İLTERİŞ KAĞAN DESTANI
M.S. 630 yıllardı. Mekke’de doğan güneş, bütün Arabistan’ı aydınlatırken Ötüken de karanlık vardı. Uzun süreden beri devam eden kıtlık; birçok cana mal olunca, Batı Göktürk hakanı Kara Kağan, son çare olarak Çin’e sefer düzenlemeye karar vermişti…
Kısa zaman sonra iki ordu Çin Seddi’ne yakın bir yerde savaşmaya başlamıştı.
Göktürk ordusunun yenebileceği savaş, Kağanın Çinli eşinin ve Göktürk ordusundaki ve Çinli komutanların ihanetine uğrayıp Çinli casuslarla anlaşarak orduyu yanlış yere sevk etmesiyle Göktürk ordusu sayıca çoğunlukta olan Çin ordusunun arasında kalıp bir nevi pusuya düşürülmüştü…
Ve son olarak Göktürk kumandanı Kür Şad ile İşbara’nın kahramanca savaşmasına rağmen Çinli askerlerin onların üstüne ağ atıp etkisiz hale getirmesi üzerine kılıçların yağız türküsü son bulmuştu. Akşama yakın Kara kağanın bütün gayretiyle çarpışması da bir fayda vermeyince; Göktürk ordusu yenilmişti
Bu yenilgi Göktürk Devleti’nin egemenliğinin son bulması ve Kurt başlı Göktürk sancağının Ötüken ufuklarında dalgalanmayacağı anlamına geliyordu buda Türklerin bir nevi tarihinde ilk defa esaretle tanışmasına neden olmuştu. Bundan sonra Türkleri çok zor günler beklemekteydi Kağan ve mahiyetine vurulan esaret zinciri sonun başlangıcı gibiydi…
Bu yenilgi sonucunda Göktürk devletinde yaşayan 100 bine yakın Türk’te Siganfu’ya yerleştirilmişti. Çin kağanının amacı nüfusu 1 milyona yakın olan Çinlilerin arasında Türkleri asimile etmek göçebe hayattan koparıp, yerleşik düzene geçmeleri halinde onların savaşçı özelliklerini eritmekti. Böylece Türklerin savaşçı özelliklerini yok edip onları tarihten silmekti. Türkleri asimile edebilmek amacıyla Göktürk soylularını hassa ordusunda subay olarak görevlendiren Çinlilerin bu taktiği bir işe yaramamış, Türkler bağımsızlıklarına kavuşup yeniden devlet kurmak amacıyla fırsat kollamaya başlamışlardır. Kürşad da Çin hükümdarının ordusunda subay durumundadır fakat kılıcını milletinin özgürlüğü için çekeceği günü beklemektedir.
Bu amaçla Göktürkleri imparatorluk dâhilinde dağıtmıştı. Türkleri Gök Tanrı inancını bırakıp Budist yapmaya çalışıyordu Çinliler gibi tarlalarda çalıştırıp, onlar gibi giyinmeye zorluyordu Artık Türkleri zor günler beklemekteydi
Türkler için asla kabul edilmeyecek bu isteklere, Türkler şiddetle karşı çıkmıştı
Tabii bu karşı çıkanlar hemen cezalandırılmıştı. Bazıları ibret olsun diye Çinlilerin önünde halk meydanlarında; gözlerine mil çekiliyordu. İşkencesiyle meşhur Çinlilerin türlü işkencelerinden geçiriyordu. Esarete boyun eğmeyen kimi Türkler de direnenlere gözdağı vermek için idam edilmekteydi. Ama henüz güneş daha batmamıştı. Onlar öyle sanıyordu.
Kara Kağan ise hücresinde derin pişmanlıklarla esaretin gölgesinde yaşarken esaretin beşinci yılında kahrından intihar etmişti. Köpekler gibi boynunda tasma taşımaktansa Esaret altında yaşlanmaktansa tıpkı kurtlar gibi Bin defa ölmektense bir kere ölmeyi tercih etmişti. Bu olaydan birkaç gün sonrada Binbaşı İşbara’da Kağanı gibi intihar etti. Bu durum Türkleri perişan etmişti. Göktürkler başsız ve başbuğsuz kalmıştı
Bundan sonra milletinin kaderini kardeşinin oğlu Kürşad belirleyecekti.
Göktürkler Çin esaretinde, onuncu yılını doldurmuştu. Bu süre zarfinda Göktürkler günden güne değerlerini yitirmiş. Türklere has özelliklerinden yavaş yavaş soğuyorlardı. Ahlaksızlık batağına saplanıyorlardı. Kimileride Budist oluyordu. Kür Şad ise bu gidişe daha fazla gecikmeden bir ihtilalle ‘’dur’’ demek istiyordu.
Ve bu amaçla arkadaşlarını topladı. Uzun tartışmalardan ve herkesin görüşü alındıktan sonra Kürşad planını anlattı. Bu plana göre Çin imparatorunun Her gece yarısı yaptığı tebdil-i kıyafetle Sarayın dışarı çıkmasından istifade ederek gecenin karanlığında imparatoru rehin alacaklardı. İmparatora karşılık Kara Kağanın oğlunu Göktürk devletinin başına geçirip, Kutlu Başkent Ötüken’de Göktürk devletini yeniden kuracaklardı. Herkes Kağan Kürşad olsun demişti. Ama Kürşad’ın kağanlıkta, şan ve şerefte gözü yoktu. Tek Göktürkler hür ve bağımsız olsun, Ötüken semalarında Kurt başlı sancak dalgalansın ona bunlar yeterdi! Bu plan doğrultusunda ertesi gece 40 çeriyle toplanıp harekete geçeceklerdi. Yürekleri hürriyet aşkıyla yanan 40 yiğit yemin ettiler:’’GÖK GİRSİN, KIZIL ÇIKSIN’’ bu yemin, "eğer verdiğim sözü tutamazsam kılıcım bedenime gök renginde girsin, kana bulanarak çıksın" anlamına geliyordu. Yani sonu ölümde olsa hürriyet yolundan geri dönüş yoktu.
Ertesi gece sözleştikleri yerde gecenin karanlığında buluştular. Ama o gece aksilik oldu hava yağmurlu olduğu için Çin kağanı dışarı çıkmadı Kür Şad planı ertelemenin sakıncalı olduğunu düşünerek; Çünkü kimisi subay, kimisi hizmetçi olan Göktürk çerilerin yerlerinde bulunmaması, tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi. Her ne pahasına olursa olsun planı bu gece uygulamak istiyordu, bu nedenle, planı değiştirerek Çin kağanının sarayını basmaya karar verdiler. Amacı sarayı basarak hükümdarı esir almaktı
Ve büyük bir gizlilikle saraya girdiler, önlerine hangi asker geldiyse çarpışmaya başladılar. Çarpışma şiddetli olduğu için sesi duyan Çin askerlerinin sayısı artıyordu
Ama Çinli süvariler kendi özellikleri gereği karınca misali öldür öldür bitmiyordu
Gök Börü, dev cüssesiyle Yamtar ve Kür Şad kahramanca savaşıyor bazı Göktürk genç çerilerin ölmesiyle de sayıları azalıyordu. Kürşad ilerlemenin imkansız olduğunu anlayınca sağ kalan arkadaşlarıyla ahırdaki atlarla Vey ırmağını aşıp Ötüken’e at koşturmaya karar verdi. Bu amaçla ahıra yöneldiler onlar geçtikten sonra Yamtar onların kaçması için ahırın kapısını tuttu diğer yandan da kapıyı açmaya çalışan Çinli askerlere kök söktürüyordu. Ama o da daha fazla dayanamadı ve diğer çeriler gibi uçmağa vardı.
Bu arada Kürşad ve üç arkadaşı yağan yağmur altında Vey Irmağı’na kadar gelmişlerdi. Lakin sağanak halinde yağan yağmur sele dönüşmüş nehir üstündeki köprüleri yıkmıştı. Nehirin sele dönüşmesi, üzerinden sal yapıp geçmeyi imkansız kılıyordu.
Tek çare arkadan gelen Çin ordusuyla çarpışmaktı. Bu bir nevi intihardı.
Ama Çin Kağanına boyun eğip esaret zinciri takmaktansa ölmek daha şerefliydi.
Bir yandan bunlar olurken diğer yandan Kara Ozan yokuşa oturmuş gelen Çin askerlerine
Bakarak son türküsünü söylüyordu.
Arkada Vey Irmağı önde Çin ordusu ve ortasında Kür Şad ile üç çeri… Çarpışma kaçınılmazdı. Kürşad ve Gök Börü kılıçlarını kınından çıkardı. Gecenin karanlığında sağanak yağmur altında çarpışmaya başladılar, önce diğerleri öldü ama Kür Şad hala durmadan çarpışıyordu. Bu çarpışma sabaha dek sürdü. Daha fazla direnemedi Çinli askerlerin oklarına hedef olarak atının üzerinde Tanrı’nın diyarına uçmağa vardı. Kahramanca savaşıp atalarına layık bir şekilde atın üzerinde kılıcı elinde kahramanca ölmüştü. Ölürken bile bileği bükülmemişti. 40 çerinin ölümüne karşılık Çin ordusunun kaybı bine yakındı.
Tarihe 639 Kürşad İhtilali olarak geçen bu olay bir yangının kıvılcımı olmuştu
40 çerinin efsanesi Çinlilerin korkulu rüyası olmuştu. Çin kağanı bu olay üzerine bütün Türkleri istemeye istemeye mecburen serbest bıraktı. Dağılmış Türkler Göktürk soyluları liderliğinde devlet kurmak için toplansalar da her defasında Çinlilere mağlup oldular. Ama kalplerindeki hürriyet aşkı devlet kurma azimleri çoğalarak büyüyordu.
En son devlet kurma girişimiyle Çinlilere savaş açan Göktürk çerileri yaklaşık 53 kişi
Çin halkının gözleri önünde, Göktürklere korku verecek şekilde asılmıştı.
Bu idamlar Göktürkleri durduracağı yerde daha da ateşliyordu.
Bir gün Çin’de doğup büyüyen aşina soyundan gelen Çin sınırında görevli Kutluk, Tonyukuk ve 17 çeriyle gizlice Çin settini aşıp Ötüken yurduna kaçmıştı. Kısa zamanda Kutluk büyük bir güce ulaştı. Çine karşı seferler düzenlemeye başladı. Göktürklerin Çin ordusuna yaptıkları ani baskınlar, vur kaç taktikleri vezir Tonyukuk’un Çin içerisindeki casusları da buna eklenince, Çin’e büyük zarar veriyor. Göktürklere bağımsızlığı kamçılıyordu.
Bu başarılar kısa sürede meyvesini vermişti her gün yeni katılımlar oluyordu.
Yapılan her baskında elde edilen her ganimette sayıları yedi yüze çıktıları vakit, Tonyukuk’un da teşvikiyle Kutluk kağanlığını böylece Göktürklerde bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Ötüken’de artık tıpkı eskiden olduğu gibi Kurt başlı Mavi bayraklar dalgalanıyordu.
Kürşad’ın ruhu artık ’şad’ olmuştu. Göktürklere Tanrıdağından gülümsüyordu!
Göktürk kurultayı tarafından Kutluk’a ‘’derleyen’’,’’toparlayan’’,’’birleştiren’’,’’İl kurtaran’’yani devlet kurtaran anlamına gelen ‘’İLTERİŞ’’ ünvanı verildi. Kağan kılıcına bu isim, bu nam mühür olarak vuruldu. Onun adı artık ‘’İLTERİŞ KAĞANDI’’ ve tarihe II. Göktürk Devleti, diğer adıyla Kutluk devleti kurucusu olarak geçti.
Seneler sonra Türk milleti! İlteriş Kağanın kardeşinden sonra tahta geçen Oğlu Bilge Kağanın, atalarının sözünü unutup, dost diye sarıldığı kendinden olmayanların ihanetiyle
esaretle yüz yüze gelmişti
O muhteşem imparatorluk yıkıldı. Asırlar sonra yine Bozkurdun ayağına esaret zinciri takıldı
Ama son hakanın yaveri sarışın bir kurt bunu asla hazmedemedi. Ucunda ölümde olsa bu zinciri kırmaya ant içti
Yıl:1919’du.
Türkün batan ufkundan bir İLTERİŞ daha doğdu.
Adı: MUSTAFA KEMAL’di.
Yegâne felsefesi onu ayakta tutan en büyük değer hürriyet ateşiydi. Gücünü Türklüğünden alan yıkılmaz iradesiyle, ufukta batan hilale rağmen, bağımsızlığa yürekten inanan
yüzyılın dahisi Mustafa Kemal’di!.... ‘’YA İSTİKLAL, YA ÖLÜM’’ diyerek, bütün vatanseverleri tek çatı altında topladı. Parmakları birleştirip tek yumruk yaptı.
Efendilerinin önüne attığı et ve kemikle kendini dev gören cüce Helen bozuntusu Türk’ü bin yıllık yurdundan çıkarmaya ant içen, girdiği her yeri yakıp yıkan, gördüğü her kişiyi öldüren şımarık bir millete karşı; sonuna kadar savaşarak, Ankara’ya yürüyen Yunan’ı bozguna uğratıp Anadolu’dan temizlemekti.
Ama asıl yumruğu Sakarya’da yiyen Yunan ordusu aldıklarıyla yetinmek zorunda kaldı. Ama asıl darbe daha henüz vurulmamıştı. Savunmaya çekilen Türk ordusu
küçük başarılarla şımaran Helen bozuntusu Yunan’a karşı Taarruza geçti. Şimdi devran ters dönmüş Başbuğun ‘’Ordular; ilk hedefiniz, Akdeniz’dir’’ haykırışıyla da, Türk ordusu Anadolu’yu Yunan’a dar etmişti. Bizans hayali kuran Yunanlılar kendilerine kaçacak delik arıyordu. Ama Yunan’ın gidişi de gelişi gibi yakıp yıkarak olmuştu. Bu kahpelikleri Akdeniz’e dökülmelerine engel olamadı.
Ve beklenen gün gelmiş. Anayurtta bir tane bile düşman kalmamıştı. Tarih tekerrürden ibaretti. Ve yine tekerrür etmişti. Kutluk kağana Göktürk Devleti’ni yeniden kurduğu ve Göktürk’leri esaretten kurtardığı için, nasıl kurultay tarafından İlteriş ünvanı verildiyse, sanki tarih yeniden tekerrür etmiş T.B.M.M. tarafından da Başkomutan Mustafa Kemal’e ‘’Gazi’ ünvanı verilmişti.
Yüce Allah Türkün yegane dostu Âlemlerin Rabbi yine yardımını göndermiş
Türk’ün Karanlık çağında yine Türk’e kahraman göndermiş;Türk’ü kahramansız bırakmamıştı
Umarım dostluğunu bu çağda da esirgemez
‘’TANRI TÜRK’Ü KORUSUN’’
‘’ALLAH MÜSLÜMAN TÜRK’ÜN YARDIMCISI OLSUN’’
‘’AMİN!...’’
YORUMLAR
İki tarihsel dönem.Benzer iki olay.İki olayda da benzer sonuçlar.Daha başka pek çok tarihi olay eklenebili buna.Bir milletin kültürel genleri var diyesi hgeliyor insanın.
Dün yaşananlar kültür çözülmesi köklü erozyonu başaramazsa yarın yaşanacakalrın itici gücüdür.
Yazınız bu anlamda önemli
Sağlıcakla kalınız