- 1165 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Çingene Efsanesi
.
Antik çağlarda Ege kıyılarında, birçok uygarlık vardı.
Bunlardan biri de İzmir yakınlarındaki adına Yaban Gülü Uygarlığı denilen uygarlıktı. Adını bir Ege efsanesinden almıştı.
.
Rivayete göre Ege kıyılarında dünya çingenelerinin başı olan,
bir büyük çeri yaşardı. Bu çerinin aşiretinde adı dillere destan olan bir kız vardı. Bütün çingene kızları gibi sıradan bir güzelliği olmasına rağmen,
çok güzel sesiyle öyle danslar ederdi ki, ünü bütün dünyaya yayılmıştı.
Aşiretin başındaki yaşlı çeribaşı bu kızın cilve, işve ve danslarına kapıldığından her akşam Ege sahillerinde yaz eğlenceleri düzenlerdi.
Bu eğlencelerde tahta fıçılarla, at arabaları dolusu şaraplar gelir,
dünya çerileri arasından seçilmiş, en iyi kemancılar, zurnacılar ve darbukacılar sahilde toplanırdı. Çok geniş dev halkalar oluşturulur,
ortada çam odunlarından bir büyük ateş yakılır, kuzular çevrilir,
toprak testilerle şaraplar fıçılardan alınır, dağıtılırdı. Herkes bir büyük merak içinde çingene kızının çıkmasını, ünlü büyülü danslarını yapmasını beklerdi.
Sonunda güzel çingene kızı, saçlarına taktığı yaban gülü, parmaklarında zilleri, uzun eteği ve şuh edasıyla ortaya çıkardı. Bir anda bütün sesler kesilir,
saz ekipleri en oynak parçaları çalmaya başlar, çingene kızı da kıvrak bedeniyle dans ederdi. Hızla döndükçe etekleri bir gül gibi açılır,
güzel bacakları ay ışığında, Venüs heykelleri gibi parlardı.
İri kahve gözleri, can yakan endamı, şen şakrak neşeli sesi, zillerinin şıngırtısı bütün sahilde yankılanırken, toprak şarap testileri
dolar, dolar boşalırdı.
Çingene kızının nereden geldiğini, kim olduğunu, hatta adını bile bilen yoktu.
Ancak, ipek saçlarına taktığı yaban gülü her zaman yerinde dururdu.
Onu ne yatarken, ne dans ederken, ne de bir başka zamanda gülsüz gören olmamıştı. Bu nedenle çingene kızına herkes Yaban Gülüm dediğinden
adı Yabana Gülüm olmuştu. Bu da yetmemiş, çerinin adı da Yaban Gülüm Çerisi olarak ünlenmişti.
.
Anadolu’nun içlerinde, Ege’nin karşı sahillerinde, hatta Arap kıyılarında
Yaban Gülüm’ün methini duymayan kalmamıştı. Uzak iklimlerden onu izlemeye gelenler çoğunluktaydı. Yaşlı çeribaşı sonunda sevdalandığı bu kıvrak çingene kızıyla hiçbir şeye aldırmadan, kırk gün kırk gece sürecek bir düğünle evlenmeye karar verdi.
.
Düğünün her gecesi Ege sahillerinde şölen düzenlendi.
Düğünün son gecesiydi. Eğlencede su gibi şarap aktı.
Aşirette Yaban Gülüm’e aşık olanlar, çeribaşını kıskanmaktaydılar.
Herkesin sarhoş olduğu bir anda; kir, pasak ve yama içindeki bir çingene genci, çeribaşına saldırarak bıçakladı, öldürdü.
Akan kanlara dayanamayan çingene kızı denize doğru yürümeye başladı,
herkesin gözü önünde.
Hayret! !
Çingene kızı suya batmıyor, su yüzeyinde yürüyüp gidiyordu.
Yürüdü, yürüdü, uzaklaştı, bir nokta gibi kaldı mavilerde, kaybolup gitti.
.
Efsaneye göre çingene kızı kendisini çok seven çeribaşının üzüntüsünden
çirkinleşti o gece. Sadece her dolunayda eski güzelliği, eski endamı,
eski yakıcılığıyla Ege sahillerine çıkar, görünmez sazların eşliğinde
çingene danslarını yapar, sonra da geldiği denize yürür,
suların üzerinde, mavilerde kaybolur, gider.
.
Bu yüzdendir ki, Ege sahillerinde yaban gülleri her dolunayda açar,
ormanlardan çigan müziği sesleri gelir. Egenin sularında her
günbatımındaysa, bir çirkin çingene kızının hayali belirir,
ve bu hayal bulutlara vurur...
.
Sen bu çingenenin kim olduğunu biliyor musun?
Tamam, sus... Ben de biliyorum. Sen sus, lütfen sus....
Sen söyleme...
.
(Sen Söyleme)
Nesrin Göçmen