorgulayıcı gözleriyle,Sinan’ın yere bakan mahcup bakışları arasında uzunca bir zaman çıkar bir yol arandı.Ama bulunamadı.Sinan’da tık yoktu bu konuda.Sonunda koridorda yalnız rastladığı bir zamanda Sinan’ın koluna giren öğretmen sınıfta da kimsenin olmayışıyla birebir konuşma fırsatı buldu.
-Sinan’cığım,oğlum,biliyorsun ki uzun süredir senden bir açıklama bekledim.Şu veya bu şekilde bir açıklama.İnsan hata yapabilir.Kaybedebilir.Harcayabilir.Ama,dürüst olup söylemelidir ki çözüm bulunsun,değil mi?Ne yaptın parayı?Sorun ,ne?Konuşalım mı?..
-Öğretmenim…dedi yarı kekeleyerek,mahcup ve üzgün.Ama pek de üzgün olmadığı her halinden belliydi.
-Arkadaşlara borcum vardı.O parayı borçlarımı ödemek için kullandım.Söz veriyorum ,yarın babamdan alıp size getiririm,dedi.
-Peki babana bu paranın ne parası olduğunu da söyleyecek misin?
-Söyleyemem öğretmenim,o zaman beni döver!
-Şöyle yapalım o zaman;günlük harçlıklarından artırarak üç aylık okul bitiş süresince biriktirip her hafta bana azar azar ödeme yapabilirsin.Ve tamamlandığında birlikte şehre gider,o dernek yöneticisine teslim eder, ödeme belgesini cebimize koyarız.Diyerek,parayı kendisinin daha önce ödediğinin bilinmemesini istedi öğretmen.Sinan da görme engellilerin parasını harcadığını anladı.
Aylar bitti.Yaz tatili girdi araya.Yeni ders yılı başladı okullarda.Eskilerin yanı sıra yeni yüzler,değişen sınıflar,yoğun hazırlıklar derken,Sinan’ın sınıfı yine aynı öğretmene verildi.Kısa bir süre sonra da öğretmenin ataması yapıldı.Ve emanetin,güvenin yerini derin bir sessizlik aldı.Olayın sebep kişileri yıllarca birbirlerini ne gördüler ne de aradılar.
……………………….
İyi bir dosttu kadın.Kadim dost.Yüreğinin derinliklerinde yanan dostluk ateşinin ısısını ve ışığını iletişim kurduğu her insana yaydı yıllarca.Ayrılık dostlarını yıllarca yalnız bırakmadı uzaklarda.Telefonun bir ucunda şarkı oldu kimi incecik sesiyle.Bir “her gün” dostu oldu değer verdiği insanlara.Sevinçleri de yaşadı,acılarına da ortak oldu bildiklerinin.Yıllar yılları kovalamış,öykünün başlangıcındaki yıllara bir on iki yıl daha eklenmiş,yaşam her şeyi eskitmiş,ama gönül dostlarının dostluk mayasını daha da mayalamış,ve eskiyen bedenlerin farklılıklarına aldırmaksızın yine bir eski öğrencisinin annesi olan görme engelli bu nadide kadınla ailecek yakın dostluğu sürdürmüştü öğretmen.Hem çalışan,hem müzisyen,hem sorumluluk ruhuyla iki koca evlat yetiştiren, kocası tarafından terk edilmiş bu insanla,karanlık dünyasının zifiriliğine karşın,görüp de gerçek kör olan “bakar körlere” kıyas ile olumsuz her şeyle alay edilmiş,sevgi,neşe,paylaşım gibi meziyetlerle uzun yıllar geçirilmişti.Her uğrayışta aynı neşe ile karşılanılmış,iç dünyasıyla barışık bu melek insanla, felsefe yaklaşımlı pek çok konuda konuşmalar yapılmıştı.
Zaman durmak bilmez di. Öyle de geçip gittiği günlerin birinde hal hatır sorulmak istendi öğretmenin telefon kulaklığından.Çok kötü bir hastalık haberi alındı.Görmez dostun anlatımıyla;”Yine kuşlar uçacaktı ve kanatlarının sesini duyacaktı.Yine motorları çalışacaktı arabaların,korna sesleri olacaktı.Rengini bilmiyordu ama,gün doğduğunda ışıl ışıl olacaktı insanların dünyası.Ve o da, insanların arasında ki mutlu yerini alacaktı her sabah.Çocuklarının sevincini,yaşama sevincini alabildiğine çekecekti içine.Kıskanacaktı yaşamın tadını alamayanlar.”…
Erimeye başladı kadıncağız.Doğru tanı,yanlış tanı,iyi gelen ilaç,kötüye götüren ilaç..Derken iki evladı aldı bir koşturmaca.Koca koca şehirler aşıldı.Çareler arandı.Paralar uçuştu.Yokluk ve yoksulluk içinde geçinebilen insanların,elde avuçta neleri varsa yutuldu bu ahlaksız çarkın dişlilerince…
Tam o günlerin ara bir yerinde tanımadık bir numaradan arandı öğretmen.Artık avuç telefonlarından her yerlerde herkes her istediğine erişebiliyordu.Telefondaki titrek bir erkek sesiydi:
-Öğretmenim,ben Öğrenciniz Sinan……
-……….
-Alo.Öğretmenim..
- ………
-Hani bir zamanlar okula görmeyen çalgıcılar gelmişti.Öğretmenim…
-Tanıdım Sinan.Merhaba.
-Ellerinizden öperim.Nasılsınız?Ben;belki hatırlarsınız,hani para toplama işini vermiştiniz.Ben…
-Hatırlıyorum çocuğum.
-Ben..Öğretmenim o gün bu gündür vicdan azabı çekiyorum.
- ……..
-Ve inanınız o insanların paralarını iki arkadaşla şehirde harcamanın dikeni yıllardır battıkça batar oldu içimde.Ne ise ceremesini çekmek istiyorum.Nasıl ulaştırabilirim o insanlara?..
Diyemedi ki onların parasını ben verdim.Ders vermenin zamanı olmazmış öğreten biri için.Ve aklına hemen en yakınındaki görmeyen hasta hanım arkadaşı geldi.Son gördüğünde,evinde serum bağlı,boş göz oyuklarından yaşlar süzülen,yüz kaslarının iflasından ağzı yana kaymış ve kapanamadığı için açık kalan,gül gibi sararmış ve kulakları da duymaz olan o nadide meleğin , ve çocuklarının, yokluktan kaynaklanan çaresizliğine belki merhem olur düşüncesiyle,yardım isteğine “olur” deme boşluğuna düştü.Sinan’a konuyu basitçe anlattı.Ne denli zor durumda oldukları,iki öğrenci gencin anneleri için ne çabalarda bulunduğunu anlatmaya çalıştı.
-Elimden geleni yaparım.Sizi tekrar,en kısa zamanda arayacağım.Ellerinizden öperim dedi.
Cenaze törenindeki şiddetli yağmur insanları ıslatmış,anneleri toprağa verilmeden önceki ilk süreçten,yaklaşık yarım saat sonraki son işlemlere kadar iki genç öğretmenlerine sarılarak ağlamışlar,babasızlığın katmerli yokluğuna annelerinin kaybı da eklenmiş olarak korku ve soğuk havanında vurmasıyla vurgun çocuklar olarak hafızasına yerleşmişlerdi.Erkek olanı elinde tuttuğu kırmızı tek gülü çamurlaşmış toprak kümesinin üzerine bıraktı.Genç kız öğretmenine
-Annem bizi,size emanet etti diyerek dolamayacak kadar boşalmış olan kızarmış yorgun fincan gibi gözlerle annesinin sevgi dolu yüreğinin sesini iletti adeta.Sarılarak araçlara kadar ilerlediler.
Sinan’ın yardımı geldi aklına öğretmenin aklına.Aradan iki ay geçmişti.İşe yarar mıydı,yaramaz mıydı Allah bilir.Ne para,ne de ses seda çıkmadı uzunca süre.Bu olaydan da tam dört ay sonra,yine arandı öğretmen.
-Öğretmenim ben Sinan.Nasılsınız?Kusuruma bakmayınız.Ancak arayabildim(?)Adresinizi isteyecektim.Siz yine uygun şekilde “şu kadar parayı” gerektiği yere ulaştırırsınız.
Çok önemsiz bir rakam idi.Artık ,gelecek para öğretmenin değildi.Yine birine yardım amaçlı ve isimsiz kullanılacaktı.
Adres mesajla bildirildi.
O para; bu öykü bittiğinde hâlâ gelmemişti.
27 mayıs 2008 Denizli