- 1522 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Sisli Bir Hayaldir Yaşanan
Gerçekler soğuktu ve üşüyordu kadının elleri. Saçlarına dolanırken sevda kokusu, terk edilmeyi öğreniyor mavi bulutlardan. Toprağın ve sonbaharın cesur kızı oluyor “Eylül”… Yanıp tutuşurken hüzünler, adaklar adıyor çocuksu sevinçlere… Düşlerine yanaşıyor, hazana dalaşıyor gül yaprakları. Gözlerinde bir damla yaş olurken özlem; ”Ben Eylül’üm” der genç kadın savrulan hırçın saçlarıyla zamanların ötesinde.
Bacalarından ayrılık tüten köhne bir şehirde yürümeye devam eder gamzelerindeki yorgun güllerle. En çok kendine kızar giderken, sol yanını yoklar arada bir… Koca yürekli bir adamın izini sürer yorumsuz. Taze gülfidanları eker adımlarının değdiği yere. Özlemli gözyaşlarıyla sular, dağlara taşlara vurur hasreti güne geceye yazar. Solgun anıları kanarken; adressiz son mektuplardan okur, satırlarda yanan iadesiz taahhütsüz sevdaları.
Her rüzgâr incitir biraz ve içinde saklı kalan hayatla “o” bir sonbahardır. Güne geceye yazarken özlemi, bir isyan ezgisiyle bakar nemli gözleri. Gurbetkar nazlı bir umut filizlenir düşlerde. Duyulmayan bir çığlık yankılanır yüreğin iç kıvrımlarında. Ağlayan bir sevdanın elleri duaya durur. Doğmayan bir güneş uzanmak ister güne, susar ve gider gecenin mateminde ardına bakmadan. Yorgun bir gözyaşıdır unutulmuş kirpiklerden akan, yürekte çözülmüş bir sevdanın damlalarıdır gözyaşları.
Hüzünlü bir şehrin kenar mahallesinin çıkmaz sokağında, bir sessiz filmdir terk ediş. Gönülsüz de olsa uğrar yürek. Gökleri kıskandıran, tüm Leyla’lara meydan okuyan bir avazdır duyulmayan. Meltemle dalgalanan eğreti perdenin arkasında görünen muamma bir sevdadır.
Sıradaki hüzünler bir bir dolar yüreğe. Son’a yaklaşan bir gecedir şiirler. Bir aşk can bulurken mavi masallarda, gerçekler karanlık zindanlara mahkûm edilir. Ölüme yürür koca yürekli bir adam. Bilir yolun sonunu. Genç kadın ağlayarak kapanır tozlu topraklı ayaklarına. Her kapanışında dudaklarıyla siler adam, Eylül’ün billur dereler gibi çağlayan gözyaşlarını.
Her damla avuç avuç hayat olurken
Gözlerinden usulca akar kan
Yok yok yalan değil, hayattır akan
Yıldız gibi kayan koca yürekli bir adam
Kanayan güller bırakır usulca adam, gözlerinin içi gülümseyen Eylül’ün kucağına. Bir sonbahar akşamı eğilir saçlarının arasından kadının tatlı sözlerine, yas’lı gözlerine dokunur ve kulağına fısıldar:
“Ben olmasam da sen yaz, her satırın bir nefestir bana.”
Tebessüm halindedir yanaklarındaki yaşlarıyla kadın:
“Canım yanıyor” der.
“Sen yoksan, mutluluk çok uzağımda. Ne olur, acılarını kapının dibindeki paspasın altına it ve sadece “biz”i al… İki yürek, cennetin yollarına koyulalım... Gece şahidimiz, gündüz şahidimiz… Avuç içlerinde soluklanırken hüzünlerim, sar beni öpüşlerinle… Mutluluğa uzanalım... Ufuklarda adlarımız, rüzgârın koynunda çalınan şarkımızla sonsuzluğa karışalım sevgili... Ne olur gitme, ömrümüzü birbirine katıp birlikte ölelim”
Koca yürekli adam susar, yabancı bir güz düşer aklına.
Karanlığı soyunur gece bir “an” ve o an hiç yaşanmamıştır aslında. Ayrılığın nişanıdır fondaki müzik ki “başladığı gibi biter”… Hüzün şehrindeki taş duvarlar yıkılır yüreği hasret kaplarken. Ayrılık şarkıları çalmaya başlar rüzgâr, yüreği kahredici bir hüzün kaplar. Yaşanmamış bir sevdanın üçüncü tekil şâhısı olmanın anlatılmaz derdiyle bir çığlık çizgisinde düşmeden yürümeye çalışır genç kadın.
Birlikte mutluluğun resmini yapmak istedikçe, renklerin cümlesi ayaklanır. Siyah bir matemdir çerçevelere dökülen. Yakılır resimler özlemle. Sisli bir hayaldir yaşanan, gecikmeli masum bir tebessüm uğruna serilen bir geçmişe gülüm/ser…
Rüzgâr yine hoyratça incitir, bülbül güle hasret döner altın kafese. Simsiyah bir zemheri giyinir ağıtlar yakan sevda. Elinden akıp gider mavi düşler. Göçmen bir sevdadır anlaşılamayan. Umudu kurda kuşa yem olur. Zamansız bir depremle yalnızlık sarar genç kadını… Kor ateşlerde sonsuz bir kâbus yaralarken, elleri kanar sevdanın. Cesaretini toplar suskunluğun bitimlerinde ve sevdaya yenilmişliğini kabullenir.
Her satır bir nefes ise
Acılara gülümser cümleler
Güller salınır tatlı nağmelerle
Tam yakın olurken mesafeler
Satırlarda yanar sevda alfabesi
Ayrılık tüter…
Şubat 2008
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
Kanayan güller bırakır usulca adam, gözlerinin içi gülümseyen Eylül’ün kucağına. Bir sonbahar akşamı eğilir saçlarının arasından kadının tatlı sözlerine, yas’lı gözlerine dokunur ve kulağına fısıldar:
“Ben olmasam da sen yaz, her satırın bir nefestir bana.”
Tebessüm halindedir yanaklarındaki yaşlarıyla kadın:
“Canım yanıyor” der.
“Sen yoksan, mutluluk çok uzağımda. Ne olur, acılarını kapının dibindeki paspasın altına it ve sadece “biz”i al… İki yürek, cennetin yollarına koyulalım... Gece şahidimiz, gündüz şahidimiz… Avuç içlerinde soluklanırken hüzünlerim, sar beni öpüşlerinle… Mutluluğa uzanalım... Ufuklarda adlarımız, rüzgârın koynunda çalınan şarkımızla sonsuzluğa karışalım sevgili... Ne olur gitme, ömrümüzü birbirine katıp birlikte ölelim”
imzanızı atmasanızda sizi tanırız...
tebrikler...
içim ısındı,içim acıdı,içim yandı...
saygı,sevgi ve kocaman selamlar gönderiyorum...
“Sen yoksan, mutluluk çok uzağımda. Ne olur, acılarını kapının dibindeki paspasın altına it ve sadece “biz”i al… İki yürek, cennetin yollarına koyulalım... Gece şahidimiz, gündüz şahidimiz… Avuç içlerinde soluklanırken hüzünlerim, sar beni öpüşlerinle… Mutluluğa uzanalım... Ufuklarda adlarımız, rüzgârın koynunda çalınan şarkımızla sonsuzluğa karışalım sevgili... Ne olur gitme, ömrümüzü birbirine katıp birlikte ölelim”
Koca yürekli adam susar, yabancı bir güz düşer aklına.
..........................
Bütün öykülerin satır aralarında umudun en hasını dişler yürek. Dalgalı ruhumuzun hüzün ihtilallerinde esrik bulutların gölgesi düşer üzerimize. Canından bezgin yapraklar düşer sonbaharda toprağa, dilindeki bahar türküleriyle güz üşür. Yara sargı ararken gecelerde bir düşünüşle sevda düşer gönlümüze, göz ağlar ve böylesine kutsal yaşam öykülerinde yürek şairesini alkışlar...
Tebriklerimle. Yine farklı, yine okunası bir Ayşegül Tezcan eseri...