EFSUNLU ODA
’’Biz emaneti göklere,yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler,korktular.Onu insan yüklendi.Doğrusu o çok zalim,çok cahildir.’’
(Azhab Suresi /72.ayet)
Kar yağdığında köyde hayat bitiyordu. Topu topu onbeş hane olan Rüzgarlı Köyü, kış uykusuna yatmıştı.Her canlı mümkün olduğunca az hareket ediyor,koyunlar ısınmak için birbirine sokuluyordu.İnekler yarı uykulu ve bezgin geviş getiriyor, sağılmak için sabırsızlanıyordu.Rüzgarlı Köyü kesif bir tezek kokusu altında kabuğuna çekilmişti.Her haneden hemen her saat başı aynı cümle sızardı çamurlu sokaklara.
’’Amma da soğuk be!’’
Hacı Bekir, iki katlı ahşap evinin merdivenlerinden inerken,her basamakta duraklıyor bir sonraki basamağa önce sağ ayağını atarak iniyordu.Köyün dini bütün,görmüş geçirmiş ve güvenilir şahsiyeti olmanın hem ağırlığı hem de haklı gururu ile yaşıyordu.56 yaşında ve hala dinçti.Evde kalmış kızı Sümeyye ve karısı Halime Hacı’nın etrafında pervane gibi dönerler,evin haremlik kısmında belli belirsiz bir yer kaplarlardı.Hacı’nın askerdeki oğlu ise evde olmasa bile her an varlığı hissedilen ikinci erkekti.Hacı her sabah askerdeki oğlunun bereli resmine gururla bakar,Sümeyye aklına geldikçe içini ekşi bir hüzün kaplardı.
Hacı, salona geçtiğinde soba yakılmış, kahvaltı bakır sininin üzerine çoktan hazırlanmıştı.Halime Hanım mutfakta birşeyler hazırlıyor,Sümeyye ise hasır yastıklı divana oturmuş camdan dışarı bakıyordu.
Hacı,kızını iyi bir hafız olarak yetiştirmek istemiş ama bu isteği kursağında kalmıştı.Sümeyye ezberlediği her duayı birkaç saat içinde unutuyor,derisini yüzsen hatırlamıyordu.Hacı bazen gizli gizli kendini suçlardı.
’’Küçükken çok kafasına vurdum ben bunun,sonradan bir tuhaf oldu bu kız’’
Namaz kılarken bile Sümeyye bazen ne yaptığını unutuyor,saatlerce seccadenin başında oturup kalıyordu.Nice sonra yanıbaşında açık duran dua kitabını görür,bir yandan duaları okur bir yandan da namazını kılardı.
Sümeyye, okulda,yolda,bahçede kimi görse,her birine ayrı tuhaflıkta hikayeler anlatırdı.Kimi hikayesinde yer yarılır içinden ejderhalar çıkar,kiminde altın meyveleri olan ağaçlar boy verir,kiminde ise prensesler ışıltılı arabalarla Rüzgarlı Köyüne gelirdi.Tüm çocuklar ağzı açık Sümeyye’yi dinler bu hikayeler hiç bitmesin isterlerdi.Ama Hacı Bekir Sümeyye’nin hikayelerinden nefret ederdi.
Ne zaman bu hikayelerden birini anlatırken onu yakalasa hep okuduğu o kara kaplı kalın kitabı kafasına indirirdi.Sümeyye ilk zamanlar canı çok yandığından sonraları ise hırsından ağladı.Ama hiçbir zaman hikaye anlatmaktan vazgeçmedi.Hikayelerden aldığı tat acının çok ötesindeydi.
’’Yine kimbilir ne düşünüyor gudubet dalmış gitmiş!’’
Hacı,yüksek sesle besmele çekerek sofraya bağdaş kurdu.Babasının sesiyle irkilen Sümeyye hemen toparlanıp ayağa kalktı.Babası yine onu suçüstü yakalamıştı.Yanakları kızardı.Ama Hacı’’tövbe tövbe’’ diyerek onu bu seferlik affetti.Ana-kız Hacı’nın göz işaretiyle sofraya iliştiler.Hacı, peynir zeytin ve köy ekmeğiyle karnını doyururken diğerleri yiyormuş gibi yaptılar.
Hacı Bekir her yemekte yaptığı gibi, karnı doyduğunda kuvvetlice geğirdi.Sümeyye bu anlarda babasından nefret eder onu hikayelerindeki bir canavara yem ederdi.Hacı sofradan kalktı.Paltosunu giydi. Ponponlu yeşil takkesini takarak kahvenin yolunu tuttu.Artık Sümeyye özgürdü hemen odasına koştu.Burası Sümeyye’ye göre efsunlu bir odaydı.Anlattığı türlü hikaye hep bu odadan doğuyordu.Sümeyye duvardaki kırık aynaya baktı.Yemenisini çıkardı.Dişleri dökülmüş yeşil tarağıyla seyrek saçlarını taradı.Dudaklarını var gücüyle ısırdı.Aynadaki kumral uzun saçlı, kırmızı dudaklı kızın güzel olduğuna inanarak aynadan uzaklaştı.Sıska ve narin elleri,tombul ayaklarıyla pişmeye hazır bir kurabiye gibiydi.
Rüzgarlı köyüne akşam çökmeye başlamıştı.Tavuklar tünekte uygun bir yer bulma telaşındayken, insanlar evlerinin çamurlu yollarında bir dizi karınca gibiydiler.Hacı eve geldiğinde Sümeyye garip bir rahatsızlık kıskacına düştü.Hacı Bekir salona geçip sobanın yanına bağdaş kurdu.Oltu taşından tespiğini çekiyor parmakları imameyi her buluşunda seyrek sakallarını avuçlayarak tövbe ediyordu.Ah şu sakalları gür olsaydı nasıl güzel avuçlanırdı.Halime ve Sümeyye ise mutfakta akşam yemeğini hazırlıyorlardı
Sokak kapısın demir tokmağı vuruluyordu.Bir an mutfaktaki tıkırtılar ve Hacı’nın duaları kesildi.Evdeki herkes sese kulak kesildi.Kapı tekrar vurulunca Hacı merak ve rahatsızlıkla kapıya yöneldi.
-Kimdir o?
Kapının dışından Kör Şakir’in cıvıltılı sesi sesi duyuldu.
-Aç hele Hacı Emmi,diyeceklerim var sana.
Hacı ikircikli halde kapıyı açtı.Ayaz bir tokat gibi indi yüzüne.Kör Şakir yanında bir kızla kapının önündeydi.
-Selamın aleyküm,destur var mı emmi?
-Aleyküm selam,tabi ne demek buyrun buyrun.
Kör Şakir yanındaki tombul kızı dürterek içeri soktu.Sümeyye kapıdaki konuşmalardan misafir geldiğini anladı içi pır pır etti.Misafirler salona geçtiler.Hacı ve Kör Şakir divana oturdular Tombul kız eşiğin hemen dibinde mahcup bir eda ile bekliyordu.
-Valla Hacım akşamın dar vakti hanene geldik kusura kalmayasın.Amma velakin ben de naçar kaldım.Bu müşkülatı ancak sen çözersin dedim.Aldım Kadriye’yi geldim.
-İyi yaptınız,iyi yaptınız.
Hacı bir yandan Kör Şakir’i dinliyor bir yandan da Kadriye’yi süzüyordu.’’Ne güzel kız Kadir Mevlam övmüş de yaratmış maşallah’’dedi içinden.
-Hacım,bu gördüğün sabi benim uzaktan akrabam olur.Malum,benim avrat yüklü.Ha doğurdu ha doğuracak.Kadriye bizim avrada yardım etsin diye köyden çağırdık.Sağolsun, çıktı geldi bu boranda.Amma illa aksilik olacak ya..Aşağı Çukurca’dan hanımın teyzesi de çıkıp gelmesin mi?Hemi de 3 bebesi ve yalıkazığı eriyle birlikte.2 bebe de bende var,var sen hesap et hanedeki adamları.. Sorma Hacım benim hane zaten 2 göz.Artık komşulara saldım misafirleri.Ama ille bu sabi.Sonra aklıma Sümeyye geldi.Dedim bunlar akran,Hacım dini bütün, ehil bir kişi.Böyleyken böyle oldu kalktık geldik.Müsaden olursa Kadriye yarenlik etsin bu gece size.
Hacı Kadriye’nin ismi her geçtiğinde arsız bir şehvetin kırbacını yiyordu.Bu nasıl bir güzellik nasıl bir endamdı böyle..
-Tabi tabi ne demek kalsın elbet.Sümeyye de sıkılıyordu zaten.
Kör Şakir bir atmaca gibi yapıştı Hacı’nın kıllı ellerine.
-Allah senden razı olsun Hacım,Allah ne muradın varsa gani gani versin.
Kadriye sobanın sıcağından kızarmış yanaklarıyla eşikte duruyorduElindeki yeşil naylon çantayı sıktıkça sıkıyordu.Şakir odadan çıkmadan öce Kadriye’yi sıkıladı.
-Bana bak kız,gözün yerden kalkmasın valla kırarım kemiklerini.
Kadriye uzun kirpiklerinin gizlediği yeşil gözlerini yerden kaldırmadan elindeki yeşil naylon çantasını sıkıyordu.Göğsü sık sık inip kalkıyor cendereye sıkışmış gibi eziliyordu.Kör Şakir helallik alarak gitti.Hacı’nın kalbi göğsünü delecek gibiydi.
‘’Kadriye,hurilerin hurisi’’
Bu arada Sümeyye tüm konuşulanları dinlemişti.Babası Şakir’i yolcu ederken hemen salona dalarak Kadriye’ye sarıldı.
-Hoş geldin bacım,ne iyi ettin.Ay canım bacım.
-Hoşbuldum,sağol.
Hacı salona dönünce o korkunç haza esir oldu.
-Sümeyye, senin odanın yanındaki odaya götür Kadriye’yi.
İki kız kıkırdaşarak salondan çıktılar.Bu arada Halime bakır siniyle içeri girdi.Sofraya fazladan bir tabak daha eklemişti.O da kızların peşinden giderek Kadriye’ye hoş geldin dedi.
Tarhananın üzerindeki erimiş tereyağı dayanılmaz kokuyordu.Hep birlikte sofranın etrafını çevirdiler.Sümeyye de Hacı’da seviçten uçuyordu.Biri arkadaş bulduğundan diğeri bambaşka bir sebepten.
Kadriye bembeyaz elleri,pespembe avuç içleriyle kavramıştı tahta kaşığı.Kuş gibi içiyordu tarhanayı.Hacı siniden kaldırdı bakışlarını.Kadriyenin dudakları patlamış bir gonca,yanakları şerbetle yıkanmış.Hele kokusu..Misk-ü amber olsa böyle kokmaz.Hacı’nın kasıklarında belli belirsiz bir karıncalanma dolaştı.Tarhana bitince kızlar bir çırpıda sofrayı toplayıp Sümeyye’nin odasına geçtiler.Halime üst kattaki yatak odasına çıkarken Hacı kalın ve kara kaplı kitabını açtı.Kendini arındırmak için okuyordu.Kızların odadan yayılan gülüşmelerini her duyduğunda ucu çatal bir kazık içine saplanıyordu.
-Sana hikaye anlatayım mı?
-Anlat elbet..
-Bir vakit köyün birinde topal bir karakoyun varmış.Allah bu koyuna insan gibi konuşmayı nasip etmiş.Karakoyun kim ne günah işlerse o kişinin yanına gider,onunla konuşur ve tövbeye çağırırmış.Derken insanlar rahatsız olmaya başlamışlar bu mübarek hayvandan.İçlerinden yiğit bir kişiye karakoyunu öldürme görevi vermişler.Yiğit kişi kalbinin tüm iyilik kapılarını kapatmış,bıçağını bilemiş.Bir tenhada karakoyunu kıstırmış bıçağı tam boğazına vuracakken gökyüzü tam yedi kat açılmış.Cümle peygamberler suretini göstermiş gökyüzünden.
-Kız Sümeyye uydurma! Peygamberler suretini göstermez.
-Hikaye değil mi bu?Gösterir gösterir.Benim efsunlu odam her gece başka bir hikaye doğurur.
-Ne efsunu kız?
-Bu oda varya aha bu kireç kaplı oda el ayak çekilince bu oda türlü hikayeler anlatır bana.Diyar diyar gezdirir beni sabaha kadar.
Kadriye’nin inanmaz bakışlarını yakalayan Sümeyye:
-İnanma sen inanma.Yalana ne borcum var Allah biliyor.Bu oda efsunlu.
Kara kaplı kitabı kapatan Hacı,kızların odasının önünden geçerek üst kata çıkmaya başladı Yatak odasına geldi, içeri girdi.Halime çoktan derin bir uykuya dalmıştı.
Hacı bir pisliğe bakar gibi bakıyordu uyuyan karısına.’’Şuna bak bir çuval küspeye benziyor’’diye geçirdi içinden.Halime’nin yüzüne yaklaştı.Halime yavaşça soluk alıp veriyor, aralık dudaklarından yastığa salyası sızıyordu.Hacı yatak entarisini giyerek Halime’nin yanına sokuldu.Bildiği tüm duaları okudu.Gözleri tavanda çakılı duran bir kancaya sabitlendi.Kadriye’yi düşünüyor içine ılık ılık akan şehvete boyun eğiyordu.
-İyi kız.Hala inanma sen.Gel bu gece odaları değişelim.Gör bakalım benim o da efsunlu mu değil mi?
-Olur değişelim.Zaten gözümden uyku akıyor.Hadi yatalım artık.
Sümeyye yatağının altındaki naylon sepetten pazen geceliğini aldı ve Sümeyye’nin odasına geçti.Kadriye soyundu çiçekli geceliğini giyerek efsunlu odada derin bir uykuya daldı.
Uyuyamıyordu Hacı.Aklına cennetin nimetlerini getiriyor kara kaplı kitapta yazan zebanilerle kendini korkutuyordu.Yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor her dakika içindeki arzu daha bir katmerleniyordu.Kalktı.Merdivenlerin başında ayakta dururken alev alev yanıyordu.
‘’Kadriye,mis kokulu, beyaz elli, dolgun göğüslü..Hurilerin hurisi’’
Merdivenleri çabucak indi.Şeytanın gölgesi peşinde Kadriye’nin odasına yavaşça süzüldü.Kız derin bir uykudaydı.Hacı karanlığın içinde 90 kiloluk dev bir külçeydi.Hızla atıldı kızın üzerine.Kız debelenip bağırmaya çalışsa da, Hacı bir eliyle kızın ağzını kapatıyor diğer eliyle giysilerini parçalıyordu.Kız titriyor bağırmak istiyor o karşı koydukça Hacı daha beter bir azgınlığa yuvarlanıyordu.Bir heyecan dalgasında gidip geldi Hacı’nın bedeni.Karanlığın içindeki dev külçe rahatlamış bir halde odayı terk etti.
Hacı odadan çıkar çıkmaz banyoya giderek boy abdesti aldı.Karısın yanına çıktı.Derin bir uykuya dalmadan önce ‘’Sabah her şeyin üzeri örtülür’’ dedi.
Halime kahvaltıyı hazırlamış sobayı yakmıştı.Hacı sağ ayağını atarak salona girdi.Dün geceyi düşündükçe damağında pas tadı oluşuyordu.Kadriye ekmekleri getirip sininin üzerine koydu.Hacı gözucuyla baktı Kadriye’ye.
‘’Bak hiç belli ediyor mu ….pu!Hoşuna bile gitti belki’’
Sümeyye ortalıkta görünmüyordu.Halime Sümeyye’nin odasına girince şaşırdı.Divanın üzerinde Kadiriye’nin yeşil naylon çantasını gördü.
-Kız Kadriye,Sümeyye nerde?
-Yandaki odaya bakıversene Halime teyze, odaları değiştiydikde…
Hacı, telaşla misafir odasına vardığında yırtık bir yemeni ve lekeli bir çarşaf onu bekliyordu.