Doğmamış Yazgıma...
Ne çok şey değişiyor zamanının yüksek voltajlı akımında… Dün bir düşüm vardı bugün ise sol döşümde ağrı. Yine sensiz uyandığım sabahlardan biriydi. Herhangi bir gündü benim için, alışkanlık haline gelmeye başlamıştı içimdeki boşluğun. Beyaz çarşafların içinde bir hayaletmişçesine karıştırmıştım yatağı, uyanmak istediğim bir kâbusun sabahında sanılanın aksine oldukça dinçtim. Durmadan hayat erteliyordu beni kendi kuralları içerisinde.
Bir kahve iyi gelecekti kas kasılmalarıma. Hızla mutfağa yürüdüm, acı kokusunu çektim içime. Buram buram yayılan kokusu sıcak suyla buluştuğunda bardağın üzerinde çıkan şekillerden manalar çıkartmaya çalışıyordu gözlerim. Bir kaçından harfler türettim ama hiç birinin adınla alakası yoktu.
Koridorun sonunda rastlaştım kendimle. Aynalarda görmeye çalıştığım yüz benimki değildi. Makyajsız, solgun bir cildin yorgunluğunu okudum bir gazete başlığı gibi, ilgimi çekmedi. Neden sonra aklıma geldi doğmamış bebeğimin içimdeki hıçkırıkları. Elimden bıraktım kahveyi, sevmiyordu işte, kramplarla uğraşamayacak kadar yorgundum.
Cesaretim bir kez daha şaşırtmıştı beni elim karnımda gezindiğinde. Dağılmış bir aileye yeni bir birey eklemek için çabalıyordum ben, değişmeyeceğini bile bile yazgımın her nedense… Belki bir ortak arıyordum suçlarıma, belki bu palyaço sarısı yüzüme bir aydınlanma…
Habersizdi, sorsam gelmeyecekti belki de. Ama ben herkes gibi bencil çıkarlarım yüzünden istiyordum onu. Anaç yanımı doyurmak, kendimi başka bir bedende çoğaltmak ve yalnızlığa kurban gitmemek için.
Çekip çıktığın şu kapıdan geriye hiç dönmeyecektim. Kızımızın adı ne olacak sen hiç bilmeyecektin. Usulca okşayacaktı seni toprağın onun her gülümseyişinde. Ve ben her geçen gün yokluğuna biraz daha alışacak, kızımıza söyleyebilecek mantıklı yalanlar arayacaktım.
Omzum da önce bir serinlik hissettim, üşüdüm sanıp çıplak omzuma sardığımda kollarımı ürperdim. Buradaydın, bir nefes gibi. Yine her zaman ki gibi kolluyordun beni. Ve sanki gülümsüyordun perdelerden yansıyan güneş ışığından vücut bularak kendine.
İlk kez tekmesini hissettim kızımızın o anda. Yaşama tutunmam için avucuma bıraktığın armağana gülümsedim, her kapanan kapının ardından yenisini açtığı için teşekkür ettim Tanrı’ya… Ve öğrendim ki, kötü bildiğimiz her yazgının evrende bir açıklaması var. Bekle sevdiğim adam, mutlaka geleceğim yanına…
Elif SEZGİN
YORUMLAR
hayatta tutunmak için bir nedenin bir varlığın olduğunu anlamak;
sürütleyici bir anlatımdı düşündürücü tarafı çoktu
benim aklıma takılan sonunda şu oldu
ya yaşama tutunmak için elinde birşeyi olmayanlar onlar ne yapmalı arayışa girmek çoğu zaman yanlışlarla sonuçlanıyor,
tanrıya inanıp sabır dileyip beklemek yapılması en güç şeylerden biri.
yazın bu ve bu tip şeyleri beynimi kurcalamasına neden oldu.
sonuç olarak okumaktan çok keyif aldım.
sevgi ve saygılar..
Neden kimse yorum yazmıyor ya... çok mu zor...!
neyse, sadece şu cümle için bile bir şeyler yazılırdı...:"Ve öğrendim ki, kötü bildiğimiz her yazgının evrende bir açıklaması var. Bekle sevdiğim adam, mutlaka geleceğim yanına…
hiç bilemiyor insan, dünyanın dönme hızı kadar hızlı değişiyor her şey, ummadığı hallerde , inanamadığı hallerde buluyor kendini insan... bir bakmış, büyümüş koca kız olmuş, bir bakmış anne olmuş...
yazara teşekkür etmek istiyorum...