Metin Güven'le Söyleşi
-Şiirlerinizi nasıl yazıyorsunuz?
Metin Güven-Şiir bende coşkusal bir üretimdir.Şiirin oluşum evreleri içinde bir yığın beyinsel gel-gitler yaşarım.Sanki "yer yarılmış" ve içinden çıkacak olan yalnızca benim çabalarımla hayata ve güneşe katılacaktır.
Şiir,bireysel ve toplumsal bileşkelerin toplamıdır.
Şiir,yönlendirmedir.
Şiir,geri çekilmedir.
Şiir,bilgidir,kurtuluştur.
Şiir,duygudur.
Şiir,akıldır.
Böylesine geniş bir perspektif zinciri içinde meydana çıkabilen şiir,yazarını tutuklar,teslim alır.Artık şair olağan yaşamın dışına çıkmıştır.Baştan tasarladıkları ve düşündüklerinin çok ötesindedir.Şiirin eğimi onu kendisine benzetmiştir.
Şair eğer gözü kara değilse işte burada kumanda bütünüyle şiirin emrine girer ve adına "lirik" diyebileceğimiz şiir türü ortaya çıkar,ama eğer şair kişiliğinden gelen özellikler dolayısıyla ya da teknik birtakım alışkanlıklarının zorlamasıyla zaman zaman da olsa şiirin oluşum aşamalarına müdahale edebiliyorsa yarı-kurgusal belki de yarı-lirik denebilecek şiire ulaşmış olur.Bütünüyle lirik ya da bütünüyle kurgusal bir şiirden söz etmek mümkün değildir.Sözcükler seçilerek ve aralarındaki mimari yapı şairin beyninde oluşturularak şiire başlansa bile belirli bir seviye yakalamak ve imge kurma telaşı şairi duygularını kullanmaya itecektir. Şiir elbette bütünüyle duygularla da yazılamaz.
Sonuç olarak hayatın değişik momentlerini yaşayan şair,o yaşamaların etkilerini yazıyorsa ve o yazdıkları ülkede ve dünyada kabul gören bir sanatsal etkileşim yaratıyorsa orada şiirden söz edilebilir.Ben,bu düzeye ulaşmak isteyen şairlerden biriyim sadece.
-Şiir yazarken bir hedef kitle tasarlıyor musunuz?
Metin Güven-Sanatın hemen her türünde böyle bir ölçü içinde olmak sanatçıyı daha işin başında zora sokar.Bir defa sanatçının yarattığı ürünü okura ya da izleyiciye taşıma görevi sanatçı dışında insan veya kurumlara aittir.Ayrıca sanatın ulaşacağı kitleyi seçmek demek,bir katmanı,bir sınıfı,bir sosyal yapıyı da seçmeyi gerektirir.Bu da esas anlamda bir kültürel seviyeyi seçmektir.Böyle bir tercih de sanatçıyı o insanların kavrama yeteneklerine uygun düşebilecek ürünler vermeye iter. Sanatçı öğretmen değildir.Ya nedir?İnsanlığın kültürel değer ve birikimlerini yine insanlığa daha gelişkin ve daha estetik boyutlar içinde vermekle yükümlü olan insandır.
Bir büyük insan, "sanatçılar insan ruhunun mimarıdır" der.Eğer bu saptama doğruysa "insan ruhunun" en duyarlı karşılığı olan şiiri,seçmeci ve yanlış bir tutum adına birtakım mengenelere sokmak onu daha doğmadan ölüme itmekle eşanlamlıdır.
Şairsem,benim ölçüm Neruda’dır,Ritsos’tur,Paz’dır ya da Nazım’dır örneğin ve benim görevim onların bir adım önünde yürüyebilmenin en uygun yollarını arayıp bulmaktır;yeteneklerimi ve çabamı böyle bir gelenek adına yönlendirmektir. Bunun da ilk koşulu yaşama son derece geniş bir pencereden bakabilmeyi öğrenmektir.
-Soyut resim,soyut heykel,soyut şiir vb. sanat ürünleri hakkındaki görüşleriniz nelerdir?Bu tür sanat ürünlerine ilgisizlik konusunda ne düşünüyorsunuz?
Metin Güven-Sanat başlıbaşına bir soyutlama eylemidir.Bu anlamda ideolojik ve politik tavrından kimsenin şüphesi olmayan Ahmed Arif de soyut bir şairdir.Neden öyledir?Resim,heykel ya da diğer sanatlarda ürün veren insanlar resimlerine,heykellerine ya da şiirlerine ister istemez kendi düş güçlerini ve özel algı yeteneklerini katarlar.Önemli olan bu eylemlerin hangi siyasal tavır adına gerçekleşmiş olduğudur.Yani özellikle ülkemizde birçok arkadaşın sandığı gibi soyut sanatın tek başına "gerici" ya da "ilerici" olması gibi nitelendirmeler son derece yanlıştır.
Ahmed Arif örneğini sürdürelim.Ne diyor Ahmed Arif?
"Dünyalar vardır elvan, /Bir su damlasında,bir kıl ucunda, /Meyvalar vardır,meyvalar, /Ağacı ,omcası yok, /Sana vurgun,sana dost./Beride Kabil’in murdar baltası/Ve kan değirmenleri, /Kader kahpesi./Beride borazancıları o puşt ölümün, /Hazır,zilzurna keyfinden, /Hazır ırzını vermeğe/Yiğitler vuruldukça. /Timsah kısmı çünkü yavrusunu yer/Akarsu duruldukça. /Cadı, yalan hamurunu dağ-dağ yoğurur/Aman aman hey..."
Vecihi Timuroğlu’nun nitelendirmesiyle lirik bir şair olan Ahmed Arif yukarıdaki şiirde soyutlama denen tekniği sınırsız bir imge çağrışımı içinde kullanır.Benzer örnekler çoğaltılabilir.Şunun bilinmesi gerekiyor:Burjuva anlamda kullanılsalar bile soyut sanata destek veren sanatçının düş güçleri ve özel duyumsama nitelikleri de yine belirli bir toplumsal atmosferde ve belki de bir sınıf mücadelesinin aynasında oluşuyorlar.
Katı bir çarlık yanlısı olan Tolstoy yine de Rus toplumunun aynasıdır.Çünkü o yazdıklarıyla ülkesindeki çarlık karşıtı unsurlara yığınla malzeme veriyordu.
Yüz yıllık geçmişi bile olmayan soyut sanatı yok saymak ve böylesi aldanışlara insanları yöneltmek hiç de doğru bir tutum değildir.
"Gerçekçi" olmak demek kimseye her gerçeği onaylama hakkını vermez.Gerçek de izafi bir kavramdır ve insanlığın karşısında değiştirilmeyi bekler.İşte tam da bu yüzden kabul ya da reddetmeler insanı gerçekçi değil gerici bir tavır içine iter.Hayatın doğal gelişimi içinde kimi sanat akımları öne çıkar kimileri de yok ulup gider.
Önemli olan şu ya da bu tarz içinde topluma yön vermeyi iş edinen insanların yaşamsal ve kültürel olarak donanımlı olmalarıdır.
Hiçbir ilişki kendi içerisinde,ilişkinin bütün momentlerini kapsayabilecek potansiyeli taşımaz.Bu bir bakıma her ilişkinin,her gün yeni öğelerle zenginleşmesinden kaynaklanır.
Sanatsever-sanat ürünü ilişkisi de böyledir.Bir sanat eserini kavramak,hayatın bu yanını da öğrenmek isteyen insanlara,onlar için gerekli olan bilinç,davranış ve yaşama alışkanlıkları kazandırılmamışsa o insanlar ilgisizlikle suçlanamaz. Bu ilgisizliğin sorumlusu sanatçılar da değildir.Ya kimlerdir?Dünyanın çehresini değiştirmek isterken kendi yüzlerini unutanlardır belki...
-Terentius "insana özgü hiçbir şey bana yabancı değil" diyor.Toplumcu gerçekçi bir şairin de insana özgü her şeye şiirinde yer bulması,en sağlıklı üretimdir sanırım.Örneğin aşk şiirleri,erotik şiirler...Şiirde tema seçme olayına nasıl bakıyorsunuz?
Metin Güven-Hayatı birbirinden bağımsızmış gibi görünen kategorilere ayırmak burjuva bir anlayışın ürünüdür.Ve bu mantık burjuvaziye onun ideolojik ve felsefi temelini oluşturan idealizmden miras kalmıştır.Onların yanlış yönlendirmelerinin etkileriyle yıllardır insanlar sanata ve sanatçıya da yapay ayrımlar içinde baktılar ve ortaya hayati hiçbir karşılığı olmayan kavramlar ve sanatçı türleri çıktı.
"Toplumcu şair."
"Aşk şairi" gibi.
Sanki insan toplumcu olunca yalnızca ezilen sınıf ve halkların hemen herkes tarafından bilinen politik taleplerini yazmalıydı.Ya da aşık toplumdışı bir unsurdu.Yani işçiler,köylüler ve diğer sömürünün tahakkümü altında olanlar aşık olmuyordu ve cinselliğini kullanmıyordu.
Toplumcu olmanın ilk olmazsa olmaz şartı bana göre hayata topyekun bakabilmektir.Ancak böyle bir olgunluğa erişmek sanata ve sanatçıya yasaklar koymamak gibi bir olumlu tavır getirir.
Toplumcu gerçekçi şair evrensel olma iddiasındadır.Bunu yapabilmek içinse sadece insani olana değil,doğaya ve insanlığın emrine sunduğu kazançlara da sahip çıkmak zorundadır.
Elbette şiirde temalaşmaya karşıyım.Temayı seçmek okuru seçmektir.Temayı seçmek,belirli bir toplumsal katman ya da sınıfı seçmektir.Temayı seçmek,belki de seviyesizliği seçmektir.
Benim şiirim elbette ki,kendi ülkemin sorunlarını,çıkmazlarını,insanların farklı grafikler içinde oluşan ezilmişliklerini,dağınıklığını anlatacaktır.Ama benim şiirim aynı zamanda o insanların insani tutkularını,coşkularını da anlatacaktır.
Tekrarlamakta yarar görüyorum,bu şiirsel üretim,hem ulusal ve evrensel bir estetik içerecektir hem de bu üretim dünyanın bütün insanlarında yeni heyecanlar oluşturacaktır.
Bende birileri kendilerini buluyor mu?Ve bu özdeşleşmenin sanatsal bir karşılığı var mı?Toplumcu gerçekçi şair,bu iki sorunun yanıtlarını bulmak ve ona uygun ödünler vermek zorundadır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum.Bugüne kadar okuduğum en güzel aşk şiirleri Neruda,Nazım ve Ritsos’a aitti.Demek oluyor ki önce şair olmayı öğrenmek,bunun için çaba sarfetmek,acı çekmek gerekir.
-Şu anda Türkiye’de ve dünyada şiirin yeri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Metin Güven-Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler özellikle Batı toplumlarında insan ilişkilerinde bazı değişmelere neden oldu.Nispi de olsa ortaya çıkan toplumsal refah ve bireysel rekabetin körüklenmesi insanın insanla dost olmasını engelledi.Yaşamın özünde var olması gereken doğal sıcaklık hemen hemen yok oldu.Bu sosyal mekaniklik,insanın ruhsal dengelerini altüst etti.Her iki insandan birinin hasta diğerinin de psikolog olması gibi insanlığın hiçbir döneminde görülmeyen ilginç bir görüntü ortaya çıkardı.Acı belki yine vardı,ama bunun yaygınlaşma imkanı ortadan kaldırılmıştı.Oysa şiir acının legal görüntüsüdür.En kişisel sanat türü denebilecek olan şiir,toplumsal çalkantılar içinde yüreğine kor ve kül düşen insanlar varoldukça hayatiyetini ve varlığını sürdürebilir.Böylesine güzel bir acının da artık Batı toplumlarında gölgesi bile kalmadı.Peki nerede şiir var?Sınıfsal mücadelenin çok daha yoğun yaşandığı dünyanın sıcak bölgelerinde,özellikle de Akdeniz ve Güney amerika ülkelerinde atıyor artık şiirin nabzı.
Ülkemizde yazılan şiir hiç abartmadan söylüyorum,duygu ve düşünce anlamında ve imge zenginliği,bir de teknik ustalık olarak dünyanın en ileri,en nitelikli şiirlerinden biridir.
-Nazım,Ahmed Arif,Enver Gökçe,Garip ve İkinci Yeni şiiri hakkında ne düşünüyorsunuz?Şiirimizi etkileyen,şiirimizdeki yeri önemli olan başka hangi şairlerden söz edebilirsiniz?
Metin Güven-Nazım,kendisiyle bile kıyaslanmayacak kadar önemli bir insan ve şairdir.Nazım,Türkçenin yüzakıdır.Yazdığı dilin yabancı dillere çevrilme zorluğu ve şiirindeki müzik olgusuna rağmen o,hemen hemen bütün insanlığa ulaşabilmeyi başarmıştır.
Ahmed Arif ve Enver Gökçe,belki de belirli acıları birlikte yaşamanın ve benzer üretim biçimlerinden gelmenin de etkileriyle şiirlerinde yakınlıklar olan iki şairdir.Liriktirler,günceldirler,sanki özellik ve nitelikleri belli bir insan grubuna yazar gibi görünürler,ama bu onları yine de çıkmazlara itmez.
Ben Garip şiirinin son yıllarda tartışılanın aksine,Nazım şiirine alternatif anlamında,birileri tarafından ortaya çıkarıldığını,beslendiğini söyleyemem.Bu hem sosyolojik bir eksikliği ifade eder hem de o büyük ozanlara ve hatta şiirin kendisine saygısızlık olur.Bu yanlış saptamalar hayatları boyunca tek bir dize yazamayan insanların paranoya nöbetleridir.Şiir,Garip’le şapka giymiştir.Şiir, Garip’le tek tek insanlara ulaşabilmenin anahtarını yakalamıştır.İkinci Yeni ise,Garip şairinin bulduğu insanı yoğuran,kurcalayan ve sorgulayan bir şiiri geliştirmiştir.
Bugün ülkemizde şiirimizi etkileyen ve şiirimizde önemli yer tutan şairler olarak,Nazım,Ahmed Arif ve Enver Gökçe dışında,Oktay Rifat,Melih Cevdet Anday,Cemal Süreya,Hilmi Yavuz,Turgut Uyar,Ahmet Oktay,Edip Cansever,Behçet Necatigil ve İsmet Özel sayılabilir.
İsmet Özel’in geldiği ideolojik tükenme bile,onun ozanlığına ve etkileme gücüne gölge düşürmemiştir.Ama önemli olan etkilemek değil,şiiri sürekli kılabilecek dinamikleri yaratabilmektir.Kendi deyimiyle "Kuran’a ulaşan" İsmet Özel’in de artık böyle bir şansı yok.
Hayati Özen(Anadolu Ekini dergisi,Mayıs-Haziran 1992)