- 675 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇÜRÜK MEYVELER
Yıllardır muhtarıydı köyünün.Namuslu,şerefli,çalışkan ve dürüsttü.Öyle bilindi,öyle sevildi.
Elinden gelen hizmeti esirgemedi köyünden.Avanta,hırsızlık,rüşvet peşinde olmadı.
Aslan gibi bir erkek evlat,tertemiz,melek gibi de bir genç kız yetiştirdi.
Oğlu daha büyük olduğu için önce o mezun oldu üniversiteden.Kaymakamlığa atandığı gün
bayram ilan edildi köyde.Davul zurna ile halaylarla uğurlandı görev yerine.
Başı dimdik oldu alnı parladı o gün Muhtar Halil’in.Gurur duydu oğluyla.
İç Anadolu’nun güzel bir ilçesine kaymakam olarak atanmıştı Muhtar’ın oğlu Aydın.Babasın-
dan aldığı ahlak terbiye ve nasihatları hiç unutmadan başladı görevine.Namusuyla şerefiyle
hizmet etti ilçe halkına.Kısa sürede o da sevildi sayıldı.
Başı kapalı masum yüzlü bir kız çıktı karşısına.Kısa sürede gönül verdi ona.Karşılığını da aldı.Ailesini ilçesine davet etti.Dünür olundu söz kesildi düğünleri yapıldı.
Mutlu bir şekilde ayrıldı Muhtar oğlunun kaymakamlık yaptığı ilçeden.Sonunda çok sevdiği
biricik oğlunun mürüvvetini de görmüştü.
Dönüş yolculuğunda hiç susmadı.Hep anlattı eşine.Mutluluğunu dile getirdi saatlerce.
- İşte hanım Allah’ın adaleti bu.Yıllarca tek bir yanlış yapmadan helalinden besleyip büyüt
tük.O da bize bu güzel günleri gösterdi.Şükürler olsun,diyordu.
- Evet bey.Emeğimizin karşılığını aldık.Şükürler olsun...dedi kadın..
Güzel geçti evliliğin ilk günleri.Mutlu oldular kaymakam ve eşi.
Bir süre sonra eşinin geçmişi hakkında dedikodular gelmeye başladı Kaymakam’ın kulağına.
Gençliğinde pek masum değilmişti eşi.İlçenin çok genciyle gezmiş gönül eğlendirmişti.Hat-
ta onunla yaşadıklarını orada burada anlatan erkekler olmuştu.
Acaba kendisinden kayırmacılık isteyen,yolsuzluğa teşvik edip karşılık bulamayanlar kas-
ten mi çıkarmışlardı bu dedikoduları ?
Kaymakam Aydın böyle avuttu kendini.Olmayacak şey değildi.Yolsuzluklarına göz yummadığı,rüşvetlerini geri çevirdiği kişiler olmuştu gerçekten.
Huzuru kaçmıştı bir kere.Eşinden gizli tayinini istedi bu ilçeden.Kısa sürede tayini gerçek
leşti.Bu defa Ege’nin güzel bir ilçesinde göreve başladı.Burayı daha çok sevdi.İnsanları
daha bir sıcak geldi.Dedikodulardan uzak kalmak eski huzurunu da yerine getirdi.
Bir süre sonra bir oğlu dünyaya geldi.Annesi babası torunlarını görmeye geldiler.Sevindiler
mutlu oldular ailece.
Derken bir de kızları oldu aynı ilçede.Babasından aldığı ahlak ve terbiye ile yetiştirmeye
başladı çocuklarını.
Yıllar sonra İstanbul’un bir ilçesine tayini çıktığında oğlu Savaş delikanlı,kızları Kübra ise
genç bir kız olmuştu.İkisi de okuyorlardı babaları gibi.
Oğlunun üniversiteye ilk başladığı yıl bir hırsızlık olayında göz altına alındığını duyan Kay-
makam Aydın beyninden vurulmuşa döndü.Derhal oğlunun gözaltına alındığı karakola koştu.
Ciddi şekilde hırsızlıkla suçlanıyordu oğlu.Onunla görüştüğünde oğlu masum olduğunu,
iftiraya uğradını haykırdı.Kaymakam komiser beyin yanına döndüğünde,oğlunu hırsızlıkla
suçlayan kişi de oradaydı.Bütün delillerin aleyhte olduğu söylendi.
- Bakın ,ben bir kaymakamım.Oğlum da pırıl pırıl bir genç.Üniversite öğrencisi.Onu çok
ağır yüz kızartıcı bir suç olan hırsızlıkla itham ediyorsunuz.Çok iyi düşünün.Bu bir iftiraysa,bu işin vebalinden kurtulamazsınız.Zabıtlara da geçin lütfen.Eğer bilerek iftira
atıldığını anlarsam sizi vurmaktan kaçınmam.Ve şunu da söylüyorum.Bu çocuk bu suçu
gerçekten işlemişse en ufak bir ayrımcılık ya da af dilemem.Şimdi iyi düşünün ve ona göre
davranın,deyip çıktı karakoldan.
Kısa süre sonra oğlunun salıverildiğini gördü.Sevinmek istedi fakat olmadı.Evdeki davranış
larından ve konuşmalarından olayın bir iftira olmadığını gördü.
Oğlu gerçekten bu hırsızlığı yapmıştı.Kaymakam buna kesinlikle inandığı halde ne oğluna
ne karısına ne de polise bunu açıklamak cesaretini gösteremedi.
Yıllarca alnındaki bu kara ile yaşamaya çalıştı.Hep ağrıdı başı,utandı karardı yüzü.Kimsele
re söyleyemedi.Oğlundan da soğundu.İntiharı bile düşünür oldu ama beceremedi.
Gün oldu,önce kızı evlendi.İktisat bitirip bir şirkette çalışmaya başlamış ve iş yerinde tanıştığı bir gençle evlenmeye karar vermişti kızı Kübra.Oğlu hep üzdü onu.Benzer olay
lar sık sık gündeme geldi.Sürekli oğullarının hapse girme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar.
Okulunu da bir türlü bitiremedi Savaş.Kaymakam Aydın’ın adeta yüz karası oldu...
Evliliklerinin üzerinden bir kaç yıl geçmişti kızlarının.Elinde bavulu ile babaevine döndü Kübra.Yıkıldı kahroldu Kaymakam.
- Dövüyor baba.İçip içip dövüyor beni,dedi kızı.Dayanamıyorum artık...
Akşam sarhoş olarak kapılarına geldi damat.İçeriye buyur ettiler.Kaymakam ayrı bir odaya
aldı damadını.Konuşmak istedi.
- Oğlum ne diye böyle yapıyorsun ? İçki,dayak...hangi kadın dayanabilir buna ?...
- Sen,sen adam mısın Kaymakam ? Kaymakam olmak yeter mi adamlık için ?
- Ne diyorsun oğlum ? Ben sana ne yaptım ?
- Daha ne yapacaksın be,daha ne yapacaksın ?
- Ne yaptım oğlum ? Söyle ne yaptıysam...
- Sen adam olsan önce kızına sahip çıkardın.Onu bana kız olarak tertemiz verirdin.Kızın
bana geldiğinde duldu senin..anladın mı duldu !..
Bu sözler kurşundan beter geldi Kaymakam’a.Başında derin bir ağrı hissetmeye başladı önce.Sonra ellerini ayaklarını kıpırdatamamaya başladı.Dili tutuldu,konuşamadı.
Yıllarca tekerlekli bir sandalyede hareketsiz oturarak sustu.Uzaklara hep uzaklara baktı.
O uzaklarda alnındaki üç karayı gördü.Karısı,oğlu ve kızı.
Karısı çürük bir ağaç,çocukları ise o çürük ağacın çürük meyveleriydiler.
Oysa o bunları hiç de hak etmemişti.
Fikret TEZAL