HÜRGENERAL
Bir şubat günün solgun güneşinde alaca karanlıkta aldılar hücresinden...kaçıncı cemre düşmüştü bilmiyordu henüz.
Daha askeri üniformaları eskimemiş,apoletinin yaldızları solmamıştı...Arkadaşları da zaten teğmen diye hitap ediyorlardı hala...
Üniversite yılları da öyle geçmişti...Teğmen aşağı,teğmen yukarı...Dava arkadaşları bile öyle takılır olmuştu,teğmen...
Eylül zindanlarının en zorlu zamanlarında,Trabzon askeri cezaevinden alınıp,Erzincan askeri cezaevine sürgün giderken,tutuklu aracında(ring)
Ellerinden kelepçelemişler,uzunca bir zincire ayaklarından bukağı vurularak bağlanmışlardı...
Gümüşhane de,iki tutuklu daha alacak olan ring,askeriye binasına yaklaştığında,tuvalet ihtiyacı için izin istemişler,astsubay kükremişti...
Donunuza yapın..........ler.....
Araçtan bağırıp çağırmışlardı ve komutan gelip dikilivermişti kapıya...
Araçtan inerken,
“sen “demişti üsteğmen...
“sen.osun,değil mi”?
Tutuklu susmuştu,gözleri bir suçlu gibi yerde...
Sen,1648,Ötüken sin...
İki kardeş gibi yaşlı gözlerle sarılmışlardı birbirine...
Çözün...diye haykırdı üsteğmen...
Çözdüler...
Makam odasında çay sigara içtiler...
Ayni sınıfta okumanın,hatta aynı sırayı paylaşmanın vermiş olduğu bir sıcaklık vardı...Eskileri konuşup,tanıdıklardan haberler aldılar birbirinden...Kimi kışlada,kimi karargahlarda görev almış devre arkadaşlarını,dostlarını öğrendi tutuklu...
Üsteğmen hüzünlü bir sesle;
-Bizim grup beş fire verdi...Çoğu da kurmay oldu ...dedi...
Tutuklu gülümsedi...
Desene yirmi yıl sonra bizim devreden üç beş paşaya rastlamak mümkün,dedi...
Yolculuk rahat geçti...Üsteğmen diğer tutuklularında elerini ve ayaklarını çözmüştü...
Erzincan tutukevinde bir asker gibi karşılandı...Koğuşa bir teğmen edasında havalı girdi ama ertesi sabah,tıpkı o şiirdeki gibi
Emretmiş bir paşa,sorguya alındı....
Kalın bir dosya kondu önüne...Dava arkadaşlarıyla ilgili bir sürü suçlama vardı...
“İmzala,dediler....İmzala ve çık git buradan....
Hayır dedi....
Bu hayır ona bir çok işkenceye ve dokuz yıla mal oldu...
Sonra;
Anladı eski teğmen....
Ne dava varmış,ne davada vefa...Ne ülke,ne ülkü....
Yılar sonra görevli gittiği kolordu karargahında karşılaştılar iki arkadaş...
Bir sevinç,bir neşe,kaybolup gittiler hatıralarının içinde...
Akşama ordu evinde buluştular...Birkaç eski arkadaşları daha gelmişti...
-bir yıl sonra paşa olacaktın...dedi Albay....
Gülümsemesi kayboldu dudaklarında adamın...düşündü....paşa....
-Yanlış yaptın,kabul et,dedi Albay....Bak büyük ihtimalle ağustoz da paşa olacağım....
Adam kadehindeki son yudumu da bir dikişte bitirdikten sonra arkadaşına baktı...
Gülümsedi....
Sigarasını yaktıktan sonra ağır ağır doğruldu yerinden...Elini uzatıp tokalaştı arkadaşı ile...
Yarı çakırkeyf bir kafa ile söylendi....
o dediğin neki Albayım...Ben otuz yıldır Hürgeneralim.....
Sonra kapıya yöneldi...
İstedi ki kapıdaki asker selama dursun,makam arabam ayağıma gelsin...
Kapıda karanlığa bakarken bir çığlık gibi şu cümleler döküldü dudaklarından...
Hayatta Hürgenerallere yer yok teğmenim...
Güldü...güldü.....