- 994 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SESSİZDİ HEP ÇIĞLIKLARIM -1-
Ortadan ayrılıp, iki taraftan örülmüş saçları dizlerine değiyordu yürüdükçe.. Karpuz kollu elbisesi kırmızıydı.... Odanın ortasında durmuş öylece bakıyordu etrafına… Korku dolmuştu, o yemyeşil çocuk gözlerine. Bilemediği bir şeyler oluyordu birkaç günden beri… Ama bu sabah daha başkaydı annesinin telaşı. Bir süredir devam eden hazırlıklar sona ermiş, içine giysiler, çamaşır, gecelik, havlu ve terlik yerleştirilen küçük valiz, kapının yanına konmuştu...
Bir şeyler oluyordu. Bütün tanıdıkları, ellerinde oyuncaklar, çikolatalarla gelip, öpmüşlerdi yanaklarından… "Orada oynarsın bunlarla "demişlerdi.. Neresiydi orası ...Hiç kimse bir şey söylemiyordu ki..
Sonunda annesi "hadi" dedi... "gidiyoruz"... Anneannesine değildi bu gidiş Belliydi. Komşu Sadiye teyzeye hiç değil. Düşündü. Çıkamadı işin içinden. Bilemedi.. Küçücük yüreği acıdı. Korkuları daha da büyüdü. Kış ortasındaymış gibi üşüdü içi. Eğilmiş bilekten bağlı ayakkabılarını giydiren annesine baktı. Dudakları kıpırdadı,soramadı.. Kelimeler çıkmadı küçücük dudaklarının arasından. Takıldı kaldı boğazına.
Sımsıkı tuttu ellerinden annesinin. Önce otobüse bindiler. Bir süredir öksürüyordu. Daha öncede doktora gitmişlerdi aynı otobüse binip. Biraz rahatladı. Ama fazla sürmedi bu rahatlık. Şimdi de iskeleye doğru gidiyorlardı.. Sonra bir vapur yanaştı. İnsanlar indiler .Kocaman insanlar. Kalabalık insanlar. Onlardan boşalan yerlere oturdular içeriye girip...
Ve ardında simsiyah bir duman bırakarak ayrıldı vapur iskeleden. Geride kaldı bildiği her yer, her şey. Bembeyaz kuşlar, kanat çırpıyorlardı etrafta, sanki canları acıyormuş gibi bağırarak …" Martılar "dedi annesi...,,Daha da ürktü. Çığlıklarını duymamak için küçücük elleri ile kapadı kulaklarını. Evdeki saka kuşları böyle bağırmıyordu hiç. Şarkı söyler gibiydi onların sesi... Bazen de ninni..Martılara" gidin "demek istedi. "gidin,dolaşmayın etrafımda" .... Bir şeyleri koparıyordu sanki martılar, lokma lokma eksiliyordu bedeni durmadan. Küçülüyordu gitgide. İyice kapandı içine.
Bir süre sonra "geldik" dedi annesi. Bembeyaz köpükler sarmıştı vapurun etrafını. Yavaşça yanaştı iskeleye. Şaşkın bakındı etrafına. Üsküdar yazısını okudu bir tabelada. Neden sonra bitti yollar, yürüyerek. Kocaman bir kapının önündeydiler şimdi. Üzerinde “Validebağ Prevantoryumu” yazan kocaman bir kapı. Bir bahçeye girdiler. Uçsuz bucaksız bir bahçe. koşuşan çocuklar vardı içinde . Gülen çocuklar, bir ağcın dibine oturmuş, içini çeke çeke ağlayan çocuklar. Annesinin arkasına saklandı, kimseler görmesin diye. Ama beyaz önlüklü, saçlarında tokayla tutturulmuş kep olan bir abla, uzandı tuttu ellerinden..."Hoş geldiniz",dedi ... Bir odaya aldı onları. Beyaz bir odaydı. Annesi çantasından bir kaç kağıt çıkardı.
Masanın başında oturan adam okudu kağıtları, imzaladı. Mührün kağıda değdiği anda çıkardığı ses yankılandı duvarlarda. Büyüdü, büyüdü, büyüdü... Sebebini hala anlamakta zorlandığı korkularına karıştı. Daha bir sıkı tuttu annesinin ellerini. Sonra bir başka oda. Bir tane daha. Bir başka kapı açıldı. Bir sürü masa gördü içerde. Her masanın etrafında çocuklar oturmuş, yemek yiyorlardı. Beyaz elbiseli abla "hadi "dedi ..."gel , sende arkadaşlarına katıl,".
Döndü baktı. Annesi" git " dedi" git, sen de yemeğini ye". Benim biraz işim var, bitirip geleceğim.". Anneler yalan söylemezdi ama yine de korkuyordu. Hem de çok korkuyordu. "Hayır, istemiyorum "diye bağırdı. "Aç değilim, beni de götür, bırakma burada".
Oysa, annesi arkasını dönüp yürümeye başlamıştı bile. Ağladı. Elinden tutmuş, onu masaya oturtmaya çalışan abla, "ağlama "dedi. "ağlama, biraz sonra gelecek annen". Önüne konan tabağın içinde bezelyeler vardı. Gözünden akan her bir damla, bezelyeler kadar oldu, karıştı tabaktakilerin içine. Birden dönmeye başladı her yer. Duvarlar yıkılıyordu üstüne. Atlı karıncaya binmiş gibiydi. Hızlandı hızlandı. Gözünü açtığında bir başka odadaydı. Beyaz elbiseli abla ve bir doktor amca vardı başında. Hava kararmıştı. "Ne oldu bana” dedi, korkarak. "annem gelmedi mi daha". "Bu gece burada kalacaksın " dediler.."Annen yarın gelecek seni görmeye".
İçine daha bir karanlık çöktü. Gitmişti annesi, onu bırakıp gitmişti işte...
Öksürmeye başladı yeniden. Doktor amca " burada kaldığın süre içinde sana ben bakacağım "dedi "Burası senin gibi öksüren çocukların kaldığı büyük bir ev. İyileşince tekrar döneceksin geriye, sakın korkma… "Sonradan hemşire olduğunu öğrendiği abla, elinden tutup, yatacağı odaya götürdü. Şimdiye kadar gördüğü odalara benzemiyordu. Bir sürü yatak vardı. Sayamadığı kadar çok. Bir tanesinin yanına geldiler. "Burası senin " dedi, hemşire abla.."Burada yatacaksın. Bir sürü arkadaşında olacak". Sonra çocuklar sardı etrafını..."Hoş geldin " dediler. Şaşkındı.Korkuyordu.Onu bırakıp giden annesine kızıyordu. Büzülüp oturdu yatağın içine sessizce .Anlamaya çalıştı. Evleri geldi gözlerinin önüne. Annesi de ağlıyor muydu acaba kendisi gibi. Ama ağlayacak olsa bırakıp gitmezdi ki… Bilmiyor muydu onsuz kalamayacağını. Onsuz korkacağını. Sessiz çığlıklarla "anne "diye haykırdı,"anne, gel, korkuyorum, tut ellerimden. "Büyük bir boşlukta yuvarlanıyordu sanki. Tutunmak istedi, tutunamadı. Annesi yoktu. Annesinin elleri yoktu. Düştü düştü...
Bir ses "iyi geceler "dedi.."hemen soyunup yatın, biraz sonra ışıkları kapatacağım". Kıpırdayamadı yerinden, sonra ışıklar söndü. O büyük kapı kapandı üstüne, yapayalnız kalakaldı...
Ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Bir el dokundu omzuna, küçücüktü. Tüy gibiydi. Hafif, fısıltı halinde bir ses "ağlama" dedi "ağlama. Ben de senin gibi korktum ilk geldiğimde"…"Sonra alıştım … Benim adım Ayşe...İstersen arkadaşın olurum, ne olur ağlama, hadi gel, beraber yatalım".
İçi ısındı bir anda. Işık gibi aydınlattı o yumuşacık ses sardı etrafını. Tuttu uzanan eli, annesinin ellerinin yerine. İki küçük yürek, sarıldılar birbirlerine sımsıkı..
***************
Bahçe kapısını mor salkımların sardığı evinin terasındaydı kadın. Sardunyalarına dokundu sevgiyle. Her sabah ekmek verdiği güvercinlerine, ”günaydın “dedi . Denize baktı dalgın dalgın. Gemiler geçiyordu uzaktan. Anılar gibi… Ayşe geldi aklına. O sıcaklığı yeniden bulmak istercesine uzanan elleri, boşlukta asılı kaldı. Aylardan Mayıstı, her yer sıcaktı ama yine üşüyordu içi. Yemyeşil gözlerinde iki damla yaş oldu özlem.
O günlerden kalmıştı korkuları, gitgide büyüyerek.. Karanlığı sevmemesi bundandı. Kapalı kapıları da .Martıları sevmemesi de bundan.. Canını acıtıyordu çığlıkları o günden bu güne. Kalabalıklar içinde yalnız yaşamıştı hep. Tutacak bir el beklemişti ömrü boyunca. Sımsıkı tutacak, hiç bırakmayacak bir el. İçinde bir yerlerde hala kırgındı annesine. Tükenmişti sevgisi. Ellerinden tutmadığı için. Hiç bir şey söylemeden , öylece bırakıp gittiği için. "Keşke" dedi "keşke" anlatsaydı bana. Anlatabilseydi. Konuşsaydı benimle. Saçlarımı mı okşasaydı... Bu denli büyümezdi o zaman korkularım. Bu denli
Ne çok ihtiyacı vardı oysa, ne çok istemişti, ne çok çağırmıştı. Ama hiç duymamıştı annesi onu ...
Çünkü sessizdi çığlıkları … Ve hep sessiz kaldı...
Kızıltoprak 05.02.2008
nursen ateş