- 1101 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Herşey Hayalden İbaret
Soğuk bir hava ve ayaz, kar bekleniyormuş, yağacakmış öyle söylediler, yani öyle istiyorlar belki de. Bilmiyorum ben dedi. Yatağından kalktı, saate baktı. Öğlen olmuştu. Hızla üstünü giydi. Bir yere mi gidecekti, gitmesi mi gerekiyordu. Tam olarak anlamış değildi.
Şu an bilinçsizliğimle uğraşıyorum dedi.
Aydınlatmaya çalışıyorum bir şeyleri.
Bana yardım edecek kimse de yok şu an yanımda, ne bir ses, ne bir hareket, her şey hayalden ibaret.
İnsan yalnız kalınca uzaklaşıyor gerçekçilikten, düş dolu bir dünyaya uzanıyorsun. Her şey hayalden ibaret dedi, kapıya doğru gitti, kapıyı açtı, bir an kapının eşiğinde durdu, bekledi. Ne yapacağını bilemiyor, neden dışarı çıktığını, ne yapmak istediğini, nereye gideceğini kestiremiyordu. Kafasında sadece dışarısı vardı. İçindeki dışarı çıkma arzusuydu bu. Dışarıda ne olursa olsun, dışarıda karar vereceğim nereye gideceğime. Apartman kapısından çıkarken yine bir kararsızlık yaşadı. Çok soğuk dedi. İnanılmaz derecede soğuk, o kadar da kalın giymeme rağmen bacaklarım üşüyor, kollarım titriyor. Ama gitmeliyim. Derin bir soluk alıp çıktı apartmandan. Sokakta, caddelerde kimseler yoktu. Öğlen olmasına rağmen sokaklar sabahın sessizliğini yaşıyordu. Hızlı adımlarla yürüyordu. Hızlı yürümek onun için daha fazla düşünmek ve daha çabuk düşünmekti. Ne kadar fazla düşünürsem o kadar iyi hissediyorum kendimi diyordu. Ama sorsanız ne düşündüğünü o an kendisi bile tarif edemez düşündüklerini. Dalgın bir şekilde yürüyordu caddeden. Tam o sırada bir adam omzunu sertçe ona vurdu. Bir an sendeledi, sarsıldı. Arkasına dönüp baktı omzuna vuran adama, adam ağır hareketlerle yürüyordu, hiç bir şeyi de umursamıyordu. Bir insanın sinirini bozmuş olmanın hazzını yaşıyordu herhalde. Hey bakar mısınız buraya, ne biçim insansın, görmüyor musun koca adamı, kazma, ulan ne balta adamlar var şu memlekette. Adam son söylenenleri duymuş gibi hızla arkasını döndü, çabuk adımlarla yanına geldi genç adamın, Pardon dedi; sizi tanıyorum galiba, bunu öyle yumuşak öyle kibar sesle söylemişti ki, genç adam pişman oldu kötü söz söylediğine. Biraz duraksadıktan sonra adamın gözlerinin içine bakıp, doğru olabilir efendim, tanıyor olabilirsiniz, dünyanın büyük olduğuna aldanmayın, insanlar insanlara benzer, bazen bütün insanlar, bütün bakışlar birbirine benzer. Adam bu sözleri duyduktan sonra genç adama biraz daha yaklaştı. Bu benzerlik değil efendim dedi, ben sizi gerçekten bir yerden tanıyorum, tanıyorum ama nerden olduğunu çıkaramıyorum. Genç adam içinden, ne Allahın cezası bir herif ya, keşke devam etseydim yoluma, iki saat lafa tutar şimdi beni sonra sesini kalınlaştırarak sizin beni tanıdığınıza ben inanmıyorum efendim. Ben sizi hayatımda ilk defa görüyorum.
Nasıl olur efendim, tanıdığımı söylüyorum size, sizse beni çıkaramıyorsunuz.
Haklısınız demiştim size, insanlar insanlara benzer, müsaade ederseniz gitmek istiyorum, işlerim varda. Bitirmem gereken işlerim var. Hiçbir işi yoktu aslında yalan söylemişti.
Adamdan ayrıldıktan sonra pişman oldu onunla konuşmadığına, aslında o kadar ihtiyacı vardı ki birileriyle konuşmaya, hep bastırmıştı bu isteğini. Öyle içine kapanmış, öyle hayaller kurmuştu ki kendi yalnızlığında artık korkunç bir hal almıştı yaşadıkları. Karşısına çıkan her şeyi bazen hayalmiş gibi görüyor, sonra gerçek olabilir ama diyordu. Omzuna vuran adam bile belki bir hayalden ibaretti. Öyle ya hayal dünyası benimkisi, her şey hayalden ibaret, kim bilebilir.
Hızlı adımlarla yürüyordu yine, hızlı adımlarla yürüyordu kaderine, yani kaderi değil de belki kederine. Hiç kimseler yoktu yine caddelerde, soğuk iyice artmış, kar serpiştirmeye başlamıştı. Küçük tanecikler yağıyordu gökyüzünden. Biraz sonra yada biraz sonra değil de akşam üstü, gece ayaz arttığında kar bir çarşaf gibi örtülecek bu şehrin üzerine. Soğuk olacak, evlerde sobalar tütecek, üzerlerinde sular kaynayacak, çaylar demlenecek, bazıları da sobalardan zehirlenip ölecek. Ne hazin son, ne kadar kötü bir ölüm. Yok canım, ölümün kötüsü iyisi var mı, ölüm işte, alıp götürüyor seni, tanrıyla buluşacaksın. Haklısın dedi içinden. Ölümün iyisi kötüsü olmaz, soba zehirlenmesinde insan ne kadar dikkat ederse etsin, yapacak bir şey yok. Geceleri bazen rüzgar çıkar, sert bir rüzgar, işte o rüzgar azraildir, bacadan girer, insan kalbine kadar sokulur, orada dondurur hayatı, başka bir aleme gidersin artık buradan. Orada nasıl öldüğün sorulmaz sana, öldün işte, iyi veya kötü, artık acıların bittiği, sonsuz bir dünyanın başladığı yerdesindir. Genç adam bu düşüncelerle yolda yürüyordu, o kadar dalmıştı ki biri seslense ona o anda duymaz, devam ederdi yoluna. Neden çıktım ben sokağa, ne yapacaktım ve ne yapıyorum, hiç bir şey, yapacak hiçbir şey yok. Bilinçsizliği aydınlatmak. Ne bir ses, ne de bir hareket, her şey hayalden ibaret. Tam o sırada telefonu çaldı. Bir, iki, üç, dört. Baktı telefona, arayan şeytandı. Efendim Osman dedi. Telefonda ki ses, hazır mısın dedi. Hazırım dedi. Kapandı telefon, bir araba geçti yanından, ilerledi, sonra geri dönüp tekrar geldi. İki üç kişi indiler arabadan, bir tanesi iri yapılı, diğeri kısa boylu, bıyıklı ve sakallılardı. Siyasiler herhalde dedi içinden. Bekledi. Üzerine doğru geldiler. Şişman olanı; birader, kimsin, nesin sen. Öyle tuhaf bir soruydu ki, kime sorulsa o soru gerilirdi o anda, ama genç adam sakin bir yapıya sahipti, sinirlenmezdi öyle kolay kolay. Yüzüne gülümser gibi bir hava vererek siz kimsiniz dedi, polis misiniz. Şişman olanı hayır dedi. Ne polis, ne Osman, ne kazım, ne siyasi, ne Hayri, biz sadece hayaliz. Hayalden ibaretiz