- 502 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
yanılgı
Ankara’ya Patronunun ısrarı üzerine gitmişti. Aslında gitmek istemiyordu. Eşi hamileydi. Onu yalnız bırakmak istemiyor ilk doğum oldu için eşinin yanı başında olmak istiyordu. Ama gitmek zorunda bırakıldı işte.
Toplantı henüz bitmişti ki telefonu çaldı. Annesi arıyordu. “Oğlum hemen gel Eylül’ü hastaneye kaldırıyoruz. Sancıları sıklaştı.” dedi. Eren de “Tamam anne, işi aldık zaten. Demek benim bugün hayatımda büyük gün demişti.” Hemen bir taksiye atladı. “AŞTİ lütfen” dedi. Taksici de yüklendi hemen gaz pedalına. AŞTİ’ye bir saat içinde ulaştı. Aklı hep eşindeydi. Eşinin çektiği sancıları o da çekiyordu. Acaba şu an hangi durumda diye düşünüyor. Hemen yazıhaneye gidip Çanakkale’ye ilk otobüsü sordu. “Saat sekizde, abi” dedi görevli. Saatine baktı daha iki saat var harekete. Birkaç yazıhaneye daha sordu. Ve yedide kalkacak bir otobüs buldu. Hemen biletini aldı ve telefonu sarıldı. Annesine nasılsın diye soramadı bile. “Eylül nasıl, durum ne” diye sormuştu. “Oğlum, şu an durum iyi, doktor doğuma biraz daha var dedi” diye yanıtladı annesi onu. “tamam anne ben yedide biniyorum, bir aksilik olmazsa sekiz en geç dokuz saat içinde orada olacağım” dedi ve telefonunu kapattı. İçi içine sığmıyordu. Hem işi almıştı hem de çocuğu dünyaya gelmek üzereydi. Tek derdi doğuma yetişmekti. Ne sıkıntılı bir zamandı. Şimdi heyecanının yanına sıkıntı da eklendi. Gözü saatinde geçirdi o bir saati. Bu bir saat içinde bir çok kez aradı annesini. Hep daha doğumun olmadığı haberini aldı. Bir keresinde eşiyle bile konuştu. “Meleğim, nasılsın” “İyiyim, canım sağ ol” “Ufaklık nasıl?” “o da iyi gibi arada sıkıştırıyor o kadar” “Tamam canım ben otobüsü bekliyorum hemen geleceğim yanına” dedi. “Peki o zaman biz de ufaklıkla seni bekleyeceğiz” dedi eşi. “Söz mü?” “Evet söz.” “Tamam o zaman.” dedi. “Seni seviyorum meleğim” “Ben de seni.” Konuşmayı uzatmak istemedi ve telefonu kapattı. İçi daha rahattı artık. Sözünü almıştı. Eşinin, sözünü tutacağını biliyordu. Ama ufaklıktan emin değildi. Bundan bir on beş dakika sonra otobüsü geldi. hemen koşar adımlarla bindi otobüse. Otobüs de beş dakika içinde hareket etti.
Otobüsteydi artık doğuma ve çocuğuna yetişmek için bir adımı daha geride bırakmıştı. dün bütün gece toplantı ile ilgili konularda çalışmıştı. Bu yüzden yorgundu. Ama uyumak da istemiyordu. bu heyecanı yaşamalıyım diye düşünüyordu. Her molada annesini arıyor eşini soruyordu. Eylülle bir daha konuşamadılar. Annesini söylediğine göre, sancıları artmıştı. Ama eşim bana söz verdi sözünü tutacak ve beni bekleyecektir cümlesi aklında dolanıyor ve iyice heyecanlanıyordu. Heyecanı yatışsın diye yanındakiyle konuşmaya çabaladı. Ama adam da pek konuşkan değildi. Hani hep suratı asık insanlardandı. Üç beş sorudan sonra konu kapanıyordu. Anladı ki onunla konuşamayacaktı. Konuşanları dinlemeye koyuldu. Önündekilerin konuşması dikkatini çekti.
“Abi, babam çok hastaymış, hastaneye kaldırılmış, annem bugün yarın ölür, sizinle konuşmak istedi dedi, umarım yetişebiliriz.” “Umarım, Kaan. Umarım yetişiriz de son bir kez konuşabiliriz. Ama babam bizi bekleyecektir” diye konuştuklarını duydu. İçi burkuldu birden. Kendi heyecanını örtmek isterken ağır bir hasta haberi duymuştu.
Düşüncelere daldı. Bu dünya nasıl bir dünyaydı. Hem doğum hem ölüm bir arada. Acaba onlar da benim gibi yetişebilecekler mi, ben doğum haberi beklerken, onlar ölüm haberi bekliyorlar, ölüm de doğum da allahın emri, ama bir arada olmak zorunda mı bu gibi düşünceler dolduruyordu aklını.
Düşüncelerle boğuşurken kendini birden hastanede buldu. Annesinin yanındaydı. Hemen eşinin yanına koştu. Ama içeri almadılar. O da haberleri annesinden almaya çalıştı. “Anne! Eylül nasıl?” “İyi oğlum, sancılar sıklaştı.” “Yani beni bekledi değil mi, sözünü tuttu.” “Evet oğlum, ufaklık da o da sözünü tuttu.” “Yapılacak bir şey var mı anne?” “Her şey yapıldı oğlum, bize de beklemek kaldı.” Çok heyecanlıydı içi içine sığmıyordu. Ancak aklını bulandıran bir sorun vardı. Hastaneye nasıl geldiğini bir türlü hatırlayamadı. Herhalde heyecandan nasıl geldiğimi hatırlamıyorum, otobüsten iner inmez bir taksiye atladım ve hemen geldim, diye düşündü. Zaten şu an bu konuya takılmak da istemedi. Yetişmişti ya doğuma, gerisi önemli değildi. Bekliyordu artık. Ufaklığı bekliyor, bazen annesinin yanında oturuyor bazen geziyor ama hep bekliyordu. Gezinirken dikkatini iki adam çekti. bunları bir yerden tanıyorum ama nerden diye düşündü. Aklını biraz toparlayınca otobüstekiler olduğunu hatırlayabildi. Acaba babaları nasıl oldu, yetişip konuşabildiler mi diye merak etti ve yanlarına gitti. “Selamün aleyküm, arkadaşlar” “aleyküm selam.” “Biz aynı otobüsteydik, konuşmalarınıza kulak misafiri oldum. Babanız rahatsızdı. Ona yetişmeye çalışıyordunuz. Ne oldu, yetişip konuşabildiniz mi?” “Evet, yetiştik abi. Konuştuk ve helalleştik. Sonra doktor babanızı yormayın, anneniz burada zaten, siz dışarıda bekleyin dedi. Biz de çıktık bekliyoruz abi.” “Geçmiş olsun” “Çok sağ ol.” Yetişebilmelerine çok sevinmişti. Ama babalarına da üzüldü ve annesinin yanına döndü. “Anne, şu iki arkadaşla aynı otobüsteydik, babaları hasta, onlar da benim gibi aynı hastaneye yetişmeye çalışıyorlardı, yetişmişler ve konuşmuşlar çok şükür” dedi. Ve ekledi “Hepimiz burada bir hayat bekliyoruz. Ama onlar ölümü biz doğumu”. “Evet oğlum, ama napalım dünya hali. Doğum da ölüm de Allahtan.” dedi ve konu kapandı. Yine bazen oturarak bazen gezinerek beklemeye devam etti. On dakika kadar sonra kulağına iki ağlama sesi geldi. biri kendi çocuğunundu öteki ise otobüstekilerin annesinin.
Ama bir başka ses de vardı kulağına bir ses gelen. Ancak sesin ne demek istediğini anlayamıyordu. Dikkatini toplamaya çalıştı. Sesi daha net duydu. Şöyle diyordu; “Abi, kalk, son durak. Abiii uyan artık.”
Eren, gözlerini açtı ve muavini fark etti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.