- 977 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dalgacı Mahmut
Güneşli bir hava ve bulutlu, hafif rüzgar esiyor. Dışarı çıkmakla çıkmamak arasında bocalıyorum, yapacak hiçbir işim yok, üstelik paramda yok üzerimde(ne zaman olduki zaten) olmadı tabi, yani olduda bir anda oldu ve bir anda kayboldu. Anlık şeyler işte, mutluluk gelir gider, sonrası sıkıntılar başlar, ölümler eklenir, yakınlar uzaklaşır. Arkadaşlar kaybolur. Gerçekten de kayboluyordu herşey, insan zamanla herşeyi yitiriyordu. Demekki öldüğümüzde yani ölümümüze yakın bir zamanda herşeyi bütün çıplaklığıyla anlayacağız.(Hoş gerçi anlasanda bir cacık olmaz öldün artık) Kapıya indim. Biraz yürüdüm sokağın başına doğru, sokakta kimseler yoktu. Bazı apartman önlerinde temizlik yapan yaşlı kadınlar vardı. Tam sokağın başına geliyordum ki bir polis arabası sert bir fren yaparak durdu önümde. Bir an korktum. Acaba benimi arıyorlardı. Benimi alacaklardı. Fatih karaarslan senmisin dedi, evet dedim benim, ne istiyorsunuz, şimdi anlarsın ne istediğimizi, geç içeri. İyi ama ben suçsuzum, polisler içimden geçenleri anlamış gibi, şu arabaya binen, hapishaneye giren, nezarette yatan herkes senin gibi suçsuzdur. Bu dünya kurulalı beri böyle insanoğlu hep suçludur. Geç bakalım içeri dedi. üç polis ve bir ben, camlar siyah, polislerin gözünde gözlük, gözlüğün ardında öküzlük.
Bak kardeşim dedi önde oturan polis. Biz kaç defadır geliyor, gidiyoruz. Lakin sen bir gün demedin ki bu adalet nasıl işler, suçlu insan mahkemeye gelmesse, adalet adalet olur mu. O zaman adalet kendi kararını kendi verir. Kendi işini kendi görür.
İçimden diyorum ki, yahu gitsem de aynı, gitmesemde, yatacağım sonuçta içerde, siz gelin beni alın diye düşünüyordum bende, yol parası, masraf, karakola dahi gidicek param yok, bırakın karakolu bakkala bile gidesim gelmiyor. İnsanın içinden gelmeli böyle şeyler, suç bile işliyorsan kendin gidip teslim olmalısın. Demekki ben yaptığım şeyi tamamıyla suç olarak görmüyorum.
Polisler aralarında fısır fısır konuşuyorlardı. Sanki onlar hakim olmuş ben sanık, yargılanıyordum. Polis arabası karakola gidene kadar sesimi çıkarmadım. Hiçbir şey söylemedim. Sessizliğimi koruyordum. Sessiz kalmak daha iyiydi. Sordukları sorulara cevap, aldıklara cevapa göre muamele yapıyorlardı. Tabi paran varsa iş değişir. Paran varsa herşey değişir. Paran varsa düzen değişir, paran varsa dünya değişir, paran varsa, paran varsa. Ya öteki dünya, ya bundan sonrası diye bir ses kafamın içinde zonkladı durdu. Nezaretin önüne geldim. Polisler kilidi çıkarıp kapıyı açtılar. Üzerimi aradılar.
Sigara kullanıyormusun
Hayır
Üzerinde kesici bir alet varmı ( üzerimi arıyor olmasına rağmen soruyordu bu soruyu )
Hayır dedim
Ve ardımdan kapandı kapı. Karanlıktı. Güneş havalandırma bölmesinden parça parça bırakıyordu kendini. Ne güzel şeydi güneş , insan güneşin sıcaklığını böyle yerlerde daha çok duyumsuyor içinde.
Küçük bir bank koymuşlardı oturmalık. Volta atmak için müsait değildi yer. Ama yapacak bir işim yoktu. Düşünecek, hayaller kuracak, yorulduğum zaman kendimi bırakacaktım, vücut yorulur belki yürüyüşlerden ama hayaller bitmez, onlar sürekli devam eder. Arada bir polisler geliyor, gülümseyerek bana bakıyorlardı. Neden gülümsediklerini hiç anlamadım, dalga geçiyorlardı herhalde.
Banka oturdum. Elimi çeneme koydum. Düşünüyordum. İçimde yankılanıyordu bir ses. Paran varsa herşey değişir, çok para, çok huzur, vakit geçiyordu ve benim dosyamın hazırlanması ertesi güne kalmıştı. Ertesi gününü bekleyecek, ertesi günü arabaya binip doğru hakimin karşısına çıkacaktım.
Demek bu gece buradayız. Ne yazı yazacak bir kalem, ne bir kağıt, ne de kitap. Hiç bir şey yok, bir gazete kağıdı bile olsa razıyım okumaya, o da yok. Annem geliyor aklıma ve babam, ama annem babamdan daha çok geliyor aklıma, sonra çalıştığım yerler, istikrarsızlığım, başarısızlıklarım, mutlu günlerim, sevdiğim kadın, yalnızlığım, hiç bu kadar yalnız hissetmemiştim kendimi. Hayaller öyle hızlı gelip geçiyor ki kafamdan, sanki yaşıyorum düşündüklerimle.
Arada bir kendimle konuşuyorum, duvarlar sanki arkadaşım, sanki sırdaşım, beni dinliyor, beni anlıyor, duvarlar etten bir insan oluveriyor karşımda, cevapsız kalmıyor sorularım. Anında söylüyorlar söylemek istediklerini.
Saat gece 02. 00. Bir çoçuk geldi yanıma, üstü başı yırtık, apar topar attılar içeri. Beni görünce karanlığın içinde şaşırdı önce, biraz baktı, sonra kendini banka bıraktı.
Geçmiş olsun kardeş d edim, hayırdır, gecenin bu saatinde.
Sorularımdan sıkılmış gibi yüzünü buruşturdu, böyle bir yerde sorulan böyle soruların anlamsız olduğunu söylemek ister gibiydi bakışları. Ama merak etmiştim işte.
Ağabey dedi, ayağa kalktı, gece üç beş arkadaş dolaşıyorduk. Ben altı bira içtim, iki de sigaralık, sonra bilmiyorum ne olduğunu, yani biliyorumda parça parça hatırlıyorum, bir arabanın başındayız böyle, arkadaşım elindeki demiri tak tak vuruyor camlarına, benim elimde bira, üç arkadaşız, sonra nasıl olduysa bir anda polisler geldi, diğer arkadaşlarım kaçtı. Polis şimdi onları arıyor ve eminim onlar benden daha çok korkuyor şu anda.
Sen korkuyormusun ?
Nasıl korkmam ağabey, yarın hakim karşısına çıkacak, en az iki yıl alacağım, iki yıl ne demek sen biliyormusun, hiç girdinmi içeri?
Hayır dedim, hiç girmedim, ama girebilirim, belli olmaz, bilmiyorum.
Belli olmaz, bilmiyorum diye bir şey yok ağabey, buraya girdiysen eğer, yapmışsın birşeyler. Söylede bilelim, nasıl olsa arkadaşız artık, bakarsın aynı yere düşeriz cezaevinde.
Haklısın dedim. Ve banka çöktüm. bundan yıllar önce diye anlatmaya başladım ki, polisler bir anda kapıya geldiler, amirleride arasında, şişman ve esmer, kalın kaşlı ve kalın kafalı.
Fatih Karaarslan dedi
Ben ayağa kalktım
Senin adın Fatih mi dedi
Hayır dedim
Allah senin belanı versin dedi bütün polisler, fatih değilsen burada ne işin var senin allahın cezası, çabuk ağabeyini bul getir bana, polisler bir hataya düşmüşlerdi ve hatanın cezasını benden çıkaracaklardı herhalde. Nezaretin kapısını açtılar. Amirlerinin odasına girdim. Amir karşımda duruyor, sert bakıyor, yıkmaya çalışıyor, ben sessizliğimi koruyorum.
Neden sana sorduklarında fatih karaarslan senmisin diye benim diye cevap veriyorsun, yaptığın suç, polisi oyalamak, polisle dalga geçmek, senide atardım içeri ama cahilliğine veriyorum, götürün bunu. Ve karakolun kapısından çıktım, kurtulmuştum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.