- 821 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAKSİM
-I-
Ay ışığı dalgacıkların üzerinde pırıl pırıl geziniyor;Maksim’in siyah gözlerinde yanıp sönüyordu. Omuzlarının üzerinde,yağmur damlaları parlıyor;sabun köpüğü misali belirip ortadan kayboluyordu.
Az evvel sağanak yağmurda,koşuşturan insanların arasında ağır adımlarla ilerleyen o, gri gökyüzü çekilip yıldızlar göründüğünde,kitabını alıp sahile inmişti.Gözlerini ay ışığının aydınlattığı kitabın sayfalarında gezdiriyordu:
“Tanrının varlığını ispatladın mı da inanıyorsun diyenedir;Tanrı’nın olmadığını ispatladın mı da inanmıyorsun diyenedir bu sözlerim.. “Bir an geriye çevirdi sayfaları,aynı hızla kaldığı yerden devam etti:
“Milyarlarca yıl;Yaratıcı için sadece 1 saniye olabilir miydi?. Doğduğumuzu ve öldüğümüzü ve yaşadıklarımızı ,evrenin doğuşunu, ölümünü,ve aradaki milyarlarca yılı aynı anda gören bir Tanrı düşünüyorum. Yarattığı zamanın esiri olabilir miydi? Herşey 1 saniyede olup bitecekti.(Aslında zaman da yoktur .1 saniye dediğime bakmayınız.)Tanrının kaderimizi bilmesi bundan mı kaynaklanıyordu.? Böyle bir durumda herşeyi kaderimize yüklemek ne kadar mantıklı olabilirdi.?Ben altmış yaşında öldüm.Aynı zamanda doğmuştum.“
Maksim birasını yudumlarken,bir sigara yaktı. Sigaranın dumanına bakıp değişik anlamlar çıkardı. Bir an gülümsedi. (Kendi kendine gülümsediği bu anlarda,birinin onu göreceğini ve deli olduğu kanaatine varacağını düşünür;gülümsemesi kahkahaya dönüşürdü.)
-II-
Aniden saatine baktı:”Eyvah,geciktim,geciktim.”
Kıyıya vuran dalgalar;irili ufaklı ,renkli deniz kabuklarını,kum tanelerini ıslatıyor;hafif bir rüzgar esiyor;dalgaların sesi gecenin sessizliğine karışıyordu. Maksim ayağa kalktı;denize bir şeyler fısıldadı.Uzaklarda birkaç gemi salınıyordu. Deniz feneri,yıldızlar sanki ona göz kırpıyordu.Ağacın,dalların,yaprakların hışırtısını şimdi işitmişti. Kitabı aceleyle paltosunun iç cebine tıkıştırdı. Birkaç yağmur damlası paltosundan yere düştü.Fısıldayarak:
“Geciktim mi,geciktim mi? Market çok kalabalıktı derim. Evet bu mantıklı. Zaten boş değildi ki. Birkaç kişi vardı. Kalabalıktı derim,ya da... En iyisi… Sıra vardı diyeyim,evet evet sıra vardı.Koşsam mı?Etraf ta bomboş.Bir şey demesinler,bir şey düşünmesinler?İçki de içtim.Kesin,kesin… Kötü bir şeyler."
-III-
Maksim eve vardığında soluk soluğa kalmıştı. Evin salonunda Pera ve arkadaşları hararetle bir şeyler anlatıyordu.
Miyop insanlarda olduğu gibi,gözlerini kısarak Pera’ya baktı.Maksim masum bir ifadeyle;”Efendim siparişlerinizi aldım. Biraz geciktim..”dedi .Pera ‘tamam’ anlamında Maksim’e eliyle işaret etti. Neden sonra,Maksim’in paltosuna dikkat ederek:”Maksim ?Paltonun iç cebinde bir şey mi var senin” dedi.Maksim’in yüzünde o masum ifade daha da ortaya çıktı. Gözlerinde,beklediği bu soru karşısında nasıl hareket edeceğini önceden düşünmüş bir insanın hal ve hareketleri belirginleşmişti .Maksim gözlerini kıstı yine;sanki gözleri yok olmuştu.”Efendim bir kitap” dedi.Malını satmaya çalışan seyyar satıcı edasıyla ekledi:”Tanrı Olmayabilir mi?” dedi.”İlginç bir kitap. “Pera kahkahalarla gülerken,bir yandan baş ve işaret parmağı arasında tuttuğu kadehin dışındaki buğuyu siliyordu. Kadehi kaldırarak:”Sağlığınıza dostlar.Sağlığına Maksim. Tüm insanlar sağlığınıza..Getir bakalım Maksim şu kitabı. Böyle saçma şeyleri nereden bulursun ki.”Maksim çekingen tavırla,Pera’ya kitabı uzattı.
Pera kitaptan rastgele bir bölüm açarak:
“Kötü şeylerden bıkmıştım. Tanrı’nın kötü şeyler karşısında bir şey yapmamasından da. Gerçekten bir Tanrı olmadığını düşündüm. İnsanların korkularıyla yarattığı,güçsüzlükler karşısında sığınılacak bir sığınaktı Tanrı. Fakat yine de,Tanrı şimdi yaratmaya başlasaydı,yine böyle bir evren yaratırdı.Sadece toz pembe bir hayat,sadece cennet,pembeden başka bir renk görmemiş insanlar ve sadece iyi şeyler,nasıl iyi ,nasıl pembe ve nasıl güzel,neye göre?Kıstasımız nedir?Neyi nasıl ne ile karşılaştıracağım? Sıcağı bilmeyen insan için her şey soğuk olacaktır. Sadece beyaz varsa,beyazın üzerindeki lekeleri göremem. O lekeler de beyazdır.”
Pera okumasını bitirerek arkadaşlarına baktı. Hepsi karar vermiş gibi aynı anda gülmeye başladı. “Bu saçma şeylerle kafanı meşgul ediyorsun Maksim. Tanrı’nın olmadığını peki hala biliyoruz. Olsaydı,beni çarpardı şuracıkta. İki büklüm olurdum değil mi?”
“Öyle olsaydı inanmak çok kolay olurdu. Herkes inanıverirdi.” Diye yanıtladı Maksim.
“Herkes inansın işte. İyi olmaz mıydı?”
“Buna inanmak denmezdi aslında. Kendi inandığınız şey kadar gerçek olan bir şey yoktur.”
“Ne yani arada Tanrı bile olsa kendi inandığımız kadar gerçek olamaz mı?”
“Tam anlamıyla öyle değil”
-IV-
“Bir rüya görmüştüm” dedi Maksim.
Ah efendim hiç tanımadığım,görmediğim bir kız rüyamda idi. O kadar güzeldi ki,ben ona aşık oluyordum. Kendimi kötü hissettim. Aniden rüyadan uyandım. Devam etmesini çok istedim rüyanın. Tekrar uykuya dalmışım. Bu sefer rüyamda konuşuyordum onunla. Sonra,ilginç bir şey oldu. İlk defa rüyamda,bunun bir rüya olduğunu düşünüyordum. Ona,bunun bir rüya olduğunu söyledim. Uyandığımda her şey bitecek dedim. Ağlamaya başladı. Uyandım.
Mutfağa gidip,su içtim. Çok ilginç dedim,seslice. Bu anı daha önce yaşamıştım. Bu rüyayı görmüştüm. Uyanıyordum. Uyuyordum bir süre sonra. Rüya devam ediyor ve tekrar uyanıyordum. Mutfağa su içmeye gidiyordum. Sanıyorum bu bir dejavu idi. Aklım çok karışmıştı. Gerçek ve rüyayı birbirine karıştırır gibi oldum. Hatta,sonradan su içmeye gerçekten gidip gitmediğimi düşünmüştüm. Beynim bana bir oyun mu oynamıştı?. Dejavu dediğimiz, yaşadığımız bir anın hafızaya kaydedilmesi ve hafızadan geri okunması olabilir miydi? Yani o anı yaşıyorsunuz,fakat beyin birkaç milisaniye önce yaşadığınız şeyleri hafızadan geri okuyor aynı anda. Ve bir yanılsama söz konusu. Bu anı daha önce yaşamışmıydım? Rüya ve gerçeği bile tam açıklayamıyorken,gerçek kabul ettiğimiz-sandığımız- bir hayata göre Tanrının olup olmadığı hakkındaki yorumlar gariptir aslında.
“Maksim kafam karıştı iyice,sen ne dediğinin bile farkında değilsin.” Dedi Pera
“ Kim bilir belki de bu da bir rüyadır.İyisimi sen annemin ilacını ver” diye ekledi.
Pera’nın annesi yatalak bir kadındı. Maksim kadının her şeyiyle ilgilenirdi. Mutlu olması için elinden gelen her şeyi yapacağına kendi kendine söz vermişti.
Bir süre sonra Maksim,yaşlı kadını,tekerlekli sandalye ile odaya getirdi.
“Efendim ilacını verdim. Değişiklik olsun. İzninizle.”
Kadın,oğluna gözlerini dikmiş öylece bakıyordu. Gözleri kısılmıştı. Birkaç saat boyunca öylece Pera’ya baktı. Pera bu bakıştan o kadar sıkılmıştı ki,kalkıp gidecek gibi oldu. Nihayet gözleri kapandı kadının. Uyumuyordu. Ölmüştü.
-V-
Maksim’e annemin ilacını vermesini söylediğimi hatırlıyorum. Dedi Pera
Anneniz ,boğazı sıkılarak öldürülmüş diye söylendi polis memuru.
Bu olamaz diye yanıtladı Pera. Maksim bunu yapmış olamaz.Evet dedi memur. Maksim bunu yapmış olamaz. Bu cinayeti siz işlediniz Pera. Maksim diye biri yok.Maksim sizsiniz. Bu kitabı hatırlıyor musunuz? Diye ekledi kitabı göstererek.Kendi el yazınızla,her şeyi anlatmışsınız. Akıl hastanesindeki günlerinizi,Tanrı,din,gerçeklik ve rüya hakkındaki görüşlerinizi,hatta gerçek ve rüyayı birbirinden ayırt edemediğiniz anları anlatmışsınız.Cinayeti de..Hem de en ince ayrıntısına kadar. Yatalak annenizin yaralarından bahsetmişsiniz. Acılarına,ağrılarına nasıl son vereceğinizi..Fazla dozda ilaç verişinizi..Annenizin,yapma der gibi yalvaran gözlerle size bakışını..Ağlayışınızı..Nihayet bir an önce bitmesi için onun boğazını nasıl sıktığınızı anlatmışsınız. Hatta,daha sonra pişmanlık duyup,-anneniz daha ölmeden- onu tekerlekli sandalyeye koyup salona çıkarmışsınız. Gözlerinizi kısarak onu izlemişsiniz. Miyop insanlarda olduğu gibi,değil mi Pera…Anneniz ölene dek,birkaç saat boyunca özür dileyen gözlerle onu izlemişsiniz. Gözkapakları yavaş yavaş kapanan annenizin gözlerinden,gözlerinizi nasıl kaçırdığınızı bile detaylarıyla anlatmışsınız. Nihayet anneniz öldüğünde,Maksim annemi öldürdü diye bize geldiniz.
www.volkanbay.blogcu.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.