sis
Bir zamanlar anlatılsaydı alay edeceğim duygularla sarıp sarmalandım kaç zamandan beri….içim kıpır kıpır fokurdayıp kaynayan kaplıca sularına dönüştü…serin esen yelleri unuttum gayri..sadece beni uyuşturan esrarengiz duyguların ikmaline bıraktım kendimi…
Efendi-köle ilişkisini biliyor musunuz?inanın iç dünyamla yaşadığım hesaplaşma bu duygulara gebe kaldı..ve hür hülyalarımı çoktan unuttum…sadece senin sığıntın oldum..tanrıya tapar gibi seni tüm yaşamımda hikaye edip duruyorum…
Buda benim cezam olsa gerek.. önce sana sonra anneme biriken vicdan cezaları ile doldu yüreğimin içi…artık gerisin geriye dönüşüm olmayacağını çok iyi biliyorum..beni affet de demiyorum..çünkü ensiz kalan yakarışlarımın hiç bir sonuç vermeyeceğini zaten biliyorum…..aslında sen affetsen bile ben kendimi bir ömür boyu bağışlamayı düşünmüyorum….tıpkı suç ve ceza romanında okuduğumuz derin bir vicdan muhasebesi gibi…
Nedendir bilinmez aynı yanlışı neden iki kez tekrarladım..acaba diğerinden hiç mi ders almamıştım.aldım almasına ama beni kendine tutsak bırakan garip bir duygunun yoğunluğunu aşamamakta çok zorlandım…sırtımı iki büklüm eder gibi beni izbesine sürüklemişti…onun münzeviliğine çekilmiştim….ben ve o vardık….sadece beni esnek bıraktığın anlarda deşiyordun dağlayan yaramı….ve yarası kapanmayan bir irin oluyordun…sonra ağlayıp durmak bilmeyen sağanak yağışlarına dönüyordu gözlerimden akan sicim gibi ibrişimler…
Dün gecenin ikisinde genç werterin acılarını okuyordum…kitabı bitiremeden yanımdaki taburenin üstüne bıraktım..bir süre senin hayallerin gözlerimin önünde volta atar gibi oldu…sonra gözlerim doldu..öfkeden kudurmuş kuduz köpek gibi avaz avaz bağırmaya başladım…çaresizliğim dakikalar ilerledikçe artmaya başlıyordu…içinde bulunduğum angaryadan kurtulmak için uyduruk bir uykuya daldım..sabahı getireceğimi hiç zannetmiyordum… hani bugün şafağı getirirsem artık hiç ölmeyeceğimi düşündüm…
bu çetin duygularla başımı ipeğimsi kumaşla örülü yastığımın üzerine bıraktım…bir iki sigara derken gözlerimin usulca kapandığını hissettim…
Dehşetli bir sıcaklığın ortasında kendimi gördüm ansızın...cehennem azabı yaşıyormuşum geldi bana sanki..bir ara zebanilerle boğuşuyordum. beni kızgınlaşan bir korun ortasına atmak için nefes nefese sayıklıyordular…korkunun ve tedirginliğin isterikleştiği bir anda cennettin tarhlarından kırmızı ve beyaz güllerle kuşanmış birinin bana doğru gülümsediğini sezinledim…
pembe yanaklarından tanımıştım seni…prensesler kadar güzeldin..
• küçük ellerini usulca bana uzattığında tutunamamıştım..anlayamadığım bir mıknatıs olağanüstü çekim gücüyle beni senden uzaklaştırıyordu…bir ara dudaklarına kadar yaklaşıvermiştim..tam öpecektim;
----annemin artık kalk şafak oldu…yeter artık bu kadar zıbarıp uyuklaman’’
Kan ter içinde uyanmıştım..her tarafım ıpıslak olmuştu..dünyam kararmıştı…gömülüp kalmıştım dudaklarına..ve o boncuk mavisi gözlerine..
Günler ayları,aylar yılları takip ederken ona olan özlemim dolup taşmıştı içimde…
ve beni ondan alıkoyan kasırgaların yittiğini sadece hasretlik duygularımın kaldığını hissetmiştim..
onu bir kere olsun görüp konuşmak için can atıyordum…
ilk işim bir zamanlar oturduğu mahalleye gitmek oldu…bir kaç tanıdık yüze sorup soruşturduktan sonra buradan taşındıklarını söylediler… tam umudumu yitirteceğim bir sırada tıknaz boylu delişmen bir genç yanıma yaklaştı..hüzünlü yüzümden anlamış olmalıydı,dertli ve bir o kadar da kederli olduğumu..
--abi bakar mısın dedi’’kalın ve azametli bir sesle.
---ne var dedim buruşmuş birazda hiddetlenen yüzüne bakarak
--sanırım siz Aylin’i arıyorsunuz?
Acaba bu tıknaz boylu genç Aylin’i nereden tanıyordu..kim di bu?nereden çıktı?beni tanıdık birine mi benzetti?yoksa tüm bunlar hayal miydi?onlarca soruyla birden boğuşuyordum…bir an önce her şeyin aydınlatılması gerekiyordu…yüreğimde gümleyen ve hiç durmadan çatırdayan uzuvlarımın halsizleştiğini duyumsuyor yine de kendimi bırakmıyordum..
---evet dedim kısık bir sesle..
---siz onu nereden tanıyorsunuz ?
Yaklaşık beş dakika hiç konuşmadan birbirimizi süzdük…yüzüm alıklaşmış,şaşkınlığı ihraç eden bir tüccara dönüşmüştüm…
sonra sırtını silkeleyip tok sesiyle karga gibi şakımaya başladı…
-----Aylin’le bir hafta oldu nişanlanalı….onu aradığınızı görünce çıkıp açıklama yapma zorunluluğu duyumsadım..sizden ricam onu bir daha aramayınız ve mutlu birlikteliğimizi bozmayın’’’
Der demez paytak adımlarla yanımdan uzaklaşıp gitti..arkasından öylece bakakalmıştım.
inanın durduğum yerde sahibini bekleyen bir çoban köpeği gibi aç susuz aylarca bekleyebilirdim…hala inanamıyordum bunların gerçek olduğuna…sanki birazdan annem beni uykudan uyandıracak gibi düş sağanağına tutulmuş sanıyordum kendimi..
Ama her şey doğal görünümündeydi ….ve belki de şafağı hiç olmayacak bir gece beni bekliyordu artık….
Onu kaybetmiştim…
bunu yüreğime kene gibi yapışan sis bulutlarına borçluyum..ne mutlu bana çetrefil yaşama saygım bu kadar mıydı?direnişlerin,çatışmaların ortasında yüreği korkak bir çocuk kalmıştım…ne mutlu bana !ironi kokan cümlelerle hikayemi bitirirken sizin yaşam karşısında benim gibi ihmalkar kalmayacağınızı düşünüyorum…şartlar ne olursa olsun mücadele azminizi kaybetmeyin..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.