- 1275 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Mektup-2
Yatsı ezanı okunduğunda, "haydi kalk Leylanı aramayacak mısın"? diye fısıldamıştı içimdeki Mecnun. Acımasız çarkların insanları öğüttüğü, Mecnunların Leyla’sını aramak için çile doldurdukları ve çöl yerine bir labirenti andıran şu küçücük şehirde bir kadını sevmeye kocaman bir yürek ister.
Başlangıçta seni sevdiğimi kendimden bile gizlemiştim. Sonraları kıskançlıklarımdan dolayı içimde şaha kalkan, kızgın yaban aygırlarının dizginlerini elimden kaçırdığımda; Sana nasıl tutkun olduğumu ve senin için acımasız alevler içinde, ümitsizce nasıl tutuştuğumu haykırıvermiştim yüzüne karşı. İşte ne olduysa ondan sonra olmuş ve kendimi Yusufun içine atıldığı karanlık ve dipsiz bir zindanda bulmuştum.
Şimdi sen çok uzaklardasın. Ben, karanlık gecenin koynunda, diğer gecelerde olduğu gibi uykusuz bir sağa, bir sola dönüyorum. Sen şimdi melekler gibi uyuyorsundur. Çoğu geceler, Mecnun koluma girip, seni aramaya götürür beni. Bu gece seni yüreğimin susuz çöllerinde arayacağım. Hatıralarınla avunacağım. İpeksi saçlarının omuzlarına serpilişini, beni baştan çıkaran ıslak ve tatlı tebessümlerini, sana olan hayranlığımı bir köleliğe dönüştüren büyülü bakışlarını hayalimde canlandırıp, biraz olsun sızılarımı azaltmayı deneyeceğim.
Şayet bu gece dışarı çıkarsam - çok kereler olduğu gibi- Gecenin uğultusu, sarhoş balıkçıların şarkıları, rıhtımdaki azgın dalgalar yine benim kanıma girecek, işte o zaman seni bulabilmek umuduyla tam bir mecnun olup, bu saman yolunda, bir daha geri dönmemecesine kaybolup gideceğim.
Uzaklardan bu kez de sabah ezanı sesleri geliyor kulağıma. Mecnunu uğurluyorum Leylasına. Gecenin soğuk koynundan kalkıp, işime yetişmek için hazırlanıyorum. Sabah erkenden büyük bir homurtu ile uyanan metropolün dar, bakımsız ve labirent sokaklarında yürürken, her adımımda ve her nefesimde ismini heceliyor, seni arıyorum.
Celal Çalık