UzAkLaRa SürGünüM...
.Yine kendimleyim bu gece, yine sessiz ve hüzünlü...
Yine kalbim aklımı çeldi de tutuşturdu elime bu kalemi. Elimdeki kalem değil aslında, hayallerimin ve fikirlerimin çıkış noktası. Evet, çıkış noktası. Nokta her şeyin mimarıdır aslında, her şeyi başlatan ve bitiren, yol gösteren... (Bu düşüncemi savunmak amacıyla artık yazılarıma nokta ile başlayacağım.)
Yine kendimleyim bu gece, yine umutsuz ve sinirli...
Her şeyi önceden bilememenin verdiği umutsuzluk ve yaşadıklarımın yaşattığı sinir...Hiç yanımdan ayrılmayan iki vefakar dost, iki kafadar yoldaş...Yine onlarlayım, yine kendi kendimle...
Bir şeyi bilememek insanı bazen umutlu yapmalı ama beni yapamıyor, asla, daha çok sinirli ve huysuz yapıyor. (Asla kelimesini lugatımdan çıkarmayı düşünüyorum bu arada. Umutsuz ve sinirli bir kişiliğin yapacağı en son şey bu olsa gerek! Ama ben kendimi tüm bu sıfatların kafalara yerleştirdiği o anlaşılmaz önyargılardan soyutluyorum. Ben kendime has biriyim sanırım, arkadaşlarımın bana söylediği şekliyle “farklı bir tür” !) Yaşadıklarımız neden sonradan da sinir edebilir bizi, hiç anlamış değilim. Yaşadık ve bitti. O zaman zaten sinir olmuşuz bir daha olmanın anlamı ne? Sanırım bu sorunun cevabını da benim gibi sinirli ve umutsuz biri cevaplayamaz. Cevaplayamadığım bu sorular da beni daha bir çekilmez kılıyor eminim ki.
Yine kendimleyim bu gece, yine kaygılı ve duygusal...
İlerisini bilememenin beni umutsuzluk kıskacına sürüklemesi haricinde kaygı değneğinde oynatması da benim bende kabullendiğim en kabul edilemez kabulleniş ! Kaygılarımdan ne zaman kurtulacağımı düşünmek bile beni ilerisini bilemediğim bir uçuruma sürüklediği için beni daha bir sinirli, daha bir umutsuz ve daha bir kaygılı yapmakta. Kaygılı, sinirli ve umutsuz olmayı kaldırabiliyorum ama duygusal olmak... İşte beni perişan eden dostum; en vefakarı, en dürüstü ve anlamlısı, ancak bunun yanında en yıkan ve bedbaht eden hain bir düşman benim için, duygusuzların ve hayatın taktığı çelmelere karşı.
Yine kendimleyim bu gece, yine kaygılı ve duygusal...Peki ne yapmalı dersen, bırakmalı her şeyi, bırakmalı ve gitmeli her şey gideceği yere kadar,her şey varmalı sonuna yolun ve bulmalı cevabını. Bu yüzden ben de yapmıyorum bir şey. Hala sessiz, hüzünlü, umutsuz, sinirli, huysuz, kaygılı ve duygusalım. Hala kendimleyim bu gece, kendi kendimle...
Yine kendimleyim bu gece, yine hayallerimle ve kendimle...
Zaman alıp götürse de çocukluğumu elimde kalan bi bunlar var: hayallerim ve kendim...
Hayal kurmak bazen unuttuğum o çocukluğuma götürüyor beni, bazen ise daha da yaşlandırıyor bu heves uğrunda, bana yaşattığı bir şey var ki her şeye değiyor: Huzur !
Bu gece hayallerimle huzurluyum; tüm kaygılara, umutsuzluklara, asabiliklere ve kendime inat, huzurlu ve mutlu...
Yine kendimleyim bu gece, uzaklara sürgünüm, çok ama çok uzaklara...
Sığmıyorum bu şehre sığamıyorum...
Cevabını bulamadığım sorular arasında,ilerlemeye çabalıyorum.
Her adımım hiçlik zirvesine doğru, aheste; ben var olma çabasında mecalsizce, sadece ve sadece kendimle...
Soruyorum sürgün ruhuma, kendime, nerede cevapları bu soruların diye...
O da cevaplıyor feri sönmüş gözleriyle, mecalsizce, kendince:
Ya uzaklara sürgünüm ya da benliğim ile varlığım arasındaki ikilemdir çözüm!