- 1038 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖTEKİ HAYATLAR(2)
Meyhâneye geldikten sonra her zamanki yerine oturdu ve mahcup bir şekilde meyhâneciden içki ve meze istedi.Meyhâneci Rıfat, bu adamı aylardır idâre ediyordu. Adama, bir hayli fazla olan alacağını hatırlatacak bir bakış attıktan sonra adamın içkisini ve mezesini getirdi.
Ağzına bir parça peynir ve bir dilim domates aldıktan sonra bardağının yarısını rakı ile doldurdu ve bardağın boş kısmına su ilâve etti. Klorlanmış su gibi beyaz bir renge bürünen rakısından bir yudum içti. Ağzının acılığını biraz peynir ve birkaç dilim domatesle normal hâle getirirken meyhânenin kapısının açıldığını fark etti. Uzun boylu, çelimsiz, sarı benizli bir adamın içeri girdiğini gördü. İçeri giren adamın boş masa bulamayınca masasına doğru yaklaştığını fark ettikten sonra kendini topladı ve ayaktaki adamı eskimiş ayakkabılarından kızarmış mavi gözlerine kadar süzdü. Uzun boylu adam oturan adamın gözlerinin içine bakarak boş sandalyeyi çekti ve oturdu. Biraz duraksadıktan sonra konuşacak bir şey bulamadı. Çünkü karşısındakini tanımıyordu. En nihâyetinde de pürüzlü bir sesle :
- Merhaba!
dedi. Masadaki adam ışığı sönmüş gözlerini karşısındaki adama dikerek:
- Merhaba!
dedi. Daha sonra, tıpkı çorap söküğü misâli arkası gelen bir diyalog başlayıverdi. Uzun boylu adam ezik bir sesle:
- İsminiz neydi?
- Necip.
- Ben de Cemil. Memnun oldum.
- Ben de…
Uzun boylu, Necip’in ne tip bir adam olduğunu hemencecik anlayıvermişti. Necip’in mahmur bakan gözleri, âdeta çektiklerini aksettiriyordu.
Biraz havadan sudan konuştuktan sonra Cemil, meyhâneciden bir şişe kırmızı şarap istedi. Meyhâneci Rıfat şarabı getirdi. Cemil, şişenin ağzındaki tıpayı dişiyle çıkarttıktan sonra kadehini gülgûn şarapla doldurdu. Necip’e bakarak :
- Nerelisiniz?
diye sordu. Necip, sigara yüzünden örümcek ağına benzer bir hal alan ciğerlerindeki ziftli alveollerini derince bir nefes alarak havayla doldurduktan sonra:
- Buralıyım.
dedi. Cemil de sıradan bir tebessümlü gerilen yüzünü Necip’e çevirerek:
- Ben de şu ilerdeki köydenim.
dedi. Necip, bu sıradan muhabbetlerden olan bıkkınlığını belli edecek şekilde oflayıp pufladı ve başını öteki tarafa çevirdi.
Cemil bu durumdan bir hayli rahatsız olmuştu. Ama ortamı ısıtmak için diretiyordu. Rahatsız olduğunu belli etmeyecek bir sesle :
- Hayrola bir derdin mi vardı?
diye sordu. Necip, çaresizliğin vermiş olduğu rindce bir eda ile:
- Var ya da yok! Sanki bir çâresi mi var?
- Şeyyy… Sizi sinirlendirmek istemezdim, sâdece…
- Sâdece ne? Bir derdim olmasa burada işim ne benim be adam? Görmüyor musun? Normal yaşam süren birine benzer bir hâlim mi var?
MUSTAFÂ KILIÇBAY
16.04.2008
AKİS GAZETESİ
KÜTAHYA