DÜĞÜN
Yorucu bir günün ardından,herkes evlerine çekilmiş yatmaya hazırlanıyordu.Evlerin
ışıkları birer birer sönmeye başladı. Ayşe hanım yorgun;yorgun olduğu kadar da heyecanlıydı. Nihayet yeğeni Yakup ta dünya evine giriyordu... Akşam, bayrak dikme cemiyeti için gelenlere yemek hazırlamış, ikram etmiş, sonra ortalığı toparlamış, bulaşıkları yıkamış bir hayli yorulmuştu. Ayşe hanım aşçıdır. Yaptığı yemekleri herkes severek yer. Onun için düğünü olanlar hep O’na gelirler, Mutlu günlerini lezzetli yemeklerle daha da güzelleştirmek için işin başında bulunmasını isterlerdi. O da kimseyi kırmaz, kimin bir hayırlı işi olsa seve seve gelirdi.
Yatmadan önce ertesi gün kendisine lazım olacak malzemelerini hazırlayıp hepsini bir heybeye koydu. Sabah erken Gedikli köyüne gidecek, kız evine kına yakmaya gelen müsafirlere yemek hazırlayacaktı.
Ayşe hanım, gece yarısına doğru ancak yatağına uzanabilmişti. Yorucu bir güne hazır olabilmek için uyuması gerekiyordu. Ne var ki heyecandan bir türlü uykusu gelmiyordu.. Kendi çocukları aklına geliyor, hayal aynasında her birini tek tek seyrediyordu. Büyük oğullarının düğünlerini hatırlıyor, doğup büyüyen torunları gözünün önüne geliyor; kızı gibi sevdiği gelinlerinin,torunlarıyla birlikte bahçe kapısından -ana- diyerek girdiklerini görüyor, koşup sarılmak istiyor;bakıyor ki yatağında... Yüzünde tatlı bir tebessüm oluşuyor. Mehmet’i aklına geliyor bu sefer. Yüzündeki tebessüm birden kayboluyor, gözleri buğulanıyor, karanlığın içinden görmek ister gibi gözlerini iyice açıyor, kalbi ince ince sızlıyor, bakışları kendine dönüyordu. -Kaç ay olmuştu görmeyeli? Biraz düşündü, on üç ay, yok yok on dört ay oldu dün dedi kendi kendine. İnşallah tez zamanda gelir onun da düğününü böyle eş ile dost ile yaparız diye geçirdi içinden Çocuklarının hepsi için dua etti Allah’ım, acılarını gösterme bizi güzel haberlerinden mahrum etme .dedi
Ayşe hanım bir hayalden bir hayale dalarken gece bitivermişti. Kınalı horoz imamdan önce uyanıp cemaati uyandırmaya başlamıştı bile. Derken sabah ezanı da başladı. Yerinden doğrulup huşu içinde ezanı dinledi. Abdest alıp namazı kıldıktan sonra mutfağa geçip kahvaltı hazırlamaya başladı. Eşi Muhammet amca da erkenden uyanmış o da namazını kılmış tesbih çekiyordu. Çatak köyünde böyle bir sonbahar sabahı yaşanmaya değerdi doğrusu. (Çatak Köyü dört derenin kesiştiği ve de dört köyün yol ayrımında bulunduğu için bu adı almıştı. Kendileri bir yıl Kızılağaç’ta bir yıl burda dururlardı.) Ağustos sıcağı yerini serin .günlere bırakmıştı. Ağaçların sararan yaprakları:-şimdi ayrılık vaktidir.Ama üzülmeyin bahar gelir yine yaşil yapraklar açar der gibiydi. Altmış yıllık ömürlerinde hep böyle olmuştu çünkü.
Onlar daha sofradan kalkmadan yeğeni geldi. -Teyze araba hazır seni bekliyoruz.dedi. Beraber evden çıktılar. Malzemeleri koyduğu heybeyi yeğeni omuzuna aldı, beraberce kendilerini kız evine götürecek minibüsün yanına vardılar. Herkes gelmişti Ayşe hanım da geldiğine göre hemen yola çıkabilirlerdi,öyle de yaptılar.
Ayşe hanım minibüse binince birden durgunlaştı. Akşamki heyecan,ı hayalleri birden siliniverdi sanki içinden. Düğüne gidiyorlardı ama hiç sevinesi gelmiyordu içinden. Kötü bir şey olacakmış gibi bir his vardı içinde. Yavaş yavaş Çatak köyünü geride bırakıp Kızılağaç köyüne doğru yaklaştılar. Oradan da Gedikli’ye devam edecekler. Tepeleri birer birer geçerek Gedikli Köyüne doğru ilerlerken Ayşe hanım uzaklara bakıyordu. Gözleri sararan yapraklara takılıyor,ara sıra düşen yaprakları gördükçe içinden bir şeyler koptu sanıyor irkilyordu.Yanındakileri hiç duymuyordu sanki.Elif hanımın ee Ayşe sıra senin oğlana geliyor.demesiyle kendine geldi.İnşallah bacım inşallah, Allah hayırlısını versin cümlemize dedi.Kısa bir yolculuktan sonra kız evine vardılar. Orada da bir telaş bir heyecan vardı... Kolaymı yeni akrabalıklar kuruluyor, iki köyün arasındaki dağlar daha kolay geçilecek geçitler gösteriyordu iki tarafa.
Kız evinde biraz dinlendikten sonra hemen işe başladılar. Kazanların yerleri ayarlandı, keçiler kesildi, fasulyeler nohutlar ıslandı büyük bir telaş içerisinde kız tarafından gelenlerin de yardımlarıyla hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyordu. Neredeyse sona yaklaşıyordu hazırlıklar.
Biraz sonra sabahleyin kendilerini getiren minibüs karşı tepeden belirdi. Her halde yolcu getirdi.diye düşündü Ayşe hanım.
Ne varki Minibüs kız evine doğru geliyordu. Oysa gelmesi beklenen herhangi biri yoktu. Minibüs evin önünde durdu. Ayşe hanım baktıki Yakup ta arabada. Damadın önceden gelmesi adetten olmadığı için Ayşe hanım Yakup’a takıldı: ne o oğlum hasrete dayanamadınmı yoksa dedi. Yakup, yok teyze yok bildiğin gibi değil dedi. Kendilerini karşılayan kayın babasının elini öptü. -Baba çok önemli bir şey konuşmamız lazım diyerek bir kaç adım yürümesini işaret etti. Belli ki herkesin duymasını istemediği bir haber getirmişti. Onlar telaşlı telaşlı bir şeyler konuşuyor, evin önündekiler de onlara bakıyordu. Biraz sonra geldiler. Yakup: teyze hemen köye dönmemiz gerekiyor. Kimse bir şey anlamamıştı. Düğünden aşçıyı alıp götürmek ne demekti.Yoksa vazmı geçtiler? Yok canım.Verilmiş alınmış, düğün başlamış... olacak şey değil,herkeste bir merak başlamıştı. Yakup’un Kayın babası : Ayşe abla siz gidin burayı merak etmeyin.dedi sadece.
Ayşe hanım, olanlara bir anlam verememişti ama her halde çok önemli bir şey varki gitmek gerekiyor diye düşündü. Hemen minibüse binip yola koyuldular. Yolda Ayşe hanım dayanamayıp: Yakup oğlum ne oldu dedi . Yakup: Ayşe teyze Mehmet abim geliyormuş dedi sadece. Ayşe hanım: vay Mehmet’im geliyormuş ha ne güzel ... çifte düğün oluyor desene Yakup! O da seni çok severdi bak teskeresini senin düğüne denk getirmiş.ne güzel... Kuzum benim aslan yüreklim. Mehmet’im! Ayşe hanım, heyecandan ne diyeceğini bilemiyordu. Müjdene ne istersin Yakup diyeceğim ama zaten en çok istediğin yarın evinde olacak sağ olasın yeğenim dedi. Artık hep Ayşe hanım konuşuyordu gördüğü rüyalardan, en son gelen mektuptan.... minibüste bulunan diğer yolcular hiç konuşmadılar. Çatak’a da gelmişleri zaten.
Ayşe hanım, eve doğru ilerlerken hiç alışık olmadığı bir hareketlilik, bir kalabalık fark etti. Ev çok kalabalık ama kimse konuşmuyor. Herkes dilini yutmuştu sanki. Kim göz göze gelse sessizce akan çeşmeler gibi göz yaşları başlıyordu akmaya...
Ertesi gün Köy meydanında bir kalbalık toplanmıştı ki daha o köy kurulalı böyle bir kalabalık görülmemiş. Görebildiğin her yer insan. Herkes Mehmet’i karşılamaya ve Yakup’un düğününe gelmişti. Biraz sonra Kalabalığın en önünde kırmızılar giymiş biri belirdi
Herkes ona bakıyordu. O kırmızılar içinde gelen, Yakup’un Al duvaklı gelini değil,Mehmet’in Albayrağa sarılmış tabutuydu!...
Hikaye Aynı ile vakidir.Adana Saimbeyli Kızılağaç Köyü Nüfusuna kayıtlı, Amcam oğlu, Okul arkadaşım Can kardeşim Şehit Mehmet ŞENER’in şehadeti... Bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.29 Kasım 1996 taihini yeniden hatırladım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.