- 519 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HALİT DAYIM
Halit dayım, annemin iki küçüğüydü, işten çıkınca bize gelirdi. Dik, cüsseli, ve heybetli vücuduna karşın saçları dökülmüştü. Tek tük kalan saç tellerini zorlanmadan sayabilirdiniz.Geldikten hemen sonra sofra kurulurdu. Aman ne sofra. Çorba, iki çeşit yemek, pilav ve ortaya bir salata. Doğrusu dayımın gelmesine en çok babam sevinirdi. Annemin sakladığı hünerlerini çıkarma akşamları olurdu bu zamanlar. Keyifle yenilirdi yemek. Eller göbeklere gider, şöyle bir-iki vurulurdu dolu mideye.Şıp…şıp… Masa kaldırılırken sigaralar yakılırdı. Yanan sobadan çıkan ekşi kömür kokusuna karışırdı duman. Genzim yanar, başım dönerdi. Çıkardım. Mutfağa annemin yanına giderdim. Çay ocağa konmuş olurdu. Bir yandan da bulaşıklar bir akşam türküsü eşliğinde yıkanırdı. Annemin taktığı başörtüsünün kenarlarından yüzüne dökülen saçları onun bana bir melek görünmesini sağlardı. Bu arada ben de boş durmanın rahatsızlığıyla odama girer, çoktan uykuya dalmış, kız kardeşimi uyandırmaktan çekinerek, yatağımın kenarında ki sehpada duran beslenme çantamı alır, mutfağa döner, onu hazırlamaya koyulurdum. Hazırlanan her şey iyice sarılmalıydı peçeteye ki dökülmesin. Bir işi insanın kendisinin yapabilmesinin duyduğu mutluluğu da annem öğretmişti bana ve ben de bu senenin başlangıcından beri beslenme çantamı kendim hazırlıyordum. Bulaşıklar bittiğinde çay hazır olurdu. Bardaklar ve altlıkları tepsiye özemle koyulurdu. Şekerlikte. Sanki annem istenmeye gelinmiş gibiydi. Hep aynı özen, itina.
-Haydi bakalım,odaya götür.
Kendisi de çaydanlığı alı gelirdi peşimden. Oda çoktan duman altı olmuştu bile. Sesi hayli açılmış televizyon bizim odaya girmemizle kısılır, çayın, çaydanlıktan bardaklara doldurulması sessizce ve iştahla izlenirdi. Sonra birbiri ardına boşalan bardaklara, sobanın üstünde iyice kızgınlaşan çaydanlıktan yenilerini doldurmak benim görevim olurdu. Elime tutuşturulan ve yanmasın diye her doldurmadan sonra pantolonumun cebine sıkıştırdığım mutfak beziyle. Sohbet eski zamanlara giderdi. Masa hala ortadadır. Babam arada kalkar, sobanın gözünden içeri kömür parçaları atardı. Dışarısı ne kadar soğuksa, içerisi o kadar yakıcı, sıcak ve bunaltıcı olurdu. Uykum gelirdi de gitmezdim. Soğuk yatağa girip, bir süre ısınmak için kendini kasmak zor gelirdi bana. Dayım anlatırdı. Babam anlatırdı. Annem iyice kısılan gözleriyle dinlermiş gibi yapardı. Gene de dalardı arada.
-Ohh… hanı gittin .
Açardı gözlerini.
-Yok be dalmışım.
Evet evet derler, yenisini yakarlardı masanın ortasında duran paketlerinde ki sigaralardan. Gece yarısına doğru girerdik yataklarımıza. Dayım oturulan odada yatardı. Bizimkilerde, odamızı yanındaki odada. Kardeşimin tatlı mırıltıları içinde, ısınarak, dalmaya çalışırdım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.