- 1000 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
RACON
1970 li yılların sonu ve 80 lerin başında İstanbul.
Öğrenim,barınma ve geçinme ihtiyaçlarımı bir arada karşılamak üzere kaldığım muhit Beyoğlu .
Tabi şimdiki gibi değil,daha değişik,daha tehlikeli ve daha ölçüsüz..
Gece; müzik,eğlence,nara,kavga,kumar görüntüleri arasına sıkışmış ,tümüyle gayrimeşru yaşamın kıyısı..
Gündüz fakülte ,öğrenci,ders,amfi,sınav,not,boykot,forum v.s.
Gece görev,gündüz okul ikilemi arasında bocalayan , birbirine taban tabana zıt iki farklı hayat gözlemi..
Gece her tür insan ve karmaşık yaşamlar zinciri,kimine göre eğlence veya felekten bir gece çalma,kimine göre çile,çekilmez yaşam ..
O dönemin bazı koşullarının beni getirdiği bu öğrencisiz semtte,bir öğrencinin barınacağı uygun bir yer bulana dek kalmayı düşündüğüm otelde önce müşteri,birkaç ay sonra ekonomik nedenlerden dolayı resepsiyon görevlisi ve daha sonrasında idari müdürlük.Geçici kalmayı düşündüğüm bu semtte geçirdiğim koskoca 6 yıl..
Okuldan biraz erken çıkıp, gece resepsiyon görevi başlamadan birkaç saat uyku uyuma isteği,okul çıkışı arkadaş grubuyla çay içmek,sohbet etmek amaçlı kahveye,çınar altına,ev ziyaretlerine katılamayış ve bunu izah edemeyişin verdiği eziklik ..
Kısaca Beyoğlu nda ev sahibi gibi yaşayıp,gecenin gündüze,eğlencenin hüzne,açlığın savurganlığa, zenginliğin sefalete karıştığı bu dünyanın dışında kalmaya çalışarak üniversite tahsilini devam ettirme çabası ve 2 yıl fireyle mezuniyet ..
Eski günleri hatırlamak belki de gençliğe özlem duygularının gizlendiği fotoğraftır benim için Beyoğlu.
Her şeye rağmen İyi ki İstanbul ,iyi ki Beyoğlu ,iyi ki Tarlabaşı …
O dönemdeki renkli simalardan hafızama yer etmiş biri..
Adı ABDİ, lakabı arap .50 yaşlarında Hatay lı
Gururlu,hoşsohbet,ekonomik olarak sıkıntılı.Giyim tarzı eskiye dönük 60 lı yılların modasını yakından takip eder gibi
Giydiklerinin tümü gardroptan yeni çıkmış gibi,ütüsüz ve ezik olmasına rağmen temiz.
Mesela Mor renkli kadifeye benzer kalın bir kumaştan ,yakaları ince kruvaze,cepleri dıştan ve kapaklı,aynı kumaştan yelekli,pantolonun paçası ayak bileğini saran ve birkaç düğmeli ve de en ilginci aynı kumaştan yumurta topuklu,hafif sivri burunlu ayakkabı,veya koyu petrol yeşili renkten ince yakalı ceket,çok düğmeli yelek,dar kesimli pantolon,aynı kumaştan bağcıklı ayakkabı..
İstiklal caddesini bugünkü Tarlabaşı bulvarına bağlayan Balo sokağının köşesindeki Kızılay polikliniğinin birkaç dükkan ilerisinde Kardeşler Kıraathanesinin devamlı müşterisi .Parasına oyun oynanan tanıdık masaların yanında oturan ,çay kahve ikram edilen ve oyun sonunda kazananın hissettirmeden cebine bir miktar para koyduğu bu garip adama bazen ziyaretçiler gelir,ayrı masada onunla konuşur bir zarf bırakıp giderler,o andan itibaren arap Abdi nin keyfi yerine gelir,birkaç gün ortalıkta gözükmez ve sonra gene eski yaşam tarzına dönerdi.
Bulunduğumuz kahvenin sahibi Arnavut Ferit ismiyle tanınan sevilen biri.O na sordum,Abdi abinin ne iş yaptığını. ilk önce hafiften bir azarlama ;
- Beyoğlunda kimin ne iş yaptığı sorulmaz, kimin nerden ve nasıl kazandığının önemi yoktur burada .., dediğinde sorumun anlamsızlığına sıkılmıştım.Biraz geçtikten sonra,belki de gönlümü almak için kahve müdavimlerinin ne işle meşgul olduklarından bahsetti kısaca.Bazıları adam gibi gözükse de yaptıkları işin adamlıkla alakası yoktu.İfade edilmesi bile utanç verecek uğraşlar dahil,havada bulup tavada yiyenler , başkalarının mutsuzluğu üzerine kendilerine yapay cennet inşa edenler çoğunluktaydı.
Arap Abdi ye gelince ; 50 li yıllarda Hatay dan buraya gelen ,elindeki yüklü sermayesini birkaç yıl içerisinde Beyoğlu nda bitiren ,artık para buldukça kumar oynayan bu adam bir gece oyun oynadığı kulüpteki oyuncuların sıfırı tükenince , gece boyunca o zamanki Beyoğlunun ünlü Gangster Nazif,Oflu Hasan gibi kişilerin kumarhanelerini de dolaşıp ekonomik olarak bitirince,gün aydınlandığında çantalar dolusu para ile bir bankanın yolunu tutar.Bu günkü değer ile o bölgede bir işhanı alabilecek meblağdır.Paranın büyük bölümü bankaya bırakılır,son model bir kanatlı Chevrolet alınır,geri kalan para ile ermeni tüccar-terziye gidilip,raflardaki her renkten bir takım elbise ve aynı kumaştan komşu ayakkabıcıdan ayakkabı sipariş edilir. Bir kısmıyla yakın garibanlar memnun edilir,namı kısa zamanda o alemde duyulmuştur.Zaten kendi çevresince “ Aslanlar gibi kumar oynar” diye tanımlanır.Yani “ ..kaybedince kızmadan , masanın ahengini bozmadan ,kazanınca da kimseyi rencide edecek tavırlara girmeden ortamı korur,her zamanki saygıyla ayrılır oradan “ anlamına gelir.Kumarbazlar arasında ünü yayılan Arap Abdi,İstanbul dışındaki partilere de katılır.Özellikle Edirne,Adapazarı,Ankara,İzmit teki kumar partilerine katılır.Böylece yaşanan bu süreçte ,o alemde duayen kabul edilir.Gayrimeşru düzenin dişlileri arasında ,sadece geceleri faaliyet gösteren bu yaşam süresinde paralar tükenince yıllarca emek verdiği bu sistem onu kenara itmez ,oyunculuğuna ,hatırına,kibarlığına yakışır,adına AÇILIŞ denilen bir parti düzenler.( aslında kapanış demek daha doğru olur. Yani jübile düzenlenip ona oyuncu olarak veda edilir.Bu partiye katılan eski dostlar, davet eden kişinin hatırıyla orantılı miktarda oyuna katılır.Gece sonunda,mekanın kazandığı para adına parti düzenlenen kişiye verilir ancak adına parti düzenlenip veda edilen kişi bir daha o çevrede oyun oynayamaz.Çünkü jübile etmiştir, onu tanımayan başka çevrelerde oyun oynayabilse de kendini bilenler başka çevrede dahil hiçbir şekilde bu kuralı çiğnemez.) .
Çünkü aslanlar gibi ……diye tanımlıdır.
Aktif oyunculuk yaşamından ayrıldığı halde bu çevreden ayrılamaz.,bu defa değişik illerde hatırlı oyuncuların katıldığı kumar partilerine racon kesici ,yani hakem olarak davet edilir. Oyun esnasında kurallarla ilgili anlaşmazlık çıkarsa,son kararı o verir,onun kararına itiraz edilmez.Ara sıra ona gelen yabancı ziyaretçiler ,hem davetiye hem de yanında uçak veya otobüs bileti bulunan zarfı vermelerinin nedeni budur.O davete icabet eder,yaptığı görev karşılığında partinin büyüklüğü ve ağırlığıyla orantılı dünyalık elde eder.Yaşamını böylelikle idame ettirir. Giydiği kıyafetler hem tarz ,hem kumaş olarak en az 15-20 yıl önceki kumar baronluğu döneminden kalmadır.
Geçmişini çok az kişi bilir,ama herkes şahsiyetinin,gururunun farkındadır.
Bu tür yaşam koşullarından kendisi de hoşnut değildir.
O dönemin Beyoğlu yaşamına uzak özellikler taşıyanları her konuda uyarır, kendi yaşamından ibretli sahnelere vurgu yaparak nasihat ve tavsiyelerde bulunur.
İstanbul a gelişini hayatının en önemli hatası ve geçen yılları kayıp yaşam olarak kabul eder.Zira çocuk sahibi olup,vasat bir aile ortamı oluşturamamanın ezikliği içinde olduğu yakın tanıyanlarca her halinden anlaşılır.
60 ların kumar ve hayat kültüründen,80 li yıllara süzülen bir adamdır O.
Kısaca o dönemin ,o yaşamın bir bilenidir.
Yeşil çuhalı masaların emektarına bu özellikleri göz önünde tutularak davranılır…
Kendine has ve yazılı olmayan kurallara göre işleyen bu sistemde,belli zaman ve mekanları paylaşmaktan öte ortak noktaları ve birliktelikleri olmayan bir takım insanların birbirine sahiplenme duygularına ,ahde vefa düşüncelerine bakıp ,ders çıkarmamak mümkün mü?
Onur,şahsiyet,gurur gibi üstün insani vasıfların kültürle, okuryazarlıkla,üniversite mezunu veya meslek sahibi olmakla alakası yoktur.Para kazanmak uğruna her yolu mübah kabul eden ,çok zengin olup kendini zeki zanneden ,daima gücün ve güçlünün yanında olup kendini garantiye alarak insani vasıflarını kaybettiğinin farkında olmayan, ,marka giyinip kravat bağlamakla adam olunduğuna inanan,makam,kariyer uğruna saf değiştiren,yaşamıyla ters düşünceleri şiddetle savunan ve bunu da erdem kabul edecek kadar yüzsüz olanlara söylenecek çok fazla söz yok galiba...
ADAM OLMAK İÇİN ,ÖNCE İNSAN OLMAK GEREKİR.
Ecz.Abdulkadir Nur GÖRDÜK
[email protected]