- 1245 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanın Adı Çıkacağına…
Ciddi adamların ciddi ciddi oturduğu köy kahvehanesinin akşam faslında, gençler bir köşeye büzüşüp gitmelerini gözlerken,orta yaşlılar daha da ciddileşerek politik konuların ortalarına dalmışlardı.Bu, aynı zamanda bir sidik yarışıydı.Kim daha baskın olup ötekinin tezlerini çürütecekti.Onur meselesi oluyordu kapışmalar bazı.Gençler bile oyunu,şamatayı bırakıp izlemeye koyuluyorlardı.Orta yaşlılar daha da gaza gelerek o gece hatunun koynuna kahvehanenin havasını yutmuş bir kasıntı olarak girmenin olağanüstü bilgiçliğiyle hararetli atışmaların üzerine üzerine gidiyorlardı.Konu,kesin olarak sabah çeşme başında adamlarını çekiştiren kadınların ağzında dolaşacak,hatta bazıları erkeğinin o hışımla kendisini nasıl alaşağı ettiğini ballandıra ballandıra beden diliyle anlatacaktı diğer meraklılarına.
Ahmet emmi dinlemekten şişmişti artık.Biliyordu ne diyeceğini.Hele biraz daha beklemeliydi.Şu ‘Kara Osman’ın Musa’da ne diyeceğini deseydi de hadlerini bir güzel bildirseydi şu safların.Kelimeleri toparladı.Bir yandan da son söylenenleri not etti aklının bir yerlerine ve sık nefeslerle diyaframını şişirip yerinde kıpraştı kuru sandalyenin üzerinde…
Ayağının birini altına alıp öyle konuşacaktı.Hem keyifli,hem bilgili,hem de gür bir sesle ve de
Herkesin duyacağı tonlamayla.Kısa bir sessizlik oldu.Derler ya!Birinin kızı oldu,sessizliği…Zaten konuşmayan,yorum yapmayan bir tek Ahmet emmi kalmıştı.Hani,konular da öyle bir yola dizilmişlerdi ki tam Ahmet emminin ağzına çalınmış bal olmuşlardı.Şöyle bir yelkindi,hafifçe masaya dayanarak ayağını altına aldı ve “ıhımmm”diye bir boğaz temizleyişinin ardından tam top gibi patlatacakken boğazını…
Oturmasıyla beraber öyle bir gaz patlattı ki elinde olmadan,sanırsınız köyün un değirmeninin dizel motoru çalıştı büyük patırtıyla.Donmuştu öylece kıpırdamadan.Bakışları sadece masanın bir köşesindeki çay bardağına takılı kaldı.Gözlerinin önü karardı.Ne diyeceğini bilemedi.Yapılabilecek en büyüğünü yapmıştı ayıpların.Kısa bir anda “.ok mu vardı o kadar nohut aşına saldırmaya”diye geçirdi içinden.Ne kahkahaları,ne de kıkırdamaları duyabildi.Yığıldı.
Köy yerinin ulu orta yapılmayacak en büyüğünü yapmıştı ayıbının.Adı bile konmuştu kesin.Bu”pırt Ahmet”,”zırt Ahmet”,”bom Ahmet”,"vesaire vesaire Ahmet" demekti bu yaştan sonraki lakabı.Başını ağır ağır kaldırdı.Etrafına bakındı.Ocaktaki deli Yaşar bile kahvehaneyi terk etmişti.Yapayalnızdı soba ve sigara dumanlarının arasında.İlk işi omuzunda gezdirdiği paltosunu giymek oldu.Eeee..Efendilik sırası gelmişti.Beylik,efelik gitmişti artık.Çay parasını masaya bırakıp sokağın karanlıklarına daldı.Eve gidiyordu.Ayaklarının altından yerleri kaydırarak.Sesler gelmeye başladı çevre sokak köşelerinden ve evlerden.Kıkırdamalar evine kadar sürdü.Hanımı kendisi eve varmadan haberini almış,kapı ardında zavallı kocasını bekliyordu.Ayak seslerinden tanıyarak kapıyı açtı.Sessizce sülünden(merdiven)çıkarak üst toprak damdaki yatak odalarına geçtiler.Kız evlenip şehre göçmüştü.Küçük olan oğulları da yatılı mektepte okuyordu.Yalnız kalmışlardı karı koca.İki baş inek,birkaç tavuk,birkaç dönüm fıstıklık ve bağlarından başka işte bu toprak damları vardı onurla yaşadıkları.
“Fatma,haydin ne varsa yanımıza alacak al,dayıoğlunu sabah erkenden kaldırıp atları naylon arabaya koşup kasabaya varalım.Ordan kelli Allah kerim” dedi.Kısık ve bitik bir sesle.Fatma hiç ses çıkarmadı.Aynen kocasının dediklerini yaparak sabaha kadar hazırlık yaptılar.Daha ezan okunmadan karanlığın koynunda dayıoğluna vardı Ahmet.Kapıyı açıp girdi avluya.Köpeğin havlamasına aldırmadı.Çamur avluyu geçip damlara vardı ki,gaz lambasının ışığında dayıoğlu ve hanımı belirdiler odalardan birinin kapısında.Nefesle selamlaştılar.Ahmet atların arabaya koşulmasını ve kasabaya gideceklerini söyledi.Hiç yorum yapılmadı.Dayıoğlunun hanımı da geldi beraberlerinde.Evlerindeki zorunlu gereksinimlerini yüklediler naylon at arabasına.Yengesi eve döndü,kendileri de köyü kasabaya bağlayan taşlı ve çamurlu yolda sabahın alaca karanlığında kasabanın yolunu tuttular.Kuşluk vakti vardılar kasabanın garajına.Şehirdeki yeğene gidecektiler.Başkaca gidecek yerleri yoktu zaten.Kız çok uzak bir yerdeydi.Kamyondan bozma su gibi benzin içen otobüse sıkış tepiş yerleştiler.Hanımını koltuğa oturtup indi araçtan.Dayıoğluyla vedalaşmadan sordu kısık bir sesle;”Ne goydular lan adımı?”…Dayıoğlu;”Boş ver be hala oğlu” dediyse de,kulağına eğilip,”zomçu Ahmet” diyebildi.Vedalaştılar.Hoplaya zıplaya,çocuk ağlamaları,kaçak tütün dumanları ve kusmuk kokuları arasında şehrin yolunu tuttular.
Tam on sekiz yıl olmuştu köyden ayrılalı zomçu Ahmet.Şehirde Ahmet bey,Ahmet amca,Ahmet efendi idi adı.Köyde ise malum.Ayrıldığı köye yakın bir köye öğretmen olan oğluna gitmesi gerekti bir gün.Yollar düzelmişti biraz.Araçlar da daha hızlanmış,şarkı türkülerde çalınmaya başlamıştı radyolarda teyplerde.Köyüne komşu köye vardı.Daha oğlunu arayıp sormadan oradan geçen bir gence seslenerek yanına çağırdı.Lojmanın nerede olduğunu soracaktı.”Merhaba yavrum,bu köyden misin?”.”Evet amca.”.”Kimlerdensin bakalım?.”..”Nalbant Seyit’in oğluyum.”..Yahu nalbant Seyit ne tez evlendi de bu çağda çağası oldu diye geçirdi içinden..”Kaç yaşındasın,hangi yıl doğmuşsun oğlum?” diye sordu..Delikanlı hiç düşünmeden;”Komşu köyden zomçu Ahmet osurduktan tam iki yıl üç ay on bir gün sonra doğmuşum amca.Siz kimlerdensiniz,nerdensiniz?”diye sordu.Ahmet bey hiiiç sesini çıkarmadan,bey ve efendi olduğu yerin yoluna gerisin geriye döndü,ilk gelen araca binip şehrin yolunu tuttu.Yolda ,aklından geçen en belirgin cümle sürekli;”Vay anasına be.Miladı olmuşum len köyün!Adım batsın len!”diye diye ardına bile bakmadan terk etti ikinci kez ana yurdunu.Zaten sattırmıştı her şeyi dayı oğluna.Ne hallere gelmişti melun bir gaz kaçağının yangısından bu yana yaşamının en nadide günleri.Bir daha asla dönmedi o taraflara...
31Ocak 2008 Denizli
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.