- 1297 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
'NAYIR,NOLAMAZ!'
İnsanlar iç dünyaları ne ise onu kendi hayatlarına yansıtır. Medeniyetleri ne ise ellerinden çıkan eserlerde bu medeniyetin ürünüdür. Bir tabir ile ,‘Küp, içerisinde ne varsa dışına onu sızdırmaktadır.’Bir toplum neye inanmış ise, oturmasından kalkmasına, yeme içmesinden, barınmasına, eğlence anlayışlarından, iş hayatına kadar o toplumda bağlı oldukları medeniyetlerin yansımalarını görürüz.
Çoğu zaman Hollywood filmleri bizleri hayretlere düşüren görüntülerin olduğu filmleri beğenimize sunar. Komedi, dram, macera filmlerinin yanı sıra bu yazımızda üzerinde durmak istediğimiz konu ‘Korku filmleri’.
Şiddet sahnelerinin son raddesine kadar kullanıldığı, kol ve bacakların havada uçuştuğu bu tarz filmlerin senaristlerinin, nasıl olup ta bu kadar vahşice şeyleri hayal edebildiğini hep düşünmüşümdür.
Son dönemlerin en meşhur filmleri ‘’Testere 1–2,Hotel, Cevapsız arama’ gibi filmlerin senaryolarını yazarken bir insan acaba nasıl bir ruh hali içindedir? Bir insanın diğer bir insana bu tarz işkenceleri sistematik bir şekilde yapabileceğinin mantığı nereden gelmektedir acaba?
Testere filminden bir sahne;’’Gariban adam, ayıldığında kendisini bir sandalyede, boynuna bağlanmış bir bomba ve elleri ayakları gövdesi zincirlenmiş bir şekilde bulur. Karşı masada duran 35 ekran tv de ise bir video oynamaya başlar. Görüntüde bir kukla kendisine bu işten kurtulmanın yolunu tarif etmektedir. Daha önceden bayıltılan gariban adamın, gözünün arka tarafına yerleştirilen anahtarı kendi gözünü oyarak alması ve bombadan kurtulması gerekmektedir. Adamcağız eline aldığı neşterle kendi gözünü oyup oymamak konusunda sözüm ona serbest bırakılmış (Emperyalizmin Demokrasi anlayışı gibi) ve netice olarak ta insan fıtratına uymayan bu davranışı Gerçekleştiremeyen gariban adamın kafası bombanın etkisi ile patlayıp odanın muhtelif yerlere sülük gibi yapışır.’’
Şimdi, bir insan bunu hangi halet-i ruhiye içerisinde yazmış olabilir? Bu tarz bir düşünceler yumağı sadece hayal ürünümüdür? Yoksa bir öğretinin, bir medeniyetin ürünümüdür?
Elimde bir kitap var. ‘’İsa Peygamberi Severseniz Beni Öldürmeyiniz-Ermeni Mezalimi 1915’’. Orhan SAKİN/’’Bir Harf Yayınları.’’Bu kitabı okumaya başladığımda kafamın içerisinde uçuşan birçok soruya cevap bulmaya başladım. Hollywood un korku ustalarını solda sıfır bırakacak işkence sahnelerinin gözümün önünde canlanmasına ve iliklerimin donup kalmasına engel olamadım.
Bu satırlardan itibaren aksettireceğim cümleler hiçbir şekilde toplum içerisinde barış içerisinde yaşayan insanların arasına nefret duyguları yerleştirmek değildir, bunun önemle anlaşılmasını istirham ederim.
Bahsi geçen kitabın birçok yerinde türlü işkenceleri akıl almaz cinayetleri okumama rağmen beni en çok etkileyen ve 3 gün boyunca beni gülmekten bile alıkoyan satırları aynen yazmak istiyorum.
S.170 ‘’….Kendisi cephede olduğu için Tebriz kapı Mahalleli Salih,çocuklarının yaşadığı korkunç vahşeti görememişti.Fakat karısı Fatma , o kadar şanslı değildi. 5 yaşından 10 yaşına kadar 4 kızı, erkek ve kız kardeşinin 17 kişilik çocuklarını Ermeniler, kasap dükkânında dağıtılan et gibi canlı canlı çengellere takmışlar, sonra çocukların her birini bıçaklarla parça parça doğramışlardı. Ama vahşet bununla bitmemişti; Gözü dönmüş caniler daha da inanılmaz bir şey yaptılar. Çengellere asıp parçaladıkları bu zavallıların annelerini birer birer çengellerin altından geçirdiler, kadınların saçlarını çocuklarının kanlarıyla boyadıktan sonra sokağa salıverdiler.
Yine aynı mahallede Salih in kız kardeşi mahbup ve 3 oğlu 2 kızı ve Camii Kebir Mahalleli Kasım’ın ailesi Ayşe ve 2 çocuğu katledildi. Fakat saldırganlar inanılmaz vahşi cinayetlerine burada da devam etmişlerdir. Anneleri öldürmeden önce çocukları boğazlanmış, sonrada anneler çocuklarının kanlarını içmeye zorlanmışlardı. Karşı çıkıp direnen kadınlar hunharca parçalanmışlardı.’’
Netice itibarı ile o zaman yıl 1915 ti. Ermenilerin, Rusların kışkırtmaları ile Anadolu köylerine saldırması, çeşitli melanetleri bu zavallı savunmasız insanlara reva görmesi, son yıllarda ABD’nin Irakta 1 milyon insanı katlederken, yaşları 9 ile 70 olan on binlerce bacımızı, kardeşimizi kirletip namuslarına tasallut ederken yaptıkları şey, ilk başta da ifade ettiğimiz üzere kendi medeniyetlerinin bir yansıması değil de nedir?
İşte aynı şekilde Hollywood da korku filmi senaryosu yazacak olan bir senaristin kendi iç âlemine bakması dahi bu tarz bir filmin senaryosunu hazırlamasına yetip de artmaktadır.
Dedik ya hani;’’Küp, içerisinde ne varsa dışına onu sızdırır’’.Tüm bunlardan olarak, bu benzerlikler karşısında ki hayretimizi, Türk sinemasında ses düzeninden kaynaklanan bir sorundan ötürü artık alay konusu olan klişe bir sözle ifade edelim ne dersiniz? ‘’NAYIR NOLAMAZ!’’