- 1075 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Azebaycan'da Dokuz Ay ( 4 )
Zaman su gibi geçiyordu okullar açılmış ve yeni hayatımıza zor da olsa alışmaya başlamıştık.
Azerbaycan’da beni üzen ve sizinle paylaşmak istediğim en büyük olaylardan bir tanesi şudur: Okullar yeni açıldığında her okulda Türkiye’den gelen öğrencilerin başkanlık seçimleri olur ve bu seçimler mutlaka ama mutlaka her yıl kavgayla sonuçlanır yeni gittiğimiz halde bunu öğrenmemiz çok da güç olmadı.Bu kavgaların sebebine gelince iki tane komisyon olur biri Türklerden diğeri ise Kürtlerden oluşan, böyle bir ırk ayrımının olması ve bu seçimlerin kavgayla sonuçlanması eğitim almaya gitmiş belli bir yaşa gelmiş biz insanlar açısından çok üzücü gelmiştir bana hep.İşte tam da bu seçimlerin olacağı sırada aynı sofrada yemek yediğim,aynı sırayı paylaştığım arkadaşlarımın tavırları bir anda değişivermişti.Neden mi?
Çünkü ben Türk’tüm. Halbuki benim için belirleyici olan ırk değil hangisinin daha iyi hizmet verdiğiydi. Fakat istemesem de bir tarafa itilmiştim işte.
Seçimlerin olduğu gün konferans salonunda hangi tarafa oturacağımı şaşırdım bir tarafa Türk arkadaşlar diğer tarafa ise Kürt arkadaşlar oturmuştu. Neden diye çok sordum kendime tam orta yere oturasım geldi ama; böyle bir şey iki taraf tarafından da kabul edilemeyeceği için başaramadım. Neyse ki seçimler kavgasız bir şekilde bitti ve Türk komisyonu kazandı. Arkadaşlarımın demesine göre gene kavga olmuş arka salonda ama dışarıya yansıtılmamış. Aslında bunu anlatmamdaki en büyük sebep şu, yurt dışına okumak için gitmiş biz öğrencilere istesek de istemesek de bir etiket yapıştırılıyor ve en acısı bunu biz yapıyoruz.
Seçimlerden sonra sınıfta inanılmaz bir ortam oluştu sanki herkes bir vatanın evladı değil de birbirini ezmek için uğraşan düşmanlardı.Bu acı olaylardan sonra hayat gene devam etti tabi ki. Hatta zamanla bu olaylar unutuldu gene herkes birbiriyle konuşmaya ,gezmeye başladı. Öyle ya biz bir vatanın evladıydık sonuçta.
Bir gün ev arkadaşımla sınıfı yemeğe almaya karar verdik. Bütün arkadaşlara ve hocalara haber verip Cumartesi buluşulup gelinmesi konusunda karar kıldık. Hem artık yemek konusunda da(işkence makarnanın ardından) baya bir ilerleme kaydetmiştik. Türk mutfağını tanıtacaktık sevgili hocalarımıza. Üzerinize afiyet biber dolması, gözleme ve kısır baş menüyü oluşturuyordu. Kısırı hiç tatmamış olan hocalarımızın tepkisi çok ilginçti.
-Bu ne maraqlı yemektir ay gız , nece yapmışsan bunu?(bu ne ilginç yemek nasıl yaptın?)
-Bu bizim öz millet yemeğimizdir müellime.
-Lap yaxşi lap yaxşi mene bunu terif edesen.
-Olar müellime.
Deyip başladım anlatmaya tam o sırada bir başka müellimemiz:
-Zahmet olmazse mene birdene salfetle nelbeki getirirsen ay gız.
Arkadaşımla ben gözgöze geldik ne istiyordu şimdi bu hocamız. Var mıydı ki bizde? Salfet,nelbeki? Düşündüm düşündüm ama baktım olacak gibi değil:
-Müellime çok teessüf (maalesef) men onları bilmirem nece bişey ?
-Sen bilmirsen ,ağzını neyle silirsen stekanı neye goyursen?
Allahtan ki ağzımı peçeteyle sildiğimi ve stekanın da bardak demek olduğunu biliyordum,sevgili hocam bir peçeteyle çay tabağı istemişti.
Çok eğlenceli bir gün geçirmiştik Azericemize yeni yeni kelimeler eklemeyi de unutmamıştık tabi.Artık yavaş yavaş kalkma vakitleri gelmişti
Müellimemiz:
-Şer garışır getmek vaxtıdır.(akşam çöküyor gitme vakti geldi.)
-Beli, düz deyirsen(evet doğru söylüyorsun)
Deyip ayaklandılar.
-Ay gızlar,siz çox nezaketlisiniz.(Çok naziksiniz.)Çoc sağ olun.
-Deymez müellime(bir şey değil.)
Yeni tanıştığımız diğer bir müellime:
-Sizinle tanış olmağıma şadam.(sizinle tanıştığımıza çok sevindim.)Salamatla galın,sağlıkla galın(hoşçakalın)
-Sizde müellime siz de sağ olun.
-Axşamınız xeyre galsın.(akşamınız hayırlı olsun)
-Sizde, sizde…
Deyip uzun bir vedalaşmadan sonra uğurladık sevgili müellimelerimizi ve arkadaşlarımızı…
YORUMLAR
Kaleme aldığınız Azerbaycan hatıranızla içimiz burkuldu.
Bu ayrılık, farklılık psikolojisi ne yazık ki bizzat devletimizin ve her fırsatta ahkam kesmeyi marifet sanıp,insanımıza faydalı bir istikamet göstermekten uzak, sığ ve sözde aydınların hazırladığı bir yaradır. Ayrılıklar ise düşmanlık psikolojisi ile beraber gelir hep. BU ülkede yaşayan herkesi Kutsal bir emanet gibi gören bir devlet anlayışı malesef göremedi bu millet...
Soruna gelince; Hiç kimse bugüne kadar ''Türk'' tanımını yapmadı, insanlarımıza anlatmadı. ''Türk'' tarihi, kültürü ve medeniyet dairesi içinde yer alan bütün toplulukların oluşturduğu bir millet olduğunu ortaya koymadı.Kürt, Zaza, Türkmen, Yörük, Laz, Çerkez, ve diğer topluluklar...Aksine Türk-Kürt ikilemesi dillere sakız edildi.Halbuki bir ikileme sözkonusu olduğunda ancak Kürt- Çerkez, Kürt-Türkmen, Türkmen-Laz gibi kullanılması ve buna titizlik gösterilmesi milletin bekası için herşeyden önemli idi...Malesef...Geldiğimiz nokta ve genel toplum psikolojisinde oluşan çarpık anlayışın sonuçları ortada...
Konu bitmez de...
Diliyorum,Vanlının da, Diyarbakırlının da, Sivaslının da, Afyonlunun da Edirnelinin de Türk olduğunun idrakine sahip idareler görürüz de, bu farklılık psikolojisinin getirdiği olumsuzlukları gidermek için çalışmalar yapılır... Bu toprakları vatan yapmak için kanlarını ve canlarını verem insanların torunları kendi milletine ve vatanına düşmanlık psikolojisinden ve dedelerine ihanet etmiş olmaktan kurtulur...
Bir hatıranızı anlattığnız yazınız hoştu, çok yaxşi idi...
Kutluyorum...saygılarımla...
Burcu,bu çok derin bir yaradır.Herkes kendisine göre birtakım haklılık payları çıkarmayı düşler.Bu soruya şöyle cevap bulmam mümkün.Bu gün Irak'ta kim kazandı?Acaba,şerefin,haysiyetin,duanın ne kadar anlamı var?Ne kadar anlamı var özgürlük dedikleri şeyin?Bir sevdadır tutuldu dostlarmız.Ayaklar suya deydiğinde anlayacağız ama,çok geç olacak...Geç ve güç...Seni görünce yazmamak olmaz dı.Benim Azerbaycan kültürü ile kültürel temasım var yadırgadığım çok şey olmaz.Aynı kültür havzasıdır zaten.Teşekkür edrim.Selam,saygı.