- 733 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DEVİNİM
-Ortalık ne kadarda dingin dedi yaşlı adam.
-Öyle dedi karısı.Onayladı .
Evin balkonundan etrafı seyrediyorlardı. Hava kutup akşamlarına yakışır koyu lacivert renkteydi. Gökyüzü olabildiğince açıktı, küçük bir bulut parçası bile yoktu. Samanyolu yıldız kümesi tüm ihtişamıyla gökyüzünü bir uçtan diğerine katediyordu. Daha parlak yıldızlar oraya buraya rastgele serpiştirilmiş gibiydi. Ay kocaman gövdesiyle bir köşede, sanki tiyatro sahnesinde dekormuş gibi asılı duruyordu.Esmeyen rüzgar sıcak bir yaz akşamını habercisi sanki.
Adam ahşap parmaklıklara tutunup ağır ağır iskemlesine oturdu. Karısı çayını getirdi masaya bıraktı. Bardağa uzanırken tekrarladı adam:
-Hava ne kadar sıkıntılı, ne kadar sessiz dedi.
Karısı başını sallayarak onu olurladı.
Bu arada önlerinden bir yarasa hızla geçip gitti. Havada bol miktarda uçuşan böceklerden birisini yakalamak için uzaklaştı. Kovanına geç kalmış bir arı vızıldayarak geçti . Çatının saçaklarına yuva yapmış serçe yavrusunun, isteksiz ama telaşlı ötüşü duyulmadı bile.
-Sıkıntılı bir akşam dedi kadın. Çıt çıkmıyor.
Evlerinin önünde uzanan ve karanlığın içinde kaybolan çimenlerin arasında bir köstebek toprağı önüne katmış sabırla itiyordu. Bir labirenti andıran yuvasında yavrularına ulaşmaya ,mümkün olduğu kadar hızla hareket etmeye çalışıyordu.Belliki dişi bir köstebekti. Köstebek yuvaları bir mimarlık ve şehircilik harikasıdır. Çok sayıda Muntazam yolları vardır ve hepside döner dolaşır yuvanın merkezine ulaşırlar.Çok sayıda olmaları, dışardan gelecek istenmeyen konukları şaşırtmak içindir.
Dünya güneşin etrafında kimseye farkettirmeden dönüyor, ay ağır ağır ufka doğru yaklaşıyordu.
Adam yeniden çay istedi karısından. Yaşlı kadın yavaşça yerinden kalktı. Mutfağa doğru yöneldi isteksiz adımlarla.
Gökyüzü daha koyulaştı.
Yıldızlar sessizce yer değiştiriyorlardı.
Kadın çayı getirip bıraktı kocasının önüne.
Bu arada çimenlerin arasında bir cırcır böceği avaz avaz senfonisine başladı. Bu tiz ses ortalığa yayıldı. Bu sesi duyan başka böceklerde orkestraya katıldılar. Değişik tonlarda çok sesli az notalı bir müzik doldurdu ortalığı. Sesi duyan bir gece kurbağası nemli bir taşın altından yavaşça dışarı çıktı boynunu uzatıp kendisine en yakın sesin nereden geldiğni bulmaya çalıştı.
-Ortalık ne kadar sessiz dedi adam. Çıt çıkmıyor. Çocuklar ne yapıyor acaba ? Varmışlarmıdır evlerine?
-Varmışlardır herhalde dedi kadın.
İrice bir çıyan onlarca ayağını hayranlık uyandıracak ritimle ve hızla hareket ettirerek bir ağacın kovuğundan telaşla dışarı çıktı. Sanki kayar gibi otların arasından yürümeye başladı.
Uzakta çiftlik evinin ışıkları sıcak bir sarılıkla parlıyordu. Ahşap parmaklıklı balkonda yaşlı iki insan oturuyordu. Birisi kadındı.
Bütün gününü çitlerin çürüyen kovuğunda geçiren akrep, kuyruğunu tehdit eder gibi dikti ve ağır ağır ,temkinli adımlarla dışarı çıktı.
-Herşey ne kadarda sakin dedi adam çayını yudumlarken.
-Ya öyle dedi kadın.. isteksizce. Geçmişi düşünüyor gibi bir hali vardı. Sanki seneler öncesinden gelen bir sesle.
Bu sırada bir puhu kuşu kanatlarını hışırdatarak bir ağaca kondu. Bulunduğu yer hem etrafı iyi görüyor, hem de etraftan bakıldığında varlığı pek belli olmuyordu. Buradan kolayca avlanabilir, etrafı gözeteyebilirdi.
Keskin gözlerini ilerdeki ormanın kuytularına dikti.Neredeyse kıpırdamıyor gibiydi. Sadece karanlıkta gözlerinin kırmız pırıltısı farkediliyordu.
Havada arkasında ışıktan bir iz bırakıyormuş gibi uçan ateş böcekleri dişilerine kur yapıyorlardı.
-Sabah olsada şu çardağı tamir etsem diye içinden geçirdi adam. Karısına hiç bir şey söylemedi. Sonrada dalıp gitti uzaklara. Geçen zamanı düşünüyordu. Gençlik günleri aklına geldi. Ne kadar sıcak diye düşündü.
“Yaprak kımıldamıyor. Herşey bıktıracak kadar durgun.”
Bir hayli uzaklarda ki çardakta, tarla faresi, yıkık bir duvarın dibinde kımıldadı. Ürkek bakışlarla etrafı süzdü. En ufak bir çıtırtıda çıktığı deliğe giriverecek kadar tetikteydi. Siyah gözlerindeki korkuyu gizlemeye bile çalışmıyordu. Korku onun yaşaması için tek şanstı.Yaşamını korku üzerine kurulmuştu .Yoksa cesaret onu bir yırtıcı ya da etçil bir sürüngene yem ederdi. Ne kadarda çok düşmanı vardı.
Bahçenin duvarları dibinde açmış renk renk güllerden, etrafa sarhoş edici kokular yayılıyordu.Gülün dallarında yüzlerce, yeşil, küçük tırtıl,gülün körpe yapraklarını durmadan kemiriyorlardı. Dalın hemen ucunda bir serçe yuvası vardı. Anne serçe yavrularını beslemek için, sabahı bekliyordu.
Yaşlı adam yakınarak:
-Ne sıkıcı bir gece, etraf ne kadarda sessiz, yaprak kımıldamıyor...diye mırıldandı
Karısı:
-Gerçekten öyle , sanki herşey duruyor gibi...nefes bile alınmıyor diye ona destek çıktı.
Köstebek yuvasında yavrularına ulaşmak için soldaki yola saptı.
Bu arada bir tetik düştü bir patlama duyuldu. Köstebek yavruları ebediyyen annelerin göremeyeceklerdi artık.
Sessiz kanatlarıyla oradan oraya uçan yarasa yakaladığı bir kın kanatlıyı hazmetmek için uğraşıyordu.
Puhu kuşu duvarın dibinde yakaladığı fareyi bir çırpıda havalandırdı.Hızla yuvasına doğru uçtu,
Akrep, iğnesini yerdeki örümceğe sapladı.Ayaklarıyla tuttu. Sonrada ısırmaya başladı.
Kurbağa hızla dilini dışarı fırlattı,dil, yerine döndüğünde ucunda bir ateş böceği vardı.
Çıyan yakaladığı bir cırcır böceğini önce ısırdı, sonra onlarca ayaklarıyla sıkıca kavradı.
Bu arada gün ağarıyordu. Güneş henüz görünmesede ortalık aydınlanmıştı.
Yaşlı adam oturduğu yerde uyuya kalmıştı.Titreyerek uyandı. Üşümüştü. Yavaşça yerinden doğruldu.
-Aman tanrım ne sıkıcı bir geceydi...diye söylendi kendi kendine.
Yavrularının telaşlı bağırışlarıyla uyanan serçe, şaşkınlığını bile üzerinden atmadan yuvasından fırladı.
Hızla az ötedeki gül ağacına uçtu. Döndüğünde ağzında yeşil küçük bir kurtçuk vardı. Yuvada da dört tane kenarları sarı, açılmış kocaman ağızlar.
Adam hala “Tanrım ne sıkıcı bir geceydi” diyerek mırıldana mırıldan odaya doğru yöneldi.]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.