KİM O?
Kapıyı çaldı. İçeriden bir ses:
- Kim O ? dedi.
Evet . Ne zor bir soruydu bu böyle! Kimdi O? Kendini nasıl tanıtacaktı şimdi?
Kim olduğunu kendisi bile bilmezken . “Benim!” dese yeterli olur muydu? O zaman da “Sen kimsin?” demez miydi ? Kapının ardındaki sese içten içe kızmaya başladı. Kapıyı açsa ve kim olduğunu görse , böylelikle cevabı düşünmek zorunda bırakılmasa ne kolay olurdu?
Hiçbir şey demeden hızla oradan uzaklaştı. Cevabını bilmediği bir soruyla baş başa kalmış, tüm dikkatini kendine vermişti. Hızlı adımlarla yürüyen bir bedendi. Dışarıdan bakan gözler onun şu anda yetişmesi gereken bir yer olduğu için acele eden birisi olarak görüyor olmalıydılar. Ya da aklında çok önemli bir şeyi tasarlamakla meşgul olan düşünceli birisi. İşte..Yine aynı hatayı yapıyordu. Çevrenin kendisiyle ilgili düşüncelerini tahmin etmekle vakit geçiriyordu. Oysa onun aradığı cevap etrafındakilerde değildi ki. Kendisinin kim olduğunu bulmayacak mıydı? Bunu ondan başkası yapmayacaktı, yapmamalıydı da. Toparlandı. Verilmesi gereken bir cevabı vardı.
Kimdi O?
Yıllar öncesine gitti. Nedense şu andaki haliyle düşleyemedi kimliğini. Çocukluğunda yapmaktan zevk aldığı oyunlar geçti aklından. Evlerinin önünde kocaman bir erik ağacı vardı. Bu ağacın gövdesi çocukların kolaylıkla çıkabileceği şekilde tasarlanmıştı sanki. O da erik ağacının kendisine sunduğu bu imkanı sonuna kadar kullanıyor , ilk fırsatta tırmanabileceği son noktaya kadar çıkıyor, dalından erikleri yerken, manzaraya da bakmayı ihmal etmiyordu. Herkesten yukarıda aşağıda olan biteni izlemek çocuksu bir mutluluk veriyordu ona. Şimdinin gözleriyle geçmişe baktığında bu erik ağacının aslında kendi hayatını simgelediğini fark etti. Neden onca oyun dururken, erik ağacına tırmanma oyunu aklına takılmıştı ki? Bunun bir sebebi olmalıydı. Ürperdi. Dikkatini ağacın gövdesine verdi. En aşağılara…Gövdenin toprağa vedalaştığı noktaya.
Hayatının başlangıcına. Gövde yukarılara doğru ilerledikçe o da büyümüştü. Çocukluğun getirdiği safiyanelik azalmış, dümdüz ilerleyip büyüyeceğini sanırken, dallar çıkmıştı karşısına. Yukarılara doğru ilerlemek için bu dallara anlam vermesi gerekiyordu. Sağdakini mi seçmeliydi? Yoksa soldakini mi?Yo yo…Şu dal daha güzel görünüyordu.Evet evet bu dal daha sağlam gibiydi.Hay aksi! Kurumaya yüz tutmuş olan bu dalı bırakma zamanı gelmişti. Düşmeden hemen kendine yeni bir dal daha bulması gerekiyordu. Tamam yakalamıştı dalı. Güvendeydi artık. Yukarıya erişmek için sırada hangi dal vardı acaba? Ağacın bu kısmı çok rahat geldi ona. Belki de burada biraz mola vermeliydi. Çünkü zirveye daha çok vardı. Her dal arayışı, onu bulup yakalayışı , bırakışı hem zevkli hem de yorucuydu. Aslında keşke hep bu noktada dursa , başka dal aramak zorunda kalmasa ne iyi olurdu. Ama o zamanda oyun bozanlık etmiş olurdu. Zira oyunun kuralı zirveye ulaşmak da saklı idi. Sahi? Bu oyunu kim kurgulamıştı? Bu ağacın dallarını kim belirliyordu? Dalların seçimini yaparken sadece aklından , kalbinden, hislerinden mi yardım alıyordu? Başarısızlıkla sonuçlanan dal seçimleri de olmuyor değildi. Ama her seferinde yere düşmeden ağaçta kalmayı becerebiliyor, biraz sendelese de ilerlemesine devam ediyordu. En tepeye çıkıp oradan manzaraya bakmak muhteşem olacaktı. Daha da önemlisi zirveye çıkabilecek miydi? Hadi başardı diyelim. Peki sonra gidilecek neresi vardı?
Gülümsediğini fark etti. Büyümüştü belki ama hala o çocuk gibi ağaçta oynayıp duruyordu. O erik ağacı hayatının ta kendisiydi. Ona sunulan yaşamdı. Dallar ise önüne çıkan seçenekleriydi. “Başka çarem yoktu” dediği zamanlarını düşündükçe ne kadar yanıldığını farketti. Oysa başka çaresi vardı, başka seçenekleri de. Çünkü ağaç da ona ait olan bir dolu dal yok muydu? Seçme şansı hep vardı. Ve o da hep seçmişti. Şu ana kadar seçtirildiği yanılgısına düşmüştü hepsi bu. Hayatı , ağaç kadar gerçek, seçenekleri ,dallar kadar çoktu. Bazen kuru bir dalı seçmiş ve tökezlemişti. Bazen sağlam bir dalda dinlenmiş, başına değen olgun eriklerin tadına bakarak neşelenmişti. Ama her seferinde yoluna devam etmişti. Şu anda da olan buydu işte. Hayatı , zirveye ulaşmak için gidilen bir yoldu. Son noktaya kadar yükselip yükselemeyeceğini kestirmek güçtü belki ama ona biçilen nefes sayısı kadar ilerleyecekti.
Artık kendini daha iyi hissediyordu. Nereden gelip, nereye gittiğini anlayabiliyor, hayata geliş amacının, varoluş sebebinin neler olabileceğine dair ipuçlarını toparlayabiliyordu. Tek yapması gereken kendi ağacını bulmak ve dalları seçerek ilerleme cesaretini gösterebilmekti. Şu ana kadar seçtiği yanlış dallar onu kısa vadede üzdüyse de daha iyileri bulmaya teşvik etmek adına uzun vadede faydasını görecekti. Yaşadıkları hayatının sebebi değildi. O sebepleri yaratan kendisiydi. O zaman kontrol ondaydı. O olmadan ne ağaç vardı , ne dal, ne de erik.
Kendisini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu artık.
Kaldığı yere geri döndü. Kapıyı çalmaya hazırdı. Yine aynı ses duyuldu kapının ardından:
- Kim O ?
YORUMLAR
İnsanın kendini bulma çabası üzerine nefis bir yazı.Evet insan kendi kaderini çoğu zaman kendi belirler ama bazen...Hiç ummadığımız bir anda başımıza gelen bir kaza,bir hastalık...Tam planlarımızı kurmuşken birden çıkan bir aksilik."Hay Allah kahr.."
Bazen de hiç ummadığımız bir anda başımıza gelen bir güzellik."Tanrım ben bunu haketmek için ne yaptım?" dersiniz kendi kendinize...Yani yazı öyle bir dille yazılmışki kendi yazımı okuyormuş gibi hissettim ama katılmadığım tek bir yön var o da...Hayatımızın kontrolünün tamanen bizim elimizde olduğu.Düşünün trafikte yol alıyorsunuz.Belki de iyi bir şoförsünüz ama...Bütün kurallarada uysanız bu trafiği tümüyle kontrol ettiğiniz anlamına gelmez.Zaten hayatı dikkatle izleyenler orada var olan senaryoyu farkedip ona göre rol almanın bir yolunu bulmuşlardır.Ama bizler sadece birer oyuncuysak...Yönetmen kim? :) Teşekkürler soloyin...
İnsana verilen cüz'i iradenin farkına varmış öykünün kahramanı. Seçim yapmak da, bu seçimlerin sonuçlarına katlanmak da bizimle ilgili. İnce dal seçen tutunamıyor, kuru dal seçen pat diye düşüyor. İş doğru zamanda doğru dalı seçmekte. Ne yaşken ne de kuruyken seçim yapmamalı. Her şey yerinde ve zamanında olmalı.