- 803 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZLİĞİ PAYLAŞABİLMEK
"Ne olur geyilkleri bahçede bırakın
ne anlatabilir çoklar çoklara?
İşte bir cam parçası, bir çakıl
hadi gidip biraz yalnız kalın.
Elbette kavgamız yine kavga
Elbette aşkımız yine aşk.
Bakın konyaklar içiliyor
hüzünden yapılıyor denizler
ama hadi, yalnız kalın."
Ahmet Oktay (Bir Portre İçin Taslak)
Kaç dostla ya da kaç sevgiliyle paylaşılabilirdi sessizlik... Bu deneyim önce yüreğinde başlıyordu kişinin... Susmalar çoğalıyordu ve kendini bir diğerinin yerine koyabilme süreçleri... Kaç insan biliyordu ki bu kadim değerleri... Gürültülü neon ışıklarının altında, kendi sessizliğinden korkarak geçiriliyordu ömürler... Kendiyle yüzleşmekten korkarak... Gürültü ve Hız’la uyuşturuyorduk kendimizi. Oysa görmek için durmamız gerekiyordu durup bakmamız ama önce kendimize... Bizi türdaşlarımızdan ayrı kılan hiç bir üstün yanımız yoktu aslında... Kendimizi tüm o özel hissetme hikayesi bir kandırmaca bir uyku öncesi masalıydı.
Beyaz saçlarını arkasında toplamış olan bu yitik adamın bana öğrettiği en güzel şey sanırım kendi kendinle kalabilmenin ne büyük bir erdem olduğuydu. O konuşurken, yetmiş dört yaşındaki bu adamın beni dolaştırdığı ufuklara hayretle bakardım... Yalnızlığından korkmuyordu ve hiç de korkmamıştı, belki de kendiyle yüzleşememek gibi bir derdi olmadığından. Hiç konuşmadan saatlerce denizi seyretmiştik bir gün. Sessizliği ben bozmuştum. Kafamda beni günlerce meşgul eden bir soruyu sormuştum ona. Gülümsemiş ve "bu soruyu eğer yaşarsam sana iki yıl sonra cevaplamak istiyorum ama eğer ölmüş olursam da sen zaten bu sorunun cevabını o zamana kadar almış olacaksın" dedi. O, hâlâ yaşıyor ve dilerim daha uzun yıllar hep yanımda olur. Ona sorduğum sorunun cevabını şimdi biliyorum aslında o zaman da biliyordum ama şimdi kendime itiraf edebiliyorum... Bu itirafı yaptıktan sonra güç kavramını hiçleyen bir güçle doldu yüreğim... Onun şehrine bir bilet aldım ve ziyaret ettim... Saatlerce denizi seyrettik yine. Konuştuğumuz başlıca konu şiirdi ve iki yıl önceki soruyu yinelemek anlamsızdı şimdi...
Denizi seyrederken onunla aynı ruhu taşıyan bir dostumu düşündüm, Ankara’da on yıl sonra yeniden karşıma çıkan bir dost... Gözlerinde yitik uçurumları korkmadan taşıyan bir dost... En son bir nehrin kıyısında gözlerine baktığım bir dost... Ben İkisinin de en küçüğüydüm ama ortak noktamız tüm öğrenmemişliklerime rağmen üçümüzünde aynı ruhu taşıyor olmasıydı... Sanırım aynı ruhu taşıdığın birileriyle aynı çağda yaşamak büyük bir lütuftu ve ben bu kıyı kentinde sessizliği paylaşabildiğim bu insanlar için şükrettim...
Ceren Umur
Nisan2008
YORUMLAR
'Oysa görmek için durmamız gerekiyordu durup
bakmamız ama önce kendimize... Bizi türdaşlarımızdan ayrı kılan hiç bir üstün yanımız yoktu aslında... Kendimizi tüm o özel hissetme hikayesi bir kandırmaca bir uyku öncesi masalıydı.'
Çok güzel ; anlatım da mesaj da...Tebrikler.