23 Aralık 2005 cuma kimya dersi ve sabahın körü.
Üzerimde devamsızlık korkusuyla derse girmiş ve aşırı derecede uykusu olan bir gencin görüntüsü mevcut. Sınıfta bu duyguyla dolu birkaç insan var ve zaten sınıfta birkaç insanız.
Hocayı tebrik ediyorum. Sınıf hınca hınç doluymuş gibi anlatıyor. Bu ne bir sevdadır kardeşim. Gazların yayılmasını anlatıyor. Ve tuhaftır biz bu konuyu ortaokuldan beri görüyoruz. Duyduğum en son söz “karekök içersinde.” Gerisi yok. Yazmaya koyulmuşum.
İnsan sorumlu olmadığı şeylerden sorumlu tutulup (üstüne üstlük), bi de bu sorumluluktan üstüne düşen görevde tam verim gösterememek ne garip bir duygu. Bi de buna elinden geleni yapmak eklenince, insan daha da bi acı çekiyo notunu gördüğü ilk otuz saniye. Sonra her şey sıfırlanıyor. Her şey yeni baştan. Yeni baştan başlayan bir salıklık. Yeni baştan başlayan bir, çok çalışmalıyım duygusu. Yazarken şunu fark ettim insan baskı altında düşünemiyo (yaşayamadığı gibi) ve dolayısıyla yazamıyo.
Ve hoca hâlâ aynı iştahla anlatıyo. Sanki bunlar çok önemliymiş gibi. Sanki bi gazın yayılması bize ayakyolundan başka nerde lazım olabilir ki. (Senden sonrakiler için.)
Yavaş yavaş uykum ve aklım açılmaya başladı ve hoca hâlâ anlatıyo. Otuz senedir (belki biraz abartılmış) hâlâ anlatıyo bi kere bile “of yeter” demeden. Ve hoca beni şaşırttı. Tuhaftır ki bu ilk kez yazımı yazdığım derste oluyo. Saati sordu. Daha otuz beş dakika var yani dersin üçte birinden beş dakika fazla. Kelimeler tükenmeye başladı. Galiba yine bitti yazacaklarım. Bi sonraki kimya veya kimya gibi bir derste görüşmek üzere kalem ve kağıt dostlarım. Ve hoca yazımı okuyan arkadaşı (kendisi arkamda oturuyor yani arka sırada) görüyor ve ona önüne dön diyor. Aslında burada önüne dönmesi gereken benim. Hocanın aklı bile karışmaya başladı. Yani ders can çekişmekte. Bizim halimizi düşünün. Az kalsın kahkahayı basıyordum. Allah’tan alışığım böyle hallere kendimi frenlemem zor olmadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.