- 582 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Islak Yastık
Sanal-çingene sabahın erken saatlerinde uyandı. Yastığının üzerinde bir ıslaklık hissetti; gece boyu salyaları akmış olmalıydı yine. Fakat buna pek aldırmadı; zira kendisini bağışlamak konusunda hiç bir konuda olmadığı kadar başarılıydı. Ayrıca uzak, doğulu bir kıtada çoktan ikindi vakti olmuştu ve sanal-çingenenin tek istediği bir an önce internete bağlanıp, oradaki arkadaşlarını günleri bitmeden önce yakalamaktı.
Banyodaki sabah rutinini mümkün olduğunca kısa tutup, bilgisayarının başına geçti. Aleti çalıştırdı ve beklerken, uyanmadan önce gördüğü rüyayı hatırlamaya çalıştı. Ama, alışılmış bir biçimde bilgisayar hızla açıldı ve gencin kayıp rüyasını hatırlamasına zaman bırakmadı.
Yeni bir gün ve yeni bir göç bu şekilde başladı..
Onun dünyanın hemen her yerinde arkadaşları vardı. Hepsiyle internette tanışmıştı. Hemde ne arkadaşlar... Kimi yazar, kimi model, biri sekiz çocuk annesi, öbürü evde kaldım evhamlısı, beriki dans meraklısı, öteki ise dans hocası... Ama hepsi, gerçek birer hayatları olan arkadaşlar; dertleri, sıkıntıları ve hayalleri olan ve bir şekilde hayatta kalmaya çalışan gerçek insanlardı.
Sanal-çingene güneşin rotasını ve hızını takip ederek kıtadan kıtaya geçti ve gün boyunca mümkün olduğunca çok arkadaşıyla temas kurdu. Bazısıyla şakalaştı, bazısıyla dertleşti ama hep azar azar. Hayatlarına girecek kadar değil, tadacak kadar. Arkadaşlarının değersiz gördüğü yada görmezden geldiği küçücük mutlulukları yakalayacak kadar. Ona çingene denmesinin tek sebebi ülkeden ülkeye yaptığı sanal ziyaretler değildi yalnız. Onun sıfatı asıl, hiç kimsenin değerli görmeyeceği artık anılardan geçinmesinden ileri geliyordu. Tıpkı artıklardan geçinmeye gocunmayan gerçek bir çingene gibi.
Genç adam ekranın karşısında dünyanın yarısından çoğunu dolaşarak akşamı etti. Bilgisayarını kapatırken yüzündeki keyifli ifadeye düşen tek gölge, mesajlarına cevap vermeyen, bizimkine olan tüm ilgilerini kaybetmiş bir kaç arkadaşıyla ilgili burukluktu. Fakat o, takma adını hakedercesine gününün bu tatsız kısmını umursamamayı başardı. Yıllardır sürdürdüğü günlük rutini, bir kaç küçük aksaklığa rağmen onun tek keyif kaynağı ve tek hayatıydı.
Günlerdir hiç toplanmamış olan dağınık yatağına uzandığında geceyarısı olmuştu. Kafası o kadar yorulmuştu ki, hemencecik uyuyakaldı.
Daha bir kaç on dakika geçmeden uyurken gülümsemeye başladı sanal-çingene. Her gece görüp her sabah unuttuğu rüyayı görmeye başlamıştı yine. Genç adamın rüyasında gerçek bir hayatı vardı. Kafasının etini yemekten zevk alan bir karısı, okullarında pek başarılı olmayan yaramaz çocukları ve az kazandıran bir işi... Gerçekte sahip olmadığı her şey.
Gün boyu monitöre bakmaktan mı yoksa mutluluktan mı bilinmez; uyuyan genç adamın yanağından bir damla yaş süzüldü. Bu, sabaha kadar yastığını ıslatacak damlaların ilkiydi.