ŞUBAT KIZI
ŞUBAT KIZI
Bazı hikayeler vardır insanı sürükler,kanını dondurur.Özellikle bu hikayeler kışın soğuğunda yaşlı birileri tarafından anlatılmışsa.Ve o kişi olayı sanki yaşamışçasına anlatırsa.Şimdi anlatacağımız hikaye bunlardan birine örnek.
Dışarda lapa lapa kar yağıyordu.Aylardan şubat.Sedat o gün iş dönüşü arkadaşlarının bir bara gidip kafaları çekme fikrine nedense bu kez karşı koymayı başarabilmişti.Yağan karı görünce aklına, küçükken annesinin odun sobasının üstünde pişirdiği kuzu kestane kebapları geldi.Kuruyemişçiye uğrayıp iki kilo lestane aldı.Bir kilo da kuru incir ve leblebi.Bu akşam evli olan ablaları da gelecekti.Hep beraber güzel bir hafta sonu geçireceklerinin hayalini şimdiden kuruyor,gelen geçen yüzleri kederli insanlara hal hatır sorup onları sevindirmek için mıncıklamayı bile düşledi bir an.
Sonra bu fikrinden dolayı kendi kendine güldü.Metroya binen güzel solgun yüzlü kız onun bu gülüşüne karşılık olarak farkında olmadan gülümsedi.Ne kadar da güzel kızlarla doluydu etrafı.Bazen hangisine bakacağını şaşırmıyor değildi hani.Eskiler anlatırlardı güzel bir bir kız görmek için çeşme başı beklemeler,piknik yerleri dolaşmaları.Yazlık sinemada mola aralarında şaşkın bakışmalar filan.Oysa şimdi herşey değişti.Anlatılan öyküler dahi.Eve gidince ne yapıp edip annesine yine o eski şubat öykülerini anlattırmak.O eski tadı bir kez daha yaşamak istedi Sedat.
Sedat, içeri adımını attığında ablalarını gördü karşısında.Sevinçten biribirlerine sarıldılar hasretle.Anne ise pek sık da olmasa bu üç yavrusunu bir arada görmenin mutluluğunu yaşıyordu şu an.Kocası Asım ölünce tüm sevgisini çocuklarına adamıştı Nezahat hanım.Güle oynaya yemekler yendi,çaylar içildi.
“Bak,dedi Sedat annesine.”Senin sevdiğin kestaneden aldım.Bize sobanın üstünde pişirir yedirirsin yine çocukluğumuzda olduğu gibi.”
“Sen az değilsin,dedi Nezahat hanım.”Yine beni gece yarılarına kadar lafa tutacacaksın değil mi?”
“Ah!Evet,dedi küçük abla Sebahat.”Epeydir dinlemedik senin masallarını.”
“Masal değil kızım hikaye.Kaç kez söyleyeceğiz masalla hikaye arsındaki farkı.”,diye söylendi Nebahat.
“Aman,dedi Sebahat.Yaşanmamış,gerçekle ilgisi olmayan şeye ne denir ki?”
“Benim size anlattıklarım demek ki masal geliyor?”
“Aman anne hikaye de olsa masal da olsa ayrı,güzel bir tadı var bugünkülere nazaran.”
“Koca insanlar oldunuz artık.Benim size anlatacaklarım ilginizi çekmez artık.Hem ben sizin uykunuz gelsin diye anlatırdım.Malum o dönemler televizyon yok,radyo yok.”
“Paparazzi desen hiç yok.”,diye anlamlı bir sırıtışla Sebahat’a baktı.Nebahat hafif dirsek darbesiyle küçük kardeşi Sedat’ın karın boşluğuna dokundurdu:
“Sen hiç ağzını açma kova Fenerli.”
“Oo!Siz böyle didişirseniz annem bize ne öykü anlatır ne de masal,dedi Nebahat.
“Çocuklar yorgunum.Başka zaman.”
“Olmaz.”,dedi Sedat.”Böyle lapa lapa karı ne zaman görürüm ben o zaman.”
“Çizin kestaneleri bakayım o zaman.Herhalde bu yaşlı halimle bunca kestaneyi bana yaptıracak haliniz yok ya.”
“Sen emret sultanım yeterki”,deyip annesinin pamuk yanaklarını mıncıklayıverdi Sedat.
“Ah!Yapma canımı acıttın yine.”
“Dur şu pamuk yanaklarını öpüvereyim geçer o zaman”,deyip annesinin her iki yanağını öpüverdi Sedat.
Sobanın üzerinde kızaran kestaneleri paylaştırıp önlerine koyuverdi anne.Tıpkı eski günlerde olduğu gibi.
“E!Hadi anlat anne.”,dedi Sedat.
“Hangisini?”,diye sordu anne.
“Şubat Kızı’nı”
“Bana da dedeniz anlatırdı hep çoban Musa’nın hikayesini.”
“Sonradan deliren çoban Musa değil mi anne?”,dedi Sebahat.
“Evet o kızım deli Musa.”
“Böyle yapacaksan abla hiç anlatmasın.A!”
“İyi be tamam sustuk.”
“Ben onların yalancısıyım kızım.Dedenizin de arkadaşıymış zaten Musa.Delirince de kimseyle arkadaşlığı filan da olmamış.Herneyse gelelim hikayeye.Çoban Musa erkek güzeli,güçlü kuvvetli uzun boylu bir delikanlıymış.Bütün köyün kızları ona yangınmış…”
“Peki dedem ne güne duruyormuş”,diye kıkır kıkır güldü Sebahat.”
“Anla kızım.Hikayelerde hep öyle olur zaten karizma bozulmasın diye abartılır hani.Yok boyu iki metre,omuzları kapıya sığmaz filan.Allah bilir orta boylu,sıska biridir belki.”
“Oo!Cıvıttınız yine.Maksadınızı anladım sizin.Sizinkisi hikaye dinlemek değil,hikaye edilen kişiyle dalga geçip gönül eğlendirmek.Ben ne bileyim boyunu posunu.Bana dedeniz ve nineniz böyle anlatırdı.Benim ne Musa’yı görmüşlüğüm var ne de İsa’yı.Dinleyecek misiniz?Yoksa …..”
“Tamam anne.Söz.Bir daha lafını kesen olursa bu kapıdan çıksın gitsin.”
Çoban Musa fakir,kendi halinde biriymiş.Sabah gün ağarırken sürüyü köyün dışına otlatmaya meraya götürür,akşam dömermiş.Çok da güzel kaval dinlermiş.Yine günlerden bir gün koyunları otlatırken bir ağacın gölgesinde ilersine yönelik düş kurarken eline kavalını almış başlamış çalmaya.O çalarken koyunlar bile otlanmayı durdurup onu dinlemeye başlamış bir müddet her zamanki gibi.Koyunlar bile onun kaval çalışından o gün neşeli mi yoksa kederli olduğunu anlar,öyle keskin kulak kabartıp dinlerlermiş Musa’yı.Neyse sözü uzatmayayım çocuklar.Tam oracıkta ceylan kadar güzel bir kız belirivermiş Musa’ya.Musa karşısında aniden bitiveren kızı görünce korkup ağaca iyice yaslanmış.
“Korkma.”,demiş ceylan kadar güzel olan kız.Ben komşu köydenim .O kadar güzel çalıyorsun ki kavalını.Merak edip seni dinlemeye geldim.
“Ya!,demiş Musa.”Demek komşu köydensin.Adın ne o zaman?”
“Adım Elif.”Davut’un kızı.”
“İyi sevindim.Bende Musa.”Çobanlık yaparım işte.Köyün çobanlığını.”
“Durma çal hadi.”
Musa kavalını öyle neşeli bir üfler ki.Koyunlar dahi neredeyse halay tepecek sevincinden.Kız ona hayran hayran bakıp kaval çalışını dinlemiş,sonra geç kaldım evde merak ederler diye sürüsünün yanına gitmiş.
Zamanla bu iki genç biribirine sevdalanmışlar.Öyle gün olmuş ki biribirlerini görmeden edemez olmuşlar.Kız her gelişinde Musa’dan kimseye aşkından söz etmemesini ve hiçbir kıza gönül vermemesi sözünü alır öyle oradan ayrılırmış.
Sonbahar bitmiş tam kar kış kıyamette Şubat ayı gelip çatmış.Musa da haliyle bu havada koyun filan güdecek hali yoktu.Neredeyse iki ayı geçkin Elif’i ne görüyor,ne de ondan bir haber alıyordu.Haytta tek yakını olan yaşlı annesi oğlunun bu halinden epey endişe duymaya başlar.Musa hiç kimseyne ne konuşuyor,ne de kimseye yanaşıyordu.Anası baktı olmayacak aldı Musa’yı karşısına:
“Oğlum.Söyle bana senin bir derdin var besbelli.Hadi bana anlat.”
“Yok ana.Sana öyle geliyor.”
“Korkma oğlum.Kimseye söylemem vallahi.Hem derdini anana anlatmıyacaksında kime anlatacak sın a yavrum.”
Musa o gün tüm ısrarlara rağmen hiçbirşey anlatmadı ama o günden sonra da içersine bir kuşku düştü.Elif’i bir daha görememe kuşkusu.Birgün kendi kendine karar verdi.Annesini gönderip Elif’i istetecekti ve Elif’de buna pek sevinecekti.Öyle de yaptı zaten.Derdini anlattı annesine.Annesi de sevincinden oğluna sarılıp öptü.Yalnız bu Şubat ayında komşu köye nasıl gidilir kız istenirdi.Bunu anlatmaya çalıştıysa da Musa’yı ikna edemedi bir türlü.Anne baktı çaresiz gitti katırları olan yeğeni Bayram’dan yardım diledi.Bayram Musa’yı severdi.Duruma anlayış gösterdi,iki katırı hazırladı tüfeği kuşandı önüne de kurtlardan korunmak için iki kangal köpeği katıp,Musa’nın evde kalmasının uygun görüleceğini ve ahırda üçbeş hayvana bakmasını söylediler ve düştüler yola.
Komşu köy yaya olarak iki saatlik bir yol çekerdi ama hava şartları pek uygun olmayınca dört saate kadar uzayabilirdi de.Öyle de oldu zaten.Vardıklarında hava da kararmıştı zaten.Sora sora Davut’un evini bulmuşlar Davut,akşamın bu saatinde gelen bu yabancılara bir anlam verememişti ama onları içeri buyur etti,sıcak çay ikram etti.Çaylar içilirken Musa’nın annesi ortada gezinen genç bir kadının pek de Musa’nın sevdalanacağı birine benzediği söylenemezdi diye düşündü.Davut ve yaşlı karısı dışında oda içersinde gördüğü birisi kız iki torun ve
Onların dışında otuz yaşlarında,çocukların ikide bir“Baba”,dediği genç adam ve kendilerine çay ikram eden bu kadına da ana demeleri Musa’nın annesine biraz tuhaf kaçar.Herhalde gelin olacak kız utandı çıkmadı karşımıza diye düşündü.Havadan sudan sohbet açıldı.Sonunda ana durumu açmayı uygun görmüş:
“Davut kardeş akşamın ve de bu kış kıyamette gelmemizin elbet bir sebebi var.”
“Elbette.Buyurun sizi dinliyorum.”
“Sizin Elif adında bir kızınız varmış.”
“Varsa ne olmuş?”,der Davut şaşkınlıkla.
“Gerçi biz onu henüz göremedik amma..”
“Aha!Karşınızda ya.Deminden beri önünüze çay koyup duruyor ya.”
Anne neredeyse küçük dilini yutacak olmuş.Bir çocuklara, bir de çocukların ana dediği,çalışmaktan imanı gevremiş
Bu kadına bakmış bakmış.Bayram desen öyle aptal bir vaziyette mel mel bakmaktaymış.
“Senin kız bu mu?”
“He.Demiş rahatlıkla.Ne diyecekseniz söyleyin hadi”,demiş onlara.
“Peki bu köyde senden başka Davut var mı?”
“Benim bildiğim kadar yok ama bu saatte bizim komşu Fadime doğurur da adını Davut koyarlarsa onu bilemem.”, der ve anne ile Bayram’ın dışında herkes gülüşürler.
“Peki başka kızın?”
“Yok.Tek kızım.Diğer üçü oğlan.Onlarda yanımda değil.Şehirde çalışmaktalar.”
“Allah allah!Anlaşılan biri bizim oğlanla iyi gönül eğlendirmiş.”
“Nasıl yani.Pek anlamadım.”
“Bende Musa kardeş.Benim Musa adında bir oğlum var.Çobanlık yapar Bizim Karaçalı köyünün çobanlığını.”
“E?”,der Davut.”
“E’si benim oğlanın sizin köyden sandığı,daha doğrusu kendini öyle tanıttığı bir yavuklusu olduğunu söyledi bana.Aylardır konuşup dururlarmış,biribirine de sevdallılarmış.”
“Sende bizim kız sanıp,istemek için karda kışta bunca eziyeti çekip geldin buralara.”
“Sen olsan gelmez miydin yani Davut kardeş?”
Deminden beri sessiz bir şekilde duran damat sonunda patlar:
“Duydunuz babamın dediğini.Ne uzatıp duruyorsunuz öyle.Yanlışlık olup olmaması ya da birilerinin sizin oğlunuzla eğlenmesi bizi ilgilendirmez.”
“Dur sen karışma.Bunlar bu saatten sonra bizim misafirimizdir.Yarın ola hayrola.Bu işi köyde sorup soruştururuz yolu yordamıyla.Kimmiş neyin nesiymiş öğreniveririz”
“Baba ne diyorsun sen?Köylüye derdini nasıl anlatacaksın?”
“He! Ya”, der Davut’un karısı.Kızı gören bilen oğludur.Kendi değil.O da burada değil.”
“O da doğru ya.Ama sizin bu tipide gitmenize de gönlüm razı değil.Kalın bu gece.Yarın yola çıkarsınız.”
“Olmaz”,der Musa’nın annesi.”Oğlan merak eder.Hem sizin dirliğinizi de bozmuş olduk.Damat haklı.Sonuçta kendi karısınınm adı geçmekte.Sizin de kızınız.Kusurumuzu bağışlayın.”
“Asıl siz onun kusuruna bakmayın.Cahillik işte.Belli bu işte ama bilerek ama bilmeyerek bir yanlışlık var.Zamanla o da çözülür.”
“Ben hiç sanmıyorum.”,der anne ve Davut onu kalması için ikna etmeye çalışırken biz bakalım Musa evde yalnız ne yapmakta.
O sırada yerde bilyelerle oynamakta olan çocuk elindeki bilyeleri bırakır.Hararetle:
“Şubat kızı!O’dur muhakkak dede.”
“Şubat Kız!.Bunu hiç düşünmemiştik”,der Davut.
_________________________________________________________________________________________________________________Bu arada Musa odanın içersinde gidip gelmekten yorgun düşmüş,sonunda annesinin ve dayı oğlunun orada konuk edildiğine kendini inandırarak sonunda uyumaya karar veriri ve odasına çekilip kafasını yastığa koyar.Dışarısı halen kar tipidir.
Musa’nın ne kadar uyuduğu bilinmez ama bir kadın sesinin Musa’yı uyandırdığı duyulur.Musa kalkıp bakar avluda Elif.Yüreği pır pır eder camdan bakınırken.Güpegündüz Elif’in ne işi vardı evlerinin avlusunda.Evi nasıl bulmuştu?
“Çabuk giyin aşağıya gel.”,der Elif.Musa bir çırpıda giyinip aşağı iner,gider Elif’e sarılır,koklar.
“Beni çok mu özledin”, der Elif.
“Hem nasıl.Seni….”
“Sus”,der Elif Musa’nın ağzını eliyle kapatarak.Herşeyi biliyorum.Gidecağimiz yerde anlatırsın.”
“Gidecağimiz yer mi?”
“Evet.Gideceğimiz yer.”Biraz ötede kuytu bir yer.”
“İçeri girsen hava soğuk.”
“Olmaz.Bir gören olur”,der Elif.Hadi vakit kaybetmeyelim sabah olmadan”
“Sabah mı?”Zaten sabah.Doğrusu ne zaman sabah oldu pek kavrayamadım .”,der Musa uyku mahmurluğuyla.Ötekiyse durmadan elini tutup çekiştirmektedir.Biraz ötede dediği yer gide gide bitmemektedir Musa için.Sonunda nefesi kesilir,dayanamaz onca erkek gücüne rağmen.
“Dur.Daha ne kadar gideceğiz?Neresi bu gideceğimiz yer?”,der ve biraz geri kalır,çömelir soluklanmak için.O sırada
Elif’in ters dönmüş ayakları gözüne çarpar,irkilir:
“Ayaklarına ne oldu böyle?”
Elif oralı olmaz. Musa’ya karşı tavrı değişiverir birden.Yüzü acayip bir hal alır.Saçları dikleşir,sakladığı memelerini göbeğine kadar indirir,çirkin bir hal alır:
“Annene benden neden söz ettin Musa?”
“Kimsin sen?İn misin,cin misin?”Söyle?”
Birden heryer alacakaranlığa bürünür.Rüzgarın ürkütücü sesi,kurt ve çakal ulumaları dışında hiçbirşey duyulmaz olur bu dağın başında.
“Sen hiç Şubat Kızı adını duymadın.Ya da sana şimdiye dek kimse anlatmadı anlaşılan?”
Musa’nın beyni hızla bir saat gibi çalışıverdi nedense onca korkuya rağmen.Dedeleri anlatır dururlardı nesilden nesile ama kendisi bir kez bile inanmamıştı deli saçmalıklarına.Güya her kadın kılığına girer,erkekleri kendine aşık eder,sonunda sevdiği erkeğin bir başka kadını sevmesini engellemek için onu Şubat ayında bir gece vakti gündüzmüş gibi yanıltır,alır böyle dağbaşına getirir kendini belli edermiş.Belli edince de her taraf zifiri karanlığa dönüşürmüş.Erkek de tüm bu olanlar karşısında aklımı kaybedermiş.Anlatınca da kimse de inanmazmış ona.İşte söyledikleri harfi harfine uyuyordu.Musa sapsarı kesilmiş,tüm bu olanlar karşısında donup kalmıştı.
Komşu köyde Musa’nın annesi Şubat Kızı’nın lafını duyunca telaşlandı birden:
“Eyvah benim civanım bula bula o periye mi tutuldu yoksa?Vay başıma gelenler!”
“Durun canım hemen telaşlanmayın.Hayırlısıyla bir sabah olsun bakalım.”
“Hayırlısı mı kaldı Davut kardeş.belli değil mi onun olduğu?”Senin kızın adını vererek oğlumu kendine sevdalattı ya.Artık artık oğluma başka bir kadın da haramdır bundan sonra.Tabii oğlumun başına bir şey gelmezse.”
Ertesi sabah erkenden yola çıkarlar Davut ve damadı da onlarla birlikte Karaçalı’ya varırlar yani Musa’nın köyüne.
Musa’yı evde bulamazlar.Tüm köye haber salınıp Musa’yı aramaya koyulurlar.Sonunda Musa’yı donmak üzereyken yerde yarı baygın bulur köye getirirler.Musa’nın vücudu önce karla ovulur.Sonra kendine gelince battaniyelere sarılır,pekmez içirtilir kendine gelmesi sağlanır.Ama o günden sonra da Musa’da acayip haller başlar.Kendi kendine konuşur güler ve adı deliye çıkar.
“İşte benim anlatacağım hikaye bu kadar.”,der Nezahat hanım.Hadi şimdi doğru yatağa.
“Bu sefer daha içten anlattın anne.Sanki o anı yaşadım anlattıklarınla.”,der Sedat.
“Korkudan uyuyamaz artık anne bu ya.”,der Sebahat.”Nerden anlattın?”
“Ben sen miyim?Birazdan tuvalete avlıya çıkamaz,yanında Nebahat ablamı götürürsün.
“Doğru ya.Benim tuvalete gitmem gerekiyor.Yalan da değil ya.”
“Ya anne kaçtır şu ödleklere şunu anlatma diyorum sana.Anlatıyorsun hala.Hadi düş önüme .”,der Sebahat’a.
“Ee!Ne yaparsın çocuk hala bunlar benim için.”
Sedat,sabah uyandığında satine baktı.İşe geç kalmanın telaşında kahvaltı yapmadan apar topar kendini Şubatın soğuğuna attı.Geceki gibi kar lapa lapa yağmıyordu ve kuru ayaz hakimdi şimdi.Eldivenlerini giydi,paltosunun yakasını kaldırıp kulaklarını soğuktan korumaya çalıştı.Adımlarını sıklaştırıp metroya doğru ilerledi.
Sedat metroya vardığında trene ilk adımını atar atmaz karşısında önceki gün gördüğü solgun yanaklı ,siyah saçlı kızı
Gördü.Kendine gülümsediğini farketti.Çok güzel ve çekici bir kızdı.Karşı koltuk boştu.Gitti oturdu.Bir müddet bakıştılar.
Kızın heyecandan dipdiri göğüslerinin inip kalktığını gördü.Kız da bunun farkında olacak ki utanıp camdan dışarı baktı bir müddet.
“Merhaba”,dedi Sedat cama doğru yüzünü dönmüş olan kıza.
“Pardon?”
“Biraz soğuk ama güzel bir gün bana kalırsa.”
“Hı hı!”,diyerek ilgisiz gibi davranmaya koyuldu.
Sedat,karşısındaki kızla diyalog kurmanın zor olduğu düşüncesine kapılıp yanında getirdiği kitabı okumayı tercih etti.
Cebinden çıkartıp okumya başlarken kızın bakışlarını üzerinde hissetti.
“Okuduğunuz kitabın ismine bakabilir miyim?”
“Pardon?”,dedi Sedat.Kız deminki tavrına karşılk olarak değerlendirdi ve güldü.Sonra beraber gülüştüler.
“Bakın.”
Kız kitabı eline aldı.İnceledi biraz:
“Yeteri kadar korkutucu olduğunu sanmıyorum.”
“Nasıl yani?”
“Size daha heyecanlı anlar yaşatabilirim.”
“Mesela?”
“Trenden inince beni takip edin”
Sedat,ikinci kez karşılaştığı bu kızın ne yapmaya çalıştığını mahmurluğunu atamamış bir yüz ifadesiyle çözmeye çalıştı.Bilmediği bir maceraya sürükleyebilirdi bu kız onu.
“Almıyayım kalsın.”
Gülüştüler.
“Başka zaman bu teklif yok ama?”
Sedat çok kısa ve hızlı bir karar vermekle karşı karşıyaydı şimdi.Çok ani ve zamansız bir teklif.Ya işi ne olacak?
Cep telefonunu çıkardı işyerini aradı:
“Alo Cengiz.Ustabaşına söyle acil bir işim çıktı.Yarım gün izin yapmasını söyle.Öğleden sonra işim biter…Tamam mı?”
“Evet.Ben hazırım.”,dedi kıza.”ama önce bir tanışalım.”
“Gerek yok bence.Bir günlük macera için.”
“Bak ben para pul vermem ona göre”
“Senden para pul isteyen kim?”
“iyi.Sevdim seni.”
Trenden inip kalabalığın arasına daldılar.Metrodan çıktıklarında Konak meydanındaydılar.Oradan tekrar otobüse bindiler.Otobüs İzmir dışına Bademler köyüne gidiyordu.
“Hop.Hop!Bu otobüse binmeye mecbur değiliz değiliz değil mi?”
“Maalesef binmek zorundasın.”
“Ya saçmalama ya!”Otel dururken ne işimiz var Allahın köyünde.”
Tam o anda otobüs hareket etti.Kız otobüse binerken Sdat2ı kolundan çeker.sedat,ister istemez otobüse binmel zorunda kalır.
“Göreceksin.Bizim köy çok güzeldir.”
“Ha!Senin köy.Desene.İyi de ya sizinkiler görürse?”
“Köyümüz o kadar da küçük bir yer değil canım.”
“İyi ya.Sen çekinmiyorsam ben ne dert edeceğim.”
Bir saatten fazla süren yol sonucu Bademler köyüne vardıklarında.Otobüste kendilerinin dışında kimsenin olmadığını farketi Sedat.Bu gizemli kızın ne işi vardı bu köyde?gerçekten bu köyde mi yaşıyordu böylesine güzel giyimli bir kız?Sormadan edemedi?”
“Bak.Senin bu köyde yaşayabileceğine inanmıyorum.Bana doğruyu söylemek zorundasın.Yoksa gelmem peşinden geri dönerim.”
“Öf!Anladık.ben bu köyde hemşireyim.Yani köyün sağlık ocağında.”
“Vay be!.Şimdi oldu işte.Yürü hemşire hanım.”
“Ama bak.kimseye benden söz etmeyeceksin.Sonra..”
“Yok.Yok aramızda.Olur mu öyle şey.”
Kız,Sedat’ın elini tutup onu çamların arasına doğru götürdü.Epey ilerledikten sonra ortalığı karanlık sardı bir an.Alacakaranlık.
“Hey!Neler oluyor?”
“Karanlıklar diyarına hoş geldin yabancı.”
Sedat’ın vücudunu bir ürperti sardı.Zangır zangır titremeye başladı.Kimin nesi bilmediği bir kızın arkasına takılnış,bu ıssız ormana gelmişti.Kız sırıtarak sedat’a baktı.şimdiye dek Sedat’ın göremediği iri köpek dişleri ortaya çıktı.Elini erkasına atıp kocaman memelerini öne doğru salandırdı.Ayakları ters döndü birden.saçları dağıldı,diken diken oldu.
“Ben.Şubat Kızıyım.Sana benden hiç bahsetmediler mi?”
Sedat geri geri gitti önce.Korkudan ayağı takıldı yere düştü.Şubat kızı üzerine üzerine geldi:
“Ben Şubat kızıyım.Tanı beni.Senin gibi kadın düşkünü erkekleri alır buraya getiririm sonra bir daha asla geri dönemezler buradan.”
“Hayır!Hayır!”
“Ben .Şubat kızıyım”
Hayır diyerek Sedat yatktan fırladığında ablası Sebahat’ı başucunda gördü:
“Ben Şubat kızıyım.Ben adamı yerim.”
Arkadan elinde yastıkla sebaht’ın arkasından yaklaşmakta olan Nebahat,kardeşi Sebahat’ın kafasına kafasına vururİ
“Salak.Uykusunda insan korkutulur mu öyle?Ya çocuk aklını yese?”
“Ya abla.bu Sedat çok ödlek.Nasıl sıçradı gördün mü?Akşamki masalın etkisinde hala.”
Nezahat hanımın sesi işitilir mutfaktan:
“Kızlar!Çayı demledim.Şu tepsiyi alın.Sedat’ı da uyandırın işe geç kalmasın çocuk.”
Sedat,gördüğünün bir kabus olduğunu anlar,ayağa kalkar ve mutfağa doğru giden ablası Sebahat’ın arkasından yastığı fırlatır.
BİTTİ
Metin İmer/İzmir /22-02-2008
YORUMLAR
Bence rüya motifi öykünün katlidir. Hikâyeyi gerçekten beğendim ama keşke o kâbus olmasaydı. Şubat kızıyla baş başa bıraksaydın Sedat'ı.
Nokta ve virgüllerden sonra boşluk bırakmayı da ihmal etmeseniz iyi olur.
Anlatım dilinizdeki sadelik için de kutluyorum. Karakterine gerçekçi bir konuşma kazandırmışsın...
Tebrikler...
Öykü içinde öykü fikri çok hoş olmuş.Dili akıcıydı.Yine klavye hataları vardı.Gece 1 den sonra normaldir :))
Tam oracıkta ceylan kadar güzel bir kız güzel bir kız belirivermiş ..
Burada da gereksiz tekrar var.
Öyküde tek beğenmediğim yer,okuyucu rüya olduğunu bilmeden Sedat 'ın metroda karşılaştığı kızın peşinden gitmesi,aniden otobüse çekilmesi kısmıdır.Orayı okurken saçma buldum.Rüya olduğunu öğrendiğimde sorun kalmadı ama yinede beğenmedim.Onun yerine Sedat yürüyerek işe giden ,oturduğu yer belki bir varoş ve arkasında orman ya da ağaçlık gibi bir şey olsa ,kızı yolda görse ,ya kızı takip etse kızın bakışından cesaret alıp ya da konuşup daha mantıklı bir şekilde kız o nu ikna etse daha iyi olurdu.O nu fahişe sanması fikride kötü değildi ..
onun dışında çok beğendim..