- 1223 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
öpücük
Onu ilk ne zaman gördüğüm, hafızamın en belirgin bilgisidir. O anın kapladığı hücreler, en kıymetli beyin hücreleridir ve en kıymetli uzvumdan bile daha mühimdir.
Fakat şu an anlatmak istediğim, O’nu ilk gördüğüm an hissettiklerim değil, O’nu gördükten aylar sonra yapılmış olan bir buluşma anıdır.
İşte o an öyle bir andır ki, hiçbir hayat o kadar kıymetli vakit barındırmamış, hiçbir beden o kadar kıymetli bir duygu hissetmemiştir. Burda şunu vurgulamalıyım ki kalpten gelen bir öpücüğü yanaklarında hissedenlerin dışında hiç kimse, bunu bilemez.
İki ay olmuştu ki O’nunla konuşuyor, tanışıyorduk. Fakat aramızda ki telefon konuşmalarından öteye geçememiş, birbirimizle konuşurken, yüzlerimizde beliren duyguları, hareketleri görememiştik. Seslerimizin arasında bulunan üçyüz kilometreyi aşkın mesafeyi kapatamamıştık.
Ve işte nihayetinde ben bu hasrete daha fazla dayanamamış, görmek için hasretle tutuştuğum o güzel yüz için askerliğimi yaptığım birlikten, tam oniki günlüğüne izin alabilmiştim.
Bu oniki günün ilk gününde, Çanakkaleden İzmire ulaştım. Ve işte artık O’nunla aynı şehirde, aynı gökyüzünün altındaydım. Hala görmemiş olmama rağmen, Onunla aynı gökyüzü altında nefes alabiliyor olmak bile benim için çok değerliydi. Bu, böyle bir hasret çekmemiş insanlar için anlaşılmaz bir duygudur fakat, hep görmek istediğiniz bir kişiye bakamıyorsunuz ve hatta Ona o kadar uzaksınız ki, yakınlığını bile hissedemiyorsunuz. Birde aklınıza esince çıkıp gidemeyeceğiniz bir tutsaklığın içindesiniz.
İzmire gelişimin ve kısa oniki günün ikinci gününde O’nu tanımamda büyük rol oynamış olan halamlara gitme, onları görme kararı aldık. Babam bunu bana ilk söylediğinde, ilk yaptığım şey, elime telefonu alıp hemen O’na mesaj atarak halamlara gelmesini söylemek oldu. Gelen cevap, beni daha da sevindirmişti, "Ben zaten oraya gidiyorum." Ne kadar tatlı söylenmişti? İçinde ne kadar büyük bir sevinç barındırıyordu?
Halamların evinin önüne vardığımızda halamın cümlesiyle yıkılmıştım.
"Önce annemin evine geçelim onu görün, sonra bize geçer çay içeriz."
İçimde halama karşı nasıl bir öfke belirmişti. Şimdi anımsıyorum, bana bakıp kıs kıs gülüyordu.
Eve girdik, oturduk, ve konuşulmaya başlanıldı. bana birşeyler soruldu fakat çok aklı başında cevaplar veremediğimi, şimdi ancak farkediyorum. Ve bu anda, aklımı tamamen yitirdiğim bu anda beni yerin dibine sokan, tekrar yerden yere vuran ikinci cümle yine halamdan gelmişti.
"Ceyda’yı arayayım çayı buraya getirsin, burda içelim olmaz mı?"
Herkes kabul etti. fakat ben, içimde çığlık çığlık biriken öfkeyi bir türlü kusamadım. Ve bu acı haberi yine mesajla bildirdim. Ceyda çayı getirdi. Sonra gitti. Halam bu duruma bir açıklama getirmek için babamlara birşeyler mırıldandı.
"Arkadaşı Gülsüm bizde. Gelin diyorum gelmiyor eşşek herifler."
Çaresizdim, yıkılmıştım ve hiçbir şey düşünemiyordum. Kardeşim Savaş’ın enfes fikri sayesinde biz bir yolunu bulup karşıya halamın evine geçtik. Sözde onların bilgisayarları arızalıydı ve bizde onun için karşıya geçiyorduk. Halam durumu anlamış, artık destek çıkmaya başlamıştı.
"Selçuk Abisi bak Ceyda bugün yemek yaptı, hadi hem size ondan yedirsin."
Neşem yerine gelmişti.
"Aman allahım, hala zehirlenmeyiz değil mi?"
Herkes gülmüştü. Keşke Oda burda olsaydı diye geçirdim aklımdan. Bu mutlu ailemin arasında O da olmalı.
Karşıya geçtiğimizde bizi bekliyordu. Heyecanlıydı. ilk defa görüşecektik. Titriyor, rahat nefes alamıyordum.
Odanın kapısından içeriye attığım ilk adımda, Onu ilk defa görüyordum. Elbette ki daha önce resmini görmüş olmamla beraber, ve gördüğüm resimle, duyduğum sesle Ona deli gibi aşık olmama rağmen, canlı olarak Onu ilk defa görüyordum.
Elini uzattı. İnce parmaklı, küçücük elleri vardı. Boyu benden yaklaşık beş santim kısaydı. Yanakları, pamuk gibiydi.
Sonra oturduk. Ceyda ve kardeşim bizi yalnız bıraktılar. karşılıklı oturuyorduk. Ara sıra gülen gözlerimiz karşılaşıyor, bu anlarda yaptığı utangaç baş hareketi, hayatım boyunca unutamayacağım bir enstantane olarak hafızama kazınıyordu.
Konuşamıyorduk. Heyecanımızı yenmek için yaptığımız girişimler, derin nefes alışlar hep boşa gidiyordu ve her seferinde heyecanımız daha da artıyordu. Ona karşı hissettiklerim hiç değişmemişti ve hatta daha da artmıştı. artık Onsuz geçireceğim bir saniye bile düşünemiyordum.
Dizimin üzerinde elimi açtım. Kısa bir an avcuma baktı. Anlamıştı. İnce parmakları havada sakin bir hareketle süzüldü ve avcumla birleşti. Sonra parmakları, avcumun içinde kaydı ve avcunun serinliği kalbime kadar ulaştı. Şu an bile hala avcumun orta yerinde hissedebildiğim o serinlik, ömrüm boyunca hissedeceğim bir huzurla kalbime akmıştı.
Kısa bir an böyle durduk. Sonra artık gözlerimiz ayrılmaz olmuştu. İçimi titreten o cümle o tatlı dudaklardan dökülüvermişti.
"Öpeceğim..."
Tek hecelik o cümle hala kulaklarımda çınlıyor. Ve işte bu öykünün yazılış amacı, o cümledir.
başımı utanarak yana çevirmiştim. Hiç beklemiyordum ve ihtimal vermiyordum. Benim çekindiğimi anladı fakat dediğini yaptı. Başım sağa dönüktü ve birden sol avcumda tuttuğum eli beni kendine doğru çekti. Gözlerim yan bir bakışla gözleriyle buluştu. Gülümsüyordu, mutluydu.beni sevmişti... ve beni öpmek istiyordu.
Gözlerinde ki parıltıya kapıldığım anda dudakları, sıcacık dudakları yanağıma dokundu. Ve o an eminim kalbimin atışı durdu. O sıcaklık, üzerine serpiliverdiğinde, çarpmaz oldu. Bakışlarım bulandı. Dudakları o kadar sıcaktı ki, yanağımda hala hissedebiliyorum. Ona ne kadar uzak olursam olayım, hala hissedebiliyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.