ALTIN YÜZÜK
sen bir rüya
kavuşamadığım hayalim
beni ısıtan ateş her üşüdüğümde
ve bilmeden söndürdüğüm
bana hayat veren ateş
sen gözlerimin ışığı
içimde büyüteceğim bitmeyen yangın
kalbimi, aklımı, bütün duygularımı yutan
sen bir ölü yıldızın, senle yok olduğu yersin
Ben Rafael ile Anita ve Askerin hikayesini birçok insandan dinledim. Bu insanların her birisi bana hikayenin sadece bir kısmını anlatabildiler ve hikaye ile ilgili bildikleri her şeyi anlattıklarına inanıyorum. Fakat onların hiçbirisi hikayenin tamamını bilmiyorlardı. Hikayenin tamamını bilen tek kişi var. Rafael, fakat o da şu anda bir deli………
Hikayenin tamamını bilmemelerine rağmen, Miguel Amcam, Anita ın kardeşi Marta ve Rafaelin Annesi Clara bana hikayenin önemli bölümleri hakkında bilgi verdiler.
SAHİLDEKİ DELİ ADAM
Rafaeli ilk gördüğümde 12 yaşındaydım. Biz denizden uzak bir şehirde yaşıyorduk. Miguel Amcamlar ise ailesiyle birlikte deniz kenarında küçük bir köyde yaşıyorlardı. Amcamın küçük bir çiftliği ve şirin bir kahvesi vardı. Bazen babamlarla birlikte amcamı ziyaret eder bir süre köyde kalırdık.
Rafael i ilk gördüğümde amcamlarda misafirdik ve köyde kalıyorduk. Ben Rafaelin kim olduğunu ve niçin deli olduğunu bilmiyordum. Rafaelin hikayesi hakkında hiçbir bilgim yoktu. Şu an aradan 14 yıl geçti ve ben şimdi hikayenin tamamını bildiğime inanıyorum. Rafaelin hikayesini insanlara anlatmak zorundayım. Çünkü Rafael e gerçekte ne olduğunu, dünya güzeli Anita ya ve askere ne olduğunu şu anda sadece ben biliyorum.
Köydeki insanların hepsi bildiklerini bana anlattılar. Onların anlattıkları her şey tamamen doğruydu. Amcam ve yengem, Bakkalcı Rodrigo, Rafael in annesi Clara bana birçok şey anlatmalarına rağmen onların hiçbirisi olayın tamamını ve gerçek yüzünü bilmiyorlardı.
Ben Rafaeli ilk gördüğümde, kardeşim Pablo ile birlikte kumsalda yürüyorduk. Kumsalın sonunda dağlar ve siyah dev kayalıklar vardı. Bu kayalıkların yakınında eski bir tahta kulübe vardı. Bu kulübenin kapısı yoktu ve çatısının da bir kısmı yıkılmıştı. Kulübenin içersinde eski bir balıkçı teknesi vardı.
Kardeşimle birlikte kulübenin içersine bakıyorduk. O sırada kulübeye doğru yaklaşan bir gölge hissettim. Kafamı çevirdiğimde karşımda uzun saçlı, uzun sakallı çok zayıf bir adam duruyordu. Elbiseleri yırtık ve kirli idi. Karşımızda duruyor, kocaman gözleriyle bize boş boş bakıyordu. Kardeşim ve ben adamı görünce korkmuştuk ama kıpırdamadan adama bakıyorduk.
Aniden elini boynuna götürdü. Boynunda asılı balık şeklinde bir yüzüğü parmaklarının arasına alarak bize gösterdi. Konuşmaya başladı. Sesi çok zayıftı fakat ne dediğini duyabiliyorduk. Sürekli “O bana altın yüzüğü verdi, o yüzüğü bana geri verdi” diyor ve kahkahalar atıyordu. Ben ve kardeşim hem korkmuş, hem de şaşırmıştık. Sürekli kahkahalar atıyordu, fakat iri gözlerindeki üzüntüyü acıyı gizleyemiyordu. Biz oradan uzaklaşmaya başladık ama o tekrar peşimizden geliyor ve “O bana altın balığı verdi, o yüzüğü bana geri verdi” diyerek yüzüğü bize gösteriyordu.
Köydeki çocuklardan bazıları koşarak geldiler. Onlardan bazıları Bu hasta adama taşlar atıyor ve “deli Rafael” diye bağırıyorlardı. Daha sonra Rafael çocuklara bağırdı ve kulübesine girdi. Sonrada çocuklar oradan uzaklaştılar.
Biz daha sonra amcamların evine gittik. Amcam sahildeki deli adamın kim olduğunu sordum. Ve bana onun isminin Rafael olduğunu söyledi. “O sadece fakir ve deli bir gençtir. Tehlikeli değildir. O yaklaşık bir yıl önce delirdi fakat kimse niçin delirdiğini tam olarak bilmiyor. Korkarım kimse ona yardım edemez. Onun annesi köyün sonunda bir evde yaşar. Rafaelin yemeğini her gün annesi getirir. Köydeki herkes yardımcı olmaya çalışır” dedi.
Daha sonra babamlarla başka konuları konuşmaya başladılar fakat ben hala o deli adamı düşünüyordum. İleriki zamanlarlarda da ne zaman köyü düşünsem aklıma Rafael geliyordu ve bazen de rüyalarıma giriyordu. Rüyalarımda o iri gözleriyle bana boş boş bakıyor, boynunda asılı yüzüğü gösteriyor ve benden yardım etmemi istiyordu.
********
Biz tekrar şehre döndük. Liseyi bitirdikten sonra Tıp fakültesinde okudum ve doktor oldum. Bir devlet hastanesinde çalışmaya başladım.
Bu süre zarfında köye pek gitmedik. Sadece bir defasında amcamın oğlunun düğünü için ailece köye gittik ve orada birkaç gün kaldık.
Köyde birçok değişiklikler vardı. 12 yıllık bir değişiklik. Tuğla ve çimentodan yapılmış yeni villa tipli evler, sahil boyunca birçok yeni balıkçı tekneleri vardı. Bu teknelerin hepsi motorluydu. Amcam büyük temiz bir kahve açmıştı. Lüks masa ve sandalyeler ve kahvenin köşesinde birde televizyon vardı. Köydeki her şey benim çocukken gördüğümden farklıydı.
Köye gittiğim günün hemen ertesinde sahile doğru gittim. Rafael le ilk karşılaştığım yeri görmek istiyordum. Sahile gittiğimde ise şaşırdım. Çünkü aradan geçen yıllara rağmen tahta kulübe hâla yerinde duruyordu. Hatta eskisinden daha kuvvetli ve sağlama benziyordu. Galiba birisi yeni tahtalarla tamir etmişti.
Sahil boyunca yürüdüm. Yumuşak kumların üzerinde yavaş yavaş ilerliyordum. Eski kulübenin yanında uzun saçlı, zayıf bacakları olan bir adam oturuyordu. Yavaş yavaş yaklaştım. O aniden bana yüzünü çevirdi. İnanamıyordum. O Rafaeldi. O bana gene aynı iri gözlerle bakıyordu. Bu gözler 12 yıl önceki gözlerin ve rüyalarımda gördüğüm gözlerin aynısıydı. Saçları ve sakalı ağarmaya başlamıştı fakat eskisi kadar kirli ve bakımsız değildi. Yüzü çok zayıftı, hasta olduğu yüzünden belli oluyordu. Elbiseleri oldukça eski fakat temizdi.
Ben gülümseyerek nasılsın Rafael dedim. Başını yana eğdi gülümsedi ve “bana altın yüzüğü verdi” diyerek yüzüğü gösterdi. Sesi oldukça zayıftı. Aniden öksürmeye başladı ve derin derin öksürdü. Daha sonra dalgın hüzünlü gözlerini denize çevirerek, sessizce denizi izlemeye devam etti. Uzaklara çok uzaklara bakıyordu.
Sonra ben amcamların evine tekrar döndüm. Artık karar vermiştim. Ben bir doktordum, bu adama ne olduğunu bulacak, modern tıbbın imkanlarını kullanarak bu adamı iyileştirecektim. Şehirde bu tür insanlar için özel hastaneler vardı, ve ben belki de bu adamın iyileşmesini sağlayabilir veya iyileştiremesem bile en azından hastanede ona iyi bir yatak sağlayabilir, iyi beslenmesini ve hemşirelerin onunla ilgilenmesini, en azından güvende olmasını sağlayabilirdim.
Amcama düşüncemi anlattım ve onun Rafael hakkında ne biliyorsa anlatmasını söyledim. Amcamın anlattıkları uzun bir hikayeydi ve onu deftere yazdım.
RAFAELİN BABASI VE KÖPEKBALIKLARI
(amcam anlattı)
Rafael bu köyde doğdu. Babası Manuel adında bir balıkçıydı. Annesi ise Clara adında bir kadındı. Şimdi annesi de öldü. Clara karımın (Rosa Yengenin) ablasıdır. Rafael onların tek çocuklarıydı. O güzel yakışıklı, kuvvetli, aktif bir çocuktu. Asla hastalanmaz ve yorulmazdı. Rafael daha sekiz yaşındayken babası öldü. Bu bir çocuk için korkunç bir olaydı. Babası ölürken, Rafael oradaydı ve babasının ölümünü kendi gözleriyle görmüş, çığlıklarının kendi kulağıyla duymuştu. Onlar köyden bir adamla birlikte balığa çıkmışlardı. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz fakat aniden ağlara bir şey olmuş. Manuel ağlara bakmak için denize girmiş ve bu sırada ona bir köpek balığı saldırmış. Köpek balığı Manuelin bacağını koparmış.
Diğer adam güçlükle Manueli tutup tekneye çıkarabilmiş. Kanı durdurmaya çalışmışlar fakat Manuel in bacağı komple koptuğu için bunu başaramamışlar. Onlar Manuelin ilk başlarda sakin olduğunu bir sigara içtiğini ve Rafaelle konuştuğunu söylediler. Fakat birkaç dakika sonra yüzü bem beyaz olmuş, Rafaele zayıf bir sesle “oğlum çok iyi bir delikanlı ol ve annene iyi bak” dedikten sonra derin bir uykuya dalmış.
Bu olaydan sonra Rafael ve annesi köyün sonundaki evde yalnız olarak yaşamaya devam ettiler. Manuelin kardeşi ve Rafaelin amcası Ricardo onlara yardım eder ve para verirdi. Köydeki herkes onlara yardım ederdi. Birkaç yıl içersinde Rafael büyüdü, ve artık babasının yerine balığa çıkmaya ve para kazanmaya başladı. Onlar fakirdiler fakat Rafael kendisini ve annesini geçindirebilecek kadar para kazanabiliyordu.
Rafael hoş bir delikanlı idi ve iyi bir balıkçı oldu. Daima köpek balıklarına düşmandı. Kasap bir hayvan kestiği zaman hayvanın işkembe ve işe yaramayan parçalarını alır, onları denize atarak köpek balıkların tekneye yaklaşmasını sağlardı. Köpek balıkları kanın kokusu kilometrelerce öteden duyabilir ve kısa süre içersinde kanın bulunduğu bölgeye gelirlerdi. Rafael köpek balıkları geldikten sonra öldürebildiği kadar köpek balığı öldürürdü. Bu aslında küçük bir tekne için tehlikeli bir hareketti fakat Rafael babasının intikamını almak için her şeyi göze alıyordu.
Rafael köye döndüğünde bize köpek balıklarına nasıl tuzak kurduğunu ve kaç tane köpek balığı öldürdüğünü anlatır ve bunu anlatmaktan zevk duyardı. Bu onu mutlu yapıyordu çünkü babasının intikamını aldığını düşünüyordu.
Böylece Rafael büyüdü, genç yakışıklı bir delikanlı oldu. Bakkalcı Rodrigoun kızı Anita ya aşık oldu. Ben Anita hakkında bildiklerimi daha sonra anlatırım.
BAKKALCI RODRİGONUN KIZI ANİTA
Amcamın Anita hakkında anlattıklarını aynen deftere yazdım.
Anita çok güzel bir kızdı. Köyde başka güzel kızlarda vardı fakat Anita sanki bu dünyaya ait olmayan bir güzelliğe sahipti. Gözlerinde hep bir ışık vardı. Bazen yeşil bazen ela olan gözleriyle o kadar değişik bir bakışı vardı ki, onun gözlerine bakan bir gencin ona aşık olmaması mümkün değildi.
Rodrigo çocukları içersinde en çok Anita yı severdi. Anitanın tek başına bir yere gitmesine ve köydeki oğlanlarla konuşmasına asla izin vermezdi. Fakat burası küçük bir köy olduğu için , onu her zaman evde tutması mümkün değildi ve köydeki bütün delikanlıların rüyası Anita ile evlenmekti.
Anita sadece güzel değil aynı zamanda çok zeki bir kızdı. Köyde okul olmamasına rağmen, okuma yazmayı öğrenmişti. Rodrigo şehre mal almaya gittiğinde, Anitaya dergi, gazete ve hikaye kitapları getirirdi.
Anita okuduğu hiçbir şeyi unutmazdı, ve çok güzel hikaye anlatırdı. Anita henüz on-onbir yaşlarındayken, evlerinin önündeki ağacın altına oturur, çocuklar onun hikayelerini hayran hayran dinlerlerdi. Hatta sonraları köydeki yaşlı balıkçılar ve bazı kadınlarda gelmeye başladılar. Anita nın o kadar tatlı ses tonu ve konuşması vardı ki , onların hepsi Anita yı dinlerken adeta büyülenirlerdi.
Tabiki, Rodrigonun Anita için planları büyüktü. Anita nın şehirden zengin ve önemli birisiyle evlenmesini istiyordu. Bu belki kendi işleri içinde önemli fırsat olabilirdi. Herkes Anitanın köydeki birisiyle evlenemeyeceğini biliyordu.
Rafael…….Rafael, Anitayı çok seviyordu. Köydeki herkes bunu biliyordu, fakat Rafaelin fazla şansı yoktu. Yakışıklı bir gençti fakat sadece fakir bir balıkçıydı. Bu yüzden Rodrigonun, Anitayı Rafaele vermesi mümkün değildi.
Zavallı Rodrigo. Anita onun gözünün ışığı, biricik kızıydı. Anita kaçtıktan sonra, bütün umutları yıkıldı, hayat onun için anlamını yitirdi. Rodrigo hala Anita ile ilgili bir kelime bile konuşmaz ve kimsenin konuşmasına izin vermez. Okadar yıl geçmesine rağmen, Anita adında bir kızı olmadığını, onun kendisi için öldüğünü söyler.
***
Amcama Anitanın nereye gittiğini sordum. Bunu mutlaka birisinin bilmesi gerekliydi. Ve niçin Rafael delirmişti. Rafael hala köyde olduğuna göre Anita kiminle kaçmıştı. Amcama bu soruları sordum ve amcam anlatmaya devam etti.
Köyde hiç kimse onun nereye gittiğini ve Rafaelin niçin delirdiğini bilmiyor. Ben Anitanın Askerle kaçtığına inanıyorum. Bence onlar evlendiler ve uzak bir yerde birlikte yaşıyorlar. Fakat bu sadece benim tahminim.
Ben amcama Askerin kim olduğunu sordum. Amcam Hikayenin uzun olduğunu sonra anlatacağını söyledi.
ASKER (Amcam anlattı)
Asker köyümüze Anitanın kaçmasından yaklaşık üç ay önce geldi. O zamanlar Anita onaltı yaşındaydı ve Rafaelde onsekiz yaşlarındaydı.
Asker çok değişik bir adamdı. Onun gerçek adı Carlos du fakat herkes ona asker derdi. Anlattığına göre Küba da 6 yıl askerlik yapmış. Afrika ve birçok farklı ülkelerde savaşmış.Pakistan, Afganistan ve Çin de kısa süreli görev yapmış. Bu adam dünyanın çoğu ülkelerinde bulunmuştu, anlatabileceği binlerce hikayesi vardı. Siyah gözlü, uzun siyah saçlı, yetenekli birisiydi. Saçlarını arkadan bağlardı. O hem asker, hem denizci, hem de sporcu idi. Bunların yanı sıra çok zeki birisiydi. Hiç kimse için çalışmaz, canı ne zaman nereye isterse giderdi. Onun motorlu küçük bir teknesi vardı ve bu köydeki insanların çoğunun ilk defa gördüğü bir şeydi.
Asker köye bir gün öğleden sonra tesadüfen geldi. Teknesini sahilden birkaç metre öteye demirledi ve köye geldi. Niçin geldiğini tam olarak bilmiyorum. Belki küçük bir şey için geldi veya geçerken bir uğramak istedi. Köye geldiğinde ilk olarak Rodrigoun dükkanına gitti. Daha sonra bizim kahveye geldi, bir saat kadar kahvenin önündeki bir masaya oturdu ve oradaki insanlarla sohbet etti. Daha sonra tesadüfen Anitayı gördü. Anita evlerinin önünde bir grup çocukla oturmuş onlara hikayeler anlatmaktaydı. Askerin gözü bu gruptan asla ayrılmıyordu. Asker sonunda Anitanın köyümüzün öğretmeni olup olmadığını sordu. Ben güldüm ve onun sadece bakkalcının kızı olduğunu ve daha henüz çocuk olduğunu söyledim.
Daha sonra hava kararmadan köyümüzden ayrıldı. Kıyıya gitti, teknesine yaklaştı ve bindi. Hepimiz onun motoru nasıl çalıştırdığını izliyorduk. Anitada hikaye anlatmayı bırakmış ve askeri izlemek için bizimle birlikte kıyıya gelmişti. Motorunu çalıştırdı ve bir süre sonra gözden kayboldu.
Anitayı gören birisin kolay kolay onu unutamayacağını söylemiştim. Bu yüzden bir iki hafta sonra Asker köye tekrar geldi. Geldiğinde Bakkala gitti birkaç şey satın aldı ve Rodrigo ile konuştu. Daha sonra kahveye geldi ve benimle birlikte çay içti ve sohbet etti. Daha sonra köyden tekrar ayrıldı. Bir süre sonra asker her hafta Perşembe ve Pazar günleri köye gelmeye başladı. Köydeki insanlarla arkadaşlıklar kurdu. Çok hoşsohbet birisiydi ve köydeki herkes bu yabancıyı çok sevmişti. Biz onun dünyanın değişik ülkelerinde yaşadığı hayat hikayelerini büyük bir zevkle dinliyorduk. Bazen etrafında büyük kalabalıklar oluyordu. Bende diğer köylüler gibi bu yakışıklı delikanlıyı sevmiştim.
Bazen köydekilere küçük hediyeler getirirdi. Bana da birgün bir teyip getirdi. Biz onu ilk defa görüyorduk. Köyde elektirik yoktu ve dış dünyadan biraz uzak yaşıyorduk. Asker bana onun nasıl çalıştığını gösterdi ve iki haftada bir bana kaset ve pil getirdi. “kahvede her zaman müzik olmalı, müzik dinlemek insanları eğlendirir” derdi. Ben Askerin her gelmesinde onun için müzik çalardım.
Asker Rodrigoun dükkanına da bir lüks lamba getirdi. Lambanın ışığı bizim daha önce görmediğimiz parlak bir ışıktı ve lamba yandığı zaman dükkan adeta gündüz gibi aydınlanıyordu. Asker Rodrigo ilede iyi arkadaş olmaya başlamıştı.
Daha sonra bir gün, galiba Pazartesiydi, Rodrigonun evinden korkunç bir gürültü duydum. Rodrigo bağırıyor, karısı çığlık atıyor ve çocukların hepsi ağlıyordu. Anita gece kaçmıştı ve hiçbir not bırakmamıştı. Rodrigo Anitanın kaçırıldığını düşünerek jandarmaya gitmeyi düşündü, fakat Anita kendisine ait en güzel elbiselerini ve değerli eşyaların alıp gitmişti. O halde kendi isteğiyle gitmiş olmalıydı ve jandarmanın yapabileceği bir şey yoktu. Rodrigo o aralar çok gergin ve sinirli idi. Kimse onunla konuşmaya cesaret edemiyordu. Anitanın kaçması onu çok değiştirmişti.
Biz o günden sonra askeri bir daha köyde görmedik. En son Pazar günü kahvede oturdu, müzik dinledi. Akşam saat onda kahveden ayrıldı ve teknesine doğru gitti. Ay ışığı yoktu, hava çok karanlıktı fakat biz onun motorunun sesini duyduk. Ertesi sabah Anita yoktu. Biz o günden sonra ne Anitayı nede Askeri bir daha görmedik.
Bu yüzden bende dahil olmak üzere köydeki çoğu insan Anitanın askerle kaçtığına inanıyor. Kimse onların bunu nasıl yaptığını bilmiyor. Biz Anita ve askerin konuştuklarını hiç görmedik. Belki de asker sahilde bekledi, Anitada gece yarısı ona kaçtı. Belki şimdi bir yere yerleşmişler, çocukları bile olmuştur.
Amcama Rafael in niçin delirdiğini sordum. Amcam devam etti:
Kimse bilmiyor. Bazıları Anita askerle kaçtığı için Rafael’in delirdiğini söylüyorlar. O Anitayı çok seviyordu, fakat Anitanın Babası onun fakir balıkçı ile evlenmesine asla izin vermezdi.
Ben, İnsanların bazen karılarını, çocuklarını kaybettiklerini, bazen insanların kazalarda öldüklerini ve bunun kimseyi deli yapmadığını söyledim. Mesela Rodrigo çok sevdiği kızını kaybetmişti ama delirmemişti.
Amcam devam etti. Hiç kimse Rafaelin niçin delirdiğini bilemez. Bizim tek bildiğimiz, Rafaelin Anitaya aşık olduğu ve asker köye gelmeden çok daha önceden onu sevdiği. Biz bunu altın yüzükten dolayı biliyoruz.
Amcama, Rafaelin boynunda asılı altın yüzüğü gördüğümü, onun hikayenin önemli bir parçası olduğunu düşündüğümü söyledim ve amcamın yüzük hakkında bildiklerini anlatmasını istedim.
ALTIN YÜZÜK ( Amcam anlattı)
Daha önce anlattığım gibi Rafael Anitaya aşıktı. Anita 15-16 yaşlarındayken Rafael onunla evlenmek istiyordu. Rafaelin annesi Anitayı istemek için Rodrigo nun yanına gitti. Rodrigo Clara ya çok kibar davrandı, ve “Anita şehirde zengin bir iş adamı ile evlenecek. Rafael gerçekten çok hoş, temiz bir çocuk fakat onun Anitaya verecek hiçbir şeyi yok” dedi.
Rafael bunları duyunca çok üzüldü. Daha sonra Rafael aniden şehre gitme kararı aldı. Şehre gideceğini, orada bir iş bulup çalışacağını söyledi. Teknesine birkaç eşyasını koydu ve kürek çekerek şehre doğru yola çıktı. Ben onu altı ay boyunca hiç görmedim.
****
Altı ay sonra Rafael bir akşam kahveye geldi. O akşam kahvede başka müşteri yoktu ve bana şehirde geçen günlerini anlattı. “ altı ay boyunca şehrin limanında kalmış. Akşamları dükkandan yiyeceğini alıp, teknenin yanına geldiğini ve teknede yiyip içip teknede yattığını söyledi.. Para kazanmak için her şeyi yaptığını, bazen yük taşıdığını, bazen gemilere yük indirip bindirdiğini, sabahları çok erken saatlerde balık tutup, işe başlamadan önce sattığını, ve yavaş yavaş para biriktirmeye başladığının anlattı.
Rafael in anlattığına göre, Rafael şehirde yaşlı bir kuyumcuyla tanışır ve ona işlerinde yardımcı olur. O dükkanı temizler, getir götür işlerine bakar ve kuyumcuyla iyi arkadaş olurlar.
Rafael kuyumcudan asla para istemez. Bir gün kuyumcu Rafaele çalışmaları karşısında ne istediğini sorar ve Rafael, köydeki bir kız için yüzük istediğini söyler. Bu yüzüğün kuyruğunu, ağzına almış bir balık şeklinde olmasını istediğini söyler.
Yaşlı kuyumcu Rafaelin istediği yüzüğü hazırlar ve Rafael yüzüğü çok beğenir.”
Köye geldikten kısa süre sonra Rafael, Rodrigo ile bizzat görüşmek için yanına gider.
“Benim babam öldü ve fakir bir annem var. Ben zengin biri değilim ama, çalışkan dürüst birisiyim. Ben Anita için iyi bir koca olacağım ve belki de bir gün zengin birisi olacağım. Ben Anita için herhangi bir zengin kocanın vermeyeceği sevgiyi veririm. Ben ona bütün kalbimle aşığım” dedi ve daha sonra balık şeklinde yüzüğü çıkarıp onu Anitaya vermesini istedi. Rodrigo yüzüğü kabul etmedi ve Anitanın bir –iki yıl içersinde şehirde bir işadamı ile evleneceğini söyleyerek, Rafaelin teklifini reddetti.
****
“Böylece bu kadar çalışma ve altı ay gibi uzun sürede alınabilen yüzük Anitaya verilemedi” dedim.
Amcam “ Rafael hala o yüzüğü boynunda taşıyor”
“Asker köye ilk kez ne zaman gelmişti”
“Tam olarak hatırlamıyorum fakat Rafaelin köye dönmesinden birkaç ay sonra olması gerek”
“Fakat Rafael o zamanlar deli değildi”
“Hayır, hayır. Deli değildi. Aksine çok mutlu gözüküyordu.”
“Onun delirdiği zamanı bana söyleyebilir misin. Anitanın kaçtığı gün mü delirdi”
“Hatırlamak çok zor. O aralar çok şey olmuştu”
“Ne tür şeyler”
“Bazı tuhaf şeyler. Yaşlı bir çifçi olan Santigo nun bir eşeği vardı. Bu eşek çok ilginç bir şekilde kayboldu. Santigo Anita nın eşeğini çaldığını ve eşeğe binip kaçtığını söyledi. Herkes biliyordu ki Santigonun kendinden daha yaşlı olan eşeği birkaç metreyi zor gidiyordu, ve Anitanın o eşekle kaçması mümkün değildi”
“Başka ne tür tuhaf şey oldu”
“Peki. Rafaelin dansettiği gece.Rafael bu kahvede tek başına saatlerce, gece yarısına kadar dans etti. Daha önce onun dans ettiğini hiç görmemiştik. O günden sonrada dans ettiğini bir daha hiç görmedik. Çünkü o geceden sonra delirmişti”
RAFAELİN DANS ETTİĞİ GECE (Amcam anlattı)
Pazar günüydü. Asker her şeyin sakin olduğu bir gün öğleden sonra geldi. Teknesini kumsaldan birkaç metre uzağa demirledi. Asker teknesini her zaman kumsaldan birkaç metre uzağa demirlerdi, çünkü motorlu bir tekneydi ve eğer çok yaklaştırırsa motoru zarar görebilirdi.
O gün ilk olarak kahveye geldi. Benimle ve oradaki birkaç kişiyle konuşuyordu. Hepimiz kahvenin önünde oturuyorduk ve askerin hikayelerini dinliyorduk.
Daha sonra Rodrigo nun dükkanına gitti ve birkaç şey satın aldı. Rodrigo ya yeni bir lüks lambası getirmişti. Asker ve Rodrigo dükkanın önünde bir saat kadar oturdular ve çay içtiler. Hava karardıktan sonra birlikte dükkanın arkasındaki Rodrigonun evine gittiler. Ben parlak ışıkla yemek yiyen Rodrigo ve askeri görebiliyordum. Yemekten sonra asker tekrar kahveye geldi ve bazı balıkçılarla birlikte oturdu. Hava çok karanlıktı ve bu yüzden biz içerde oturuyorduk. Asker çok mutlu gözüküyordu. O bize çok eğlenceli anılarını anlatıyordu.
Saat yaklaşık 9,00 olduğunda Rafael kahveye geldi. Biz onu gördüğümüze şaşırmıştık çünkü Rafael daha önceleri pek kahveye gelip oturmazdı. Hele asker varken kahveye asla yaklaşmazdı. O gece yıkanmış ve en güzel elbiselerini giymişti. Eli yüzü çok temiz ve saçları taranmıştı. Ben Rafaelin askere fakir bir balıkçı olmadığını kanıtlamaya çalıştığını düşündüm.
Asker Rafaeli tanıyordu ve onun Anita ile evlenmeye çalıştığını biliyordu. Rafael de askerin Anitaya ilgi duyduğunu biliyordu. Köyde bu tür dedikodularda vardı. Ama hiç kimse Asker ve Rafael arasındaki gizli oyunu bilmiyordu.
Rafael ve asker asla konuşmadılar. Herkes birbirinin yüzüne bakıyor ve kimse konuşmuyordu. Kahvede sessizlik hakimdi. Aniden asker cebinden bir kaset çıkardı. Hadi biraz müzik dinleyelim dedi ve kaseti bana verdi. Kaseti teyibe koydum. Yumuşak ve güzel sesli bir kız tarafından söylenen, romantik bir aşk şarkısı idi. Hepimiz şarkıyı dinliyorduk ve Rafaelde şarkıyı gülümseyerek dinliyordu. Kaset bittiğinde ben başka bir kaset koydum. O sırada asker ayağa kalktı ve gitmeliyim diyerek kahveden ayrıldı. Saat yaklaşık ondu. Birkaç dakika sonra askerin teknesinin motorunun sesini işittik. Yavaş yavaş motorun sesi azaldı ve kayboldu. Biz müzik dinlemeye devam ettik. Kasette başka bir romantik hüzünlü bir parça çalıyordu. Herkes sessizce oturuyor şarkıyı dinliyordu.
Aniden Rafael ayağa kalktı ve tek başına dans etmeye başladı. Gözleri kapalı, yüzünde hafif gülümseme, kuşlar gibi süzülerek dans ediyordu. Hepimiz şaşırmıştık ve Rafaeli izliyorduk. Biraz izledikten sonra güldük ve konuşmaya devam ettik. Rafael hiç durmadan dans ediyordu ve kaset bittiğinde kara gözleriyle bana bakıyor ve kaseti tekrar çalmamı istiyordu.
Gece yarısı olduğunda herkes gitmişti fakat Rafael hâla dans etmeye devam ediyordu. Şarkı bitene kadar zavallı Rafaeli izledim ve şarkı bittiğinde teybi kapatarak Rafaeli de evine gönderdim.
*****
Ertesi sabah güneş doğmadan önce Rodrigonun evinden ağıt ve ağlama sesleri duymaya başladık. Daha sonra Anitanın kaçtığı haberi köyü bir ateş gibi sardı. Herkes çok şaşkındı.
Rodrigo nun bütün akrabaları ve arkadaşları Anitayı aramaya çıktılar. Her yere baktılar fakat maalesef hiçbir yerde yoktu.
Güneş doğduktan biraz sonra Rafael ve annesi dışarı çıktılar. Ben onlara Anitanın evde olmadığını ve evden kaçtığını söyledim. Bizim gibi onlarda şaşırdılar. Rafael teknesine doğru yöneldi ve sahil boyunca onu arayacağını söyledi.
Tekneyle batıya doğru ilerledi. Kıyılara bakarak ilerliyordu. Bu onu delirmeden önce gördüğüm son an idi.
O sabah bütün köy Anitayı arıyordu. Fakat maalesef kimse bulamadı. Santigo da eşeğini bulamadı. Santigo, Rodrigo nun dükkanına geldi ve eşeğini Anitanın çaldığını söyledi. Rodrigo çok sinirlendi ve Santigonun üzerine yürüdü. Oradaki adamlar mani olmasa Santigoyu dövecekti. O günden sonra Santigo bir daha eşekten bahsetmedi.
Ertesi sabah bir balıkçı Rafaeli buldu. Rafael köyden kilometrelerce uzak bir yerde kayalıkların arasında idi. Elbiseleri ıslaktı ve perişan bir vaziyetteydi. Göğe bakıyor ve sürekli kahkahalar atıyordu. Rafael delirmişti.
Rafaeli ve kayığını köye getirdiler. Annesi onu yıkadı, su içirdi ve yatırdı. Fakat gece boyunca hiç uyumadı ve sürekli çığlık atıyor, tuhaf sesler çıkarıyordu. Adeta delirmiş bir hayvan gibiydi.
Ertesi gün evden dışarı çıktı, teknesinin yanına oturdu. Bütün gün bekledi ve bir kelime bile konuşmadı. Oradan asla ayrılmak istemiyordu ve biz yiyeceğini yanına getiriyorduk. Günlerce iyileşmesini, kendine gelmesini bekledik fakat asla iyileşmedi.
Amcama onun niçin delirmiş olabileceğini sordum.
Rafael hiçbir şey konuşmazdı. Sadece bazen yüzük hakkında konuşurdu. Bir defasında biz Rafaeli yıkarken boynundaki yüzüğü çıkarmak istedik, çığlık attı ve bize saldırdı. Yıllar geçmesine rağmen yüzüğü boynundan hiçbir zaman çıkarmamıştır. Yüzük Rafaelin Anita için hazırladığı bir hediyeydi.
İKİ ZİYARET
Ertesi sabah Rodrigoyu görmek için bakkala gittik. Bakkal şimdi yenilenmiş ve eskisinden çok daha büyük bir market olmuştu. Rodrigo halâ bakkalın arkasındaki evde oturuyordu fakat şimdi evleri iki katlıydı ve evin bahçesi alçak duvarlarla çevrilmişti. Dükkanının önünde Rodrigonun bir taksisi ve bir traktörü vardı. Anlaşılan iyi para kazanıyordu.
Dükkanın içersinde her çeşit malzeme vardı. Rodrigo iri yarı bir adamdı. Üzerinde siyah bir ceket vardı. Biz dükkana gittiğimizde kamyondan mal indiriyordu.
Amcam ve bana karşı çok kibar davrandı. Benim doktor olduğumu biliyordu. Biz oturduk ve kahve içtik. Çocukken gördüğüm hali ile köyün şimdiki halini karşılaştırıyorduk.
Bir süre sonra ona Rafaeli iyileştirmek istediğimi söyledim. Rodrigonun yüz ifadesi değişti. “Sen bir doktorsun fakat Rafael bir doktordan daha fazlasına ihtiyaç duyuyor. Ben onun niçin delirdiğini bilmiyorum. Bunu sadece Allah biliyor. Ben ona ve annesine yıllarca yardım ettim. Aç oldukları zaman yiyecek, ihtiyaç duydukları zaman para verdim. Onun annesi çalışkan iyi bir kadındı. Acı olaylar hep onu bulmuştu. Önce kocası köpek balıkları tarafından öldürüldü. Sonra biricik oğlu delirerek sahilde bir perişan bir halde yaşamaya başladı. Zavallı kadın daha fazla dayanamayıp öldü.
“Bazıları bir insanın aşk yüzünden delirebileceğine inanmaktalar. Sen okumuş bir insan ve doktor olduğun için sana soruyorum. 18 yaşındaki genç bir adam bir kıza olan aşkından dolayı delirebilir mi. Bu bence saçma bir fikirdir. Ben onun deli değil hasta olduğuna inanıyorum. Bence sen onu iyileştirmeye çalışmalısın. Saçma hikayelere fazla inanma.”
“Sen o halde onun delirmesinin, kızın Anita olamadığını düşünüyorsun.”
Rodrigo hiç konuşmadan uzun süre duvara baktı ve “Benim Anita adında bir kızım yok.” Dedi. Sonra biz ona teşekkür ettik ve oradan ayrıldık.
*****
Ertesi sabah amcamgile bir adam geldi. Ufak tefek zayıf bir adamdı. Amcam onu içeri davet etti ve benimle tanıştırdı. Adı Luis Valdez idi. Köyün doğu tarafında bir çifliği varmış.
Biz oturduk havadan sudan konuşmaya başladık. Daha sonra bana Rafael hakkında sorular sormaya başladı.
“Rafael i iyileştirmeye çalıştığın doğrumu.”
“Ben bir doktorum. Ben şu anda onun niçin delirdiğini bulmaya çalışıyorum. Belki bunu öğrenmem Rafaeli iyileştirmeme yardımcı olabilir.
“Karım seninle konuşmamı istedi. Karım Rodrigonun ikinci kızı, Anitanın kız kardeşidir. O seninle konuşmak istiyor. Belki köydeki kimsenin bilmediği bazı şeyleri biliyor ve oda Rafael konusunda sana yardımcı olmak istiyor.”
Akşam ben Luis in evine gittim. Marta çocukları yatırdıktan sonra bana bildiklerini anlattı.
GENÇ PRENS (Marta anlatı)
Ben Rodrigonun ikinci kızıyım ve Anita dan 7 yaş küçüğüm. O zamanlar ben küçük bir kızdım. Anita çok güzeldi, çok zekiydi fakat ben güzelde değildim zekide değildim. Anita hikayeler okuyup anlatabiliyor, çok güzel şarkı söyleyebiliyor, resimler çizebiliyordu. Ben ise bunların hiçbirisini yapamıyordum. Fakat ben şanslıydım. Çünkü iyi bir kocayla evlendim ve beş oğlum, iki kızım oldu. Hepside çok sağlıklı ve hayırlı evlat. Bizim mutlu bir hayatımız var.
Ben sana Anita hakkında bildiklerimi anlatmalıyım. Anita çok güzel ve çok zeki bir kızdı. Ama maalesef iyi bir kız değildi. Annem ve babam ona istediği her şeyi alırlar ve istediği her şeyi yaparlardı. Anita asla çalışmaz ve ev işlerinde anneme asla yardımcı olmazdı. Elleri her zaman pürüzsüz ve temizdi. Benimki gibi yıpranmış değildi.
Herkes onun ne kadar güzel ve zeki bir kız olduğundan bahseder, onu gördüklerinde ona gülümser, onun istediği her şeyi yaparlardı.
Zamanla şımardı ve çok tembel bir kız oldu. Anita güzeldi ama bence aptaldı. Evimizin önüne oturur bize hikayeler anlatırdı. Gür ve çok kibar bir ses tonu vardı. Evin yakınlarında sesini duyabilecek birileri varsa evde şarkı söylerdi.
Aslında söylemek istemezdim ama bunlardan başka şeylerde yapardı. Kötü şeyler. Biz evin arka bahçesine bakan tarafta bir odada birlikte yatardık. Ben o zamanlar 8-9 yaşındaydım. Anita nın eşyaları bütün odayı kaplardı ve bana sadece yatabileceğim bir köşe kalırdı.
Bir gece geç saatte annemgil yattıktan sonra bir sesle uyandım. Anita odadan sessizce çıkıyordu. Elbiselerini ve ayakkabılarını giymişti. Ayın ışığı çok parlaktı ve bir daha uyumadım. Anita bir saat sonra geri döndü ve sessizce yatağına girdi.
Ben ona nereye gittiğini sorduğumda bana kızdı. Karnının ağrıdığını ve biraz dışarı çıktığını söyledi. Ben hiç kimseye bir şey söylemedim, ve akşamları dikkat etmeye başladım. Her gece dışarı çıkıyordu. Sonunda ben ona nereye gittiğini sordum.
Güldü ve prensiyle buluşmaya gittiğini söyledi. Onun kafası kitaplardan okuduğu hikayelerle doluydu. Anitanın anlattığı hikayelerde en çok prens-prenses, sihirli halı, sihirli lamba ve sihirli yüzük vb. şeyler bulunurdu. Anita bu tür hikayeleri zevkle anlatırdı. Belki de kendisini hikayelerdeki güzel prenses olarak hayal eder, ve bir prensin ona aşık olacağını, hayatını değiştireceğini hayal ederdi.
****
“ O halde Anita kiminle buluşuyordu? Onun prensi kimdi?”
Tabi ki Rafael di. Onlar çocukluktan beri birbirlerine aşıktılar. Ben bir defasında izlemiştim. Bir gece Anita sahilin sonundaki büyük kayalıklara gitti. Rafael ile buluştular. Ay ışığı altında kayalıkların arasında oturdular. Aşkları ve evlendikleri zaman sahip olacakları mutlu hayatlarından bahsediyorlardı.
Annem ve Babamım Anitanın yaptıklarından habersizlerdi. Anita eğer babamgile söylersem beni öldüreceğini söylerdi ve bunu bir sır olarak saklamamı isterdi. Ben hiç kimseye bir şey söylemedim.
Daha sonra Rafael çalışmak için birkaç aylığına şehre gitti. Anita prensini kaybetmişti. Gündüzleri pek bir şey belli etmezdi fakat geceleri yatakta saatlerce ağlardı.
Rafael geldiğinde Anita çok mutluydu. Geceleri büyük kayalıkların arasında buluşmaya devam ediyorlardı.
Anita bir gün Rafaelle buluştuğu yerden geldiğinde parmağında bir yüzük vardı. Yüzüğü bana ay ışığında gösterdi. Balık şeklinde bir yüzüktü. Rafaelle buluşmaya giderken yüzüğü takardı ve diğer zamanlarda yüzüğü odamızda yerdeki tahtaların birinin altında saklardı.
“Anitaya ne olduğunu biliyormusun?, Anitanın kaçtığı gece neler oldu?” Diye sordum
Marta bir süre düşündü.
“Tam olarak ne gördüğümü ve ne duyduğumu hatırlayabiliyorum. Bunları asla unutmam fakat tam olarak neler olduğundan emin değilim.
GERÇEK PRENS (Marta anlattı) “
Pazar gecesi erken yatmıştım. Saat sekiz falan olması lazım. Babam ve asker salonda konuşuyorlardı. Ben onların sesini yattığım yerden duyabiliyordum.
Anitada yanımdaydı. Asker evde olduğu için babam Anitayı odasına göndermişti. Anita yatağın üzerinde uzanıyor ve kitap okuyordu ve aynı zamanda babamla askerin konuşmasını da dinliyordu.
Ben o arada dalmışım ve uyandığımda hala oturma odasının ışığı geliyordu. Annemle babam sessizce konuşuyorlardı fakat asker gitmişti. Anita elbiselerini ve bazı eşyalarını bir çantaya dolduruyordu.
Ben yatakta doğruldum ve ona ne yaptığını sordum. Bana sessiz olmamı söyledi ve elbiselerini toplamaya devam etti. Bana Gerçek Prensiyle buluşacağını söyledi. Yüzünde gülümseme vardı ve kendi kendine “sihirli yüzüğü takan her zaman gerçek aşkını bulur” diyordu.
Bana hiçbir şey söylemedi. Daha sonra sessizce kapıyı açarak dışarı çıktı. En son gördüğüm şey kapıyı kapatırken ay ışığında parlayan parmağındaki balık yüzüktü.
Pencereye yaklaştım ve dışarı baktım. Çok korkuyordum. Anita çılgın bir kızdı ve şu anda yaptığı çok korkunç bir şeydi. Eminim ki babamın haberi olsa onu öldürürdü. Pencereden bakıyordum ve Anitanın başına gelebilecekleri düşünerek sessizce ağlıyordum.
Çok karanlık bir geceydi. Kahvede çalan müziğin sesini duyabiliyordum. Dalgalı ve kesik kesik gelen müzik romantik bir parçaydı ve güzel sesli bir kız sesiydi. Müziğin sesini dinlemeye çalışıyor ve ağlıyordum. Yatağıma gittim fakat pencereyi kapatmadım.
Uykuya dalana kadar ağladım. Allah tan her şeyin sadece kötü bir rüya olmasını, sabah uyandığımda, Anitanın yanımda olmasını diliyordum. Sabah annemim sesiyle uyandım. Annem Anita nın bazı eşyalarının da olmadığını görünce çığlık attı ve ağlamaya başladı. Bende ağlamaya başladım. Ben gördüklerimi korktuğum için asla anlatmadım. Bunu ilk defa sana anlatıyorum. O gün evde korkunç bir şok yaşanmıştı, ve kimse ne yapacağını bilmiyordu. Zaten hiçbir şey artık Anitayı geri getiremezdi. O günden sonra Anitayı bir daha hiç görmedik.
*****
Martaya “sen Anitanın Rafaelle buluşmaya gittiğine mi inanıyorsun?” diye sordum.
“Hayır. Bence askerle yani Carlos la buluşmaya gitti. Bence bahsettiği gerçek prens Carlos tu. Anita hikayelere çok inanır hikayelerle yaşardı. Onun anlattığı hikayelerden birisinde, güzel bir prenses fakir bir balıkçıya aşık olur. Balıkçı saçı sakalı birbirine karışık, elbiseleri yırtık bir adamdır. Aslında o balıkçı kılığına girmiş çok yakışıklı bir prenstir. Prens olduğunu gizlemek ister üzerini değişir saçını ve sakalını uzatır ve köyün birisinde yaşamaya başlar. Bir gün güzel prensesle balıkçı kılığındaki prens karşılaşırlar. Prensin çok güzel gözleri vardır ve gözlerini gizleyememiştir. Prenses balıkçının gözlerine bakar ve onun gözlerinden kalbine adeta bir ateş düşer, birbirlerine aşık olurlar. Daha sonra balıkçı prense dönüşür ve güzel prensesle sihirli bir uçan halıya binerek prens güzel prensesi kendi sarayına götürür.
Benim kardeşim hayalci bir kızdı. Asker köye geldikten bir süre sonra askerle buluşmaya başladı. Geceleri gittiği yer kayalıkların arasındaki aynı yerdi fakat buluştuğu kişi artık Rafael değildi. O Carlostu. Onunla defalarca buluştu ve bir gün belki de gene aynı yerde buluştular ve Anita bir daha geri dönmedi. O zamanlar Anita belki de askeri bir prens, askerin motorlu teknesini bir sihirli halı olarak görüyordu”
“ Sen Anitanın kaçarken parmağında o balık yüzüğü gördüğünü söylemiştin.”
“Evet değerli bulduğu her şeyi almıştı. Elbiselerini, yüzüğünü, hikaye kitaplarını.
“ Fakat yüzük şimdi Rafaelde ve on üç yıldan daha fazla süredir yüzüğü boynunda taşıyor”
“Biliyorum. Bence Carlosla buluşmadan önce Rafelle konuştu. Ona gerçek prensini bulduğunu anlattı ve yüzüğü iade ederek askerle buluşmaya gitti.”
“Gerçektende böyle olduğuna mı inanıyorsun?”
“Herhalde öyle olmuştur. Rafaelle vedalaştı ona yüzüğü geri verdi ve askerle buluşmaya gitti. Nede olsa askerden önce birbirlerine aşıktılar. Rafael Anitanın Carlosla gideceğini öğrenincede delirdi. Ertesi gün sahile gitti ve o zamandan beridirde sahilde hâla Anitanın fikir değiştirip dönmesini bekliyor. Zavallı Rafael Anitaya o kadar aşıktı ki…..Sen Rafaelle konuşurken sana neder?”
“Bana yüzüğü gösterir ve “Bana yüzüğü verdi, bana balık yüzüğü geri verdi” der.”
“Evet. Bize de aynı şeyleri söyler. Anita önce yüzüğü Rafaele verdi, onu sevdiğini söyledi ve sonrada askerle gitti. Buda zavallı Rafaeli delirtti.”
“Bu yüzük niçin bu kadar önemli . Anita “sihirli yüzük” gibi bir şeyden bahsetmişmiydi.” diye sordum ve Marta cevapladı.
“Anita sihirli yüzüğü takanın her zaman gerçek aşkını bulacağını söylerdi. Bu konu Anitanın kendi yazdığı bir hikayede de geçiyordu. Bizede kendi yazdığı hikayeyi sık sık anlatırdı.”
“Sihirli yüzük hikayede nasıl geçiyordu?”
“Bu hikaye Anitanın bana kalan tek şey olan defterde yazılı.” Marta kalktı ve başka bir odaya gitti. Biraz sonra elinde ince bir defterle geri döndü. Defteri benim önüme koydu.
“Defteri elime aldım. Defter zamanla yaprakları sararmış ince bir okul defteriydi. İçersinde sadece bir hikaye vardı. Hikayenin başlığı “Altın Yüzük” idi. Hikaye iri ve okunaklı harflerle yazılmıştı. Luis ve Marta bana bakıyorlardı. Marta hikayeyi sesli olarak okumamı istedi.
ALTIN YÜZÜK
Anitanın yıllar önce yazmış olduğu hikayeyi okudum ve Marta ile kocası dinlediler.
“Bir zamanlar güzel bir prenses varmış. Bu prenses etrafın da çok büyük ve güzel bahçeleri olan güzel bir sarayda yaşarmış. Saray çok güzelmiş fakat prenses mutlu değilmiş çünkü hiç arkadaşı yokmuş. Prenses çok güzel olduğu için babası onun kimseyle konuşmasına ve oynamasına izin vermezmiş. İlerde prensesin çok zengin ve güçlü bir kralla evlenmesini istermiş.
Birgün güzel prenses sarayın denize bakan bahçesinde dolaşırken, bir balıkçının büyük bir balığı yakalamaya çalıştığını görmüş ve izlemeye başlamış. Balıkçının ağlarına takılan balık balıkçıyı sarayın bahçesine kadar yaklaştırmış. Sonunda balıkçı balığı denizden çıkarıp kayığına almayı başarır. Tam o sırada balık konuşmaya başlamış ve balıkçıya demiş ki “eğer beni denize bırakırsan sana sihirli bir yüzük veririm. Bu sihirli yüzüğü takan daima gerçek aşkını bulur”. Aslında bu balıkçıda yaşadığı sarayda mutlu olmayıp, fakir balıkçı kılığına giren bir prenstir. Kendisini gizlemek için saç ve sakalını uzatmış elbiseleri yırtık fakir bir balıkçı kılığına girmiştir.
Balıkçı balığı tekrar denize atmış. O sırada ayaklarının dibine balık şeklinde altın bir yüzük düşmüş. Balıkçı altın yüzüğü almış ve kayıktan inerek sarayın bahçesine girip ve yürümeye başlamış. İşte o sırada prensesle karşılaşmış. Prenses o kadar güzelmiş ki, balıkçının gözleri kamaşmış. Prenseste balıkçının gözlerine bakmış ve o da balıkçıya aşık olmuş. Fakat babasının prensesi fakir bir balıkçıya vermesi mümkün değilmiş. O sırada fakir balıkçı parmağındaki yüzüğü çıkarıp prensese vermiş. Prenses yüzüğü taktığında fakir balıkçı yakışıklı bir prense dönüşmüş. Prensesi gidip babasından istemiş ve muhteşem bir düğün yapıp evlendikten sonra sihirli bir halıya binip prensin ülkesine gitmişler.Orada sonsuza kadar mutlu bir hayat yaşamışlar”
Hikaye çok güzel bir hikaye değildi. Ancak hikayeden bazı ipuçları elde etmek mümkündü. Bence bu hikayeyi Rafael de dinledi ve çalışmak için şehre gitti, orada altı ay kaldı. Orada altından balık şeklinde bir yüzük yaptırdı ve onu Anita ya getirdi.
Hikayeyi okuduktan sonra Marta ve kocası Luise teşekkür ederek oradan ayrıldım. Saat geç olmuştu amcamın evine geldim ve birlikte oturduk. Amcam bana önemli bir şeyler öğrenip öğrenmediğimi sordu.
Martayla konuştuktan sonra kafamda bazı soru işaretleri belirmişti. Amcama Anitanın kaçtığı gece kahvede olanları anlatırken hata yapıp yapmadığını sordum. Amcam bir müddet düşündü ve cevap verdi.
“Her şeyi tam olarak anlattığıma eminim.”
“Asker kahvedeyken Rafaelin kahvede olduğuna eminmisin?”
“ Evet. Ben her şeyi ayrıntısına kadar hatırlıyorum. Rafael en güzel elbiselerini giymişti, eli yüzü temizdi ve saçlarını taramıştı. Askerde başka bir masada birkaç kişiyle oturuyordu. Birbirlerini görmezden gelmeye çalışıyorlardı.”
“Rafaelin dans ettiği an?”
“Kahvede otururken teybe bir müzik koyduk. Asker müziği bir süre dinledi ve saat yaklaşık 10 gibi kahveden ayrıldı. Bir süre sonra askerin motorunun sesini duyduk. Asker gittikten sonra Müzik çalarken Rafael kalktı ve dansetmeye başladı. Gözlerini kapadı yavaş çalan müziğin ritmine ayak uydurarak gece yarısına kadar dans etti. Kaset bittiği zaman Rafael kaseti tekrar koyduruyordu. Gece yarısına doğru kahvede hiç kimse kalmamıştı ve bende kapatmadan önce kahvedeki işlerimi bitirmiştim. Rafael hala kahvedeydi ve Rafaeli, kahveyi kapatacağımı söyleyerek evine gönderdim.”
Kafamda bazı soru işaretleri vardı. Anita kahvede müzik çalarken evden ayrılmıştı ve Rafael ise müzik çalmaya başlamadan daha önce kahveye gelmiş ve oradan hiç ayrılmamıştı. Yani Anita evden ayrılırken Rafael kahvedeydi. Asker saat 10 civarında ayrıldığına göre Anita yüzüğü Rafaele nasıl vermiş olabilirdi.
***
ROSA NIN VERDİĞİ SÖZ
Gece pek uyuyamadım. Aklıma sürekli o iri gözleriyle Rafaelin sahildeki hali geliyordu. Elindeki yüzüğü bana gösteriyor ve ona yardım etmemi istiyordu.
Ertesi sabah dışarıda oturuyordum. Deniz çok sakindi. Üzerimde bir yorgunluk vardı. Daha sonra amcam geldi ve oda yanıma oturdu. Yengem bize çay ve yiyecek bir şeyler getirdi. Amcam şimdi ne yapacaksın diye sordu.
“Bilmiyorum. Ben hala Rafaelin niçin delirdiğini bilmiyorum. Ben hala genç bir adamın bir kız yüzünden delireceğine inanmıyorum. Açıklayamıyorum ama daha kötü bir şeyin olmuş olabileceğini hissediyorum. Fakat ne olduğunu bilemiyorum.”
“Peki ne yapmayı düşünüyorsun”
“Eğer bana yardım ederseniz Rafaeli uyutup hastaneye götüreceğim. Hastanedeyken ona daha fazla yardımcı olabilirim. Ben Anitanın askerle kaçmasından daha korkunç bir şey olduğuna inanıyorum. Belki Rafael bundan çok korktu ve delirdi. Hastanede modern tıbbın imkanını kullanıp onun kendisini iyi hissedebileceği ortamı oluşturabiliriz. Ne olduğunu hatırlamasını sağlayabilirsek ve ne olduğunu öğrenebilirsek, Rafaeli daha hızlı iyileştirebiliriz. Belki de çok sağlıklı biri olarak tekrar köye döner.”
Rosa bizi dinliyordu ve aniden ağlamaya başlayarak elimi tuttu. Bana baktı “lütfen Rafaeli hastaneye götürme. O köyde daha rahat ve bizim yanımızda kendisini daha iyi hissedecektir” dedi.
Çok şaşırmıştım. Rosa Yengem çok telaşlı ve endişeli idi. Köylüler genellikle hastaneye pek sıcak bakmazlardı ama bu kadar endişelenmesi anlamsızdı.
“Endişelenme yenge. Biz ona zarar vermeyeceğiz. Geçmişi hatırlamasını sağlayacağız ve Allah ın yardımıyla onu iyileştireceğiz” dedim. Yengem:
“Geçmişi hatırlamaması lazım. O yapmış olduğu suçtan dolayı delirdi. Allah ona yardım etti ve onu delirtti. Onun hiç birşey hatırlamaması lazım. Eğer hatırlarsa yaşayamaz”
Ben ve amcam yengeme baktık. İkimizde çok şaşırmıştık.
Amcam yengeme sessizce “Rafaelin delirmesi hakkında ne biliyorsun? Sen galiba bizim bilmediğimiz bir şey biliyorsun. Bize anlat bakalım” dedi.
Rosa gözünün yaşını eliyle sildi ve “Ben Clara ya ölmeden önce kimseye söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Claranın zavallı oğlunu götürmezseniz size Clara nın ölüm döşeğindeyken anlattıklarının anlatırım.”
Rosa evin önündeki basamaklara oturdu ve yüzünü denize çevirdi. Beş yıl önce Rafeilin annesi Clara hasta iken sık sık yanında kalırdım. Ölmek üzere iken bana Rafaele bir anne gibi davranacağıma yemin ettirdi. Bende ölünceye kadar Rafaele bir anne gibi davranacağıma söz verdim.
Amcam “Bunu biliyoruz. Her zaman ona bir anne gibi davrandın. Peki Rafaelin niçin delirdiği konusunda sana ne söyledi”
“Lütfen kimseye söylemeyin. Ben Claranın sırrını ölünceye kadar saklayacağıma yemin ettim”
Bizde kimseye söylemeyeceğimize dair söz verdik. Yengem anlatmaya devam etti.
“Bunu şu anda bilen tek kişi benim. Allah Rafaelin delirmesini istedi çünkü Rafael bir cinayet işledi. Ateş bazen insanı ısıtır bazen yakar. Onu cinayete iten şey onun kalbinde bir ateş gibi taşıdığı Anitaya olan aşkı ve aşkından kaynaklanan askere karşı nefreti idi. Rafael bir adam öldürdü. Carlosu öldürdü.”
amcam “Fakat bu imkansız.”
“Bunu bana Clara söyledi. Olayın tamamını ölmeden önce saatlerce anlattı.”
“Fakat bu imkansız. Asker gittiği zaman Rafael gece yarısına kadar kahvedeydi.”
KORKUNÇ SIR
Clara’nın anlattığı şekilde anlatıyorum.
Anitanın kaçtığı gece Pazar akşamıydı. Ben Rafael ve kendim için balık pişirdim ve pilav yaptım. Yemek hazırdı fakat Rafael dışarıdaydı. Akşam olduktan hemen sonra dışarı çıkmıştı ve yaklaşık bir saattir dışarıdaydı. Yemekler soğuyordu. Pencereden baktım Rafael gelmişti. Kayığını ve kendisini uzaktan görebiliyordum fakat Rafael kayığı bırakıp bir türlü gelmiyordu.
Sonra elime bir gaz lambası alarak dışarı çıktım ve Rafaeli çağırmaya gittim. Kayığın yarısı kumların üzerinde yarısıda sudaydı. Rafael elinde kovayla teknenin içini yıkıyordu. Teknenin içi yarıya kadar suyla doluydu Rafaelin elbiseleri ıslaktı ve saçlarından su damlıyordu. Sonra korkunç bir şey gördüm. Rafaelin eli yüzü elbiseleri saçı kan içersindeydi.
Aman Allahım, sana ne oldu dedim. Rafael “Korkma anne ben iyiyim. Benim gerçek aşkımı benden çalan yabancıyı öldürdüm” dedi. Kayığın tabanı hep kandı.
Hemen lambayı söndürdüm. Hava karanlıktı. Rafaele “hemen elbiselerini çıkar ve temizlenene kadar denizde yıkan. Sonra hemen eve gel temiz elbiselerini giy ve derhal kahveye git. Ben senin kayığını ve elbiselerini yıkarım. Şansın varsa seni kimse görmemiştir. Askerin burada akrabası veya çok yakın arkadaşı yok. Askeri öldürdüğünü kimse bilmez ve zamanla asker unutulur gider” dedim. Rafael dediğimi yaptı temizlendikten sonra kahveye gitti. Gece yarısına kadar gelmedi. Bende bu arada kayığını ve elbiselerini yıkadım.
******
Amcam yengeme “Ah Rosa. Clara öldükten sonra yıllardır bu sırı nasıl sakladın. “
“Claraya söz vermiştim”
Amcam “Galiba Clarada oğlu gibi deliydi. Anlattıkları imkansız. Biz o akşam askerin Rodrigoyla birlikte yemek yediğini biliyoruz. Asker daha sonra doğru kahveye gitti. Ben onunla konuştum ve hiç ölmüşe benzemiyordu. Dahada önemlisi asker kahveden ayrılırken Rafaelde kahvedeydi. Ben onları davranışlarını ve birbirlerinden rahatsız olduklarını belli eden yüz ifadelerini asla unutamam. Asker Rafaelden daha önce gelmişti.”
Yengem “Belki de asker kahveden ayrıldıktan sonra Rafael onu takip etti ve onu denizdeyken öldürüp denize attı.”
Amcam: “Bu imkansız. Rafael kahveden hiç ayrılmadı. Buna ben ve kahvedekiler şahittir. Rafael o gün gece yarısına kadar müzik eşliğinde dans etti. Ayrıca Rafaelin denizde askere yetişmesi de mümkün değil çünkü askerin teknesi motorluydu”
“O zaman Rafael kimi öldürdü”
“ Belkide asker zannederek başka birisini öldürmüştür. Bilmiyorum. Daha sonra yanlış kişiyi öldürdüğünü anlayıp kahveye gelmiştir. Onun delirmesinin sebebide bu olabilir. O halde kimi öldürmüş olabilir. Köyden kimse ölmediğine göre ve akşam vakti köye yabancı biride gelmeyeceğine göre…Hayır, hayır imkansız.”
Rosa ağlayarak içeri girdi. Amcam ve ben hiçbirşey konuşmadan denize bakıyorduk. Masada yemek duruyordu fakat biz yemeğe dokunmamıştık.
“Mümkünmü” diye sordum.
“Ne. Rafaelin yanlışlıkla başka birini öldürdüğümü?”
“Fakat Rafaelin annesinin anlattığı hikaye……”
“Bak ben daha bunamadım. Rafael kahveye geldiğinde asker oradaydı ve Rafael hiç saşırmışada benzemiyordu. Her ikisi de müziği dinlediler. Rafael çok mutluydu ve hiç yanlış kişiyi öldürmüşe benzemiyordu. Yüzünde mutlu bir ifade vardı.”
“Tamam amca ben sana inanıyorum ama anlatılanlar yakında beni de delirtecek”
HASTANEDE
Bütün sabah kafamda sorular dolaşıp duruyordu. Elime bir defter aldım ve cevaplandırılması gereken soruları yazdım.
“1) Rafael kimi öldürdü?
-Annesi birisini öldürdüğünü söylemiş, fakat başka kim olabilir. Asker olamaz, asker Rafaelle birlikte kahvedeydi. Anita olamaz, Rafael ona deli gibi aşıktı. Ayrıca müzik başlamadan önce Anita kardeşinin yanındaydı. İkiside imkansız.
2) Asker öldü mü, yoksa kaçtı mı?
Kimse öldürmüş olamaz. Ve kaçması için bir sebepte yok.
3) Anita askerlemi kaçtı yoksa odamı öldü?
Anitayı Rafael öldürmez. Eğer Anitayı asker öldürdüyse Rafael niçin delirdi?”
Bu soruların cevaplarını bulmaya çalışıyordum. Her şey imkansız gözüküyordu. Köyde askeri öldürebilecek kadar kuvvetli ve Carlosu öldürmesi için bir sebebi olabilecek başka birisi varmıydı. Bu kişinin Anitaylada bağlantısı olmalıydı. Aklıma birden Anitanın babası Rodrigo geldi. Rodrigo Anita ve askeri buluştukları zaman yakalamış olsa belki kızgınlıkla bir şey yapmış olabilir. Hayır, o zamanda yanlış adam delirmiş olur.
***
Ben polis veya dedektif değilim. Köydeki insanlardan daha zeki olduğumu düşünüyordum ve köydekilere Rafaeli şehre götürüp iyileştireceğimi söylemiştim.
Kendime güveniyordum ve köyde bir hafta boyunca insanlarla konuştum. Fakat hala Rafaelin niçin delirdiğini bilmiyorum. Rosa ve Marta ya onların anlattıklarını başkasına anlatmayacağıma söz vermiştim. Artık şehre dönmem ve işe başlamam gerekiyordu. Köyde olanlar benim işim değildi. Sonunda köyden ayrıldım ve işe başladım.
Yaklaşık bir yıl süreyle köyden kimseyle görüşmedim. Bu süre zarfında Rafael bazan rüyalarıma giriyor ve boynundaki yüzüğü bana gösterek yardım istiyordu.
Bir gün balıkçılardan birisi bana bir mektup getirdi. Mektup bakkalcı Rodrigo tarafından yazılmıştı. Mektubu okudum:
“ Rafael çok hasta. Ölmek üzere. Belki onu sen kurtarabilirsin. Lütfen köye gel, bize yardım et. Bu mektubu senin amcan yazmamı istedi. Fakat bende gelmeni istiyorum
Rodrigo Garcia
Ertesi sabah ben köye gittim. İlk olarak amcamın yanına gittim. Rafael amcamgilde bir yatakta uzanıyordu. Yengem elinde ıslak bezlerle Rafaelin yanındaydı ve alnına ıslak bezler koyuyordu. Rafael iyice zayıflamış ve rengi sap sarı olmuştu. Sürekli öksürüyor ve ağzından kan geliyordu.
Ben Rafaele baktım. Verem hastalığına yakalanmıştı.
Amcamlara azda olsa kurtulma ihtimalinin olduğunu ve Rafaeli derhal hastaneye götürmem gerektiğini söyledim.
Biz Rafaeli şehirde benim çalıştığım hastaneye getirdik. Güçlükle nefes alabiliyordu. Saçını sakalını kestirdik, temiz elbiselerini giydirerek temiz bir yatağa yatırdık. Ben bazı antibiyotikler verdim.
Yatağının başında saatlerce kaldım. Güçlükle hareket edebiliyor ve çoğu zaman bir ölü gibi uzanıyordu. Vücudu ateş içersindeydi. 8 saat sonra ilaçların etkisiyle ateşi düşmeye başladı ve uyudu.
İki gün boyunca uyuduktan sonra gözlerini açtı. Ben hala antibiyotik veriyordum ve Rafael hala çok zayıftı. Sadece gözleriyle etrafı inceliyor ben yanına geldiğim zamanlar iri gözleriyle bana bakıyordu. Rafael sonunda konuştu.
“Ben öldüm mü?” diye sordu.
“Hayır Rafael. Ben doktorum. Kahvenin sahibi Miguel benim amcamdır. Korkma biz seni iyileştirmeye çalışıyoruz.”
Gülümsedi ve tekrar uyudu. Bir hemşire çağırdım ve başında beklemesini söyledim.
Rafaelin kurtulma şansı az gibiydi. Sahilde geçirdiği onca yıldan sonra vücudu yorgun düşmüş, yılarca köylülerin kendine getirdikleri ile yaşamıştı. Şimdi ciğerleri verem mikrobuyla doluydu ve güçlükle nefes alabiliyordu.
Fakat deli değildi.
Zamanının çoğunu uyumakla geçiriyor ve çok az konuşabiliyordu. Fakat konuştuğu zaman cümleleri çok düzgün ve anlaşılırdı. Hastanede altı gün kadar kaldı. Uyudu, uyandı. Uyandığı zamanlar benle konuştu. Hala hastalığı çok ağırdı. Bu süre zarfında bana bilmek istediğim her şeyi anlattı. Altı gün sonra kalp atışları zayıflaşmaya başladı ve bir süre sonra durdu. Rafael derin bir uykuya daldı ve bir daha gözlerini hiç açmadı.
Ben Rafaelin hikayesini buraya yazıyorum Belki bir gün insanlar bu acı hikayeyi okurlar.
KATİL ( Hastanedeyken Rafael bana anlatmıştı bende aynen yazıyorum)
Rafael daima Anitaya çılgınca aşıktı. Anitayı düşünmediği an yoktu. Burası küçük bir köydü ve çocuklar sahilde teknelerini temizleyen, tuttukları balıkları teknelerinden indiren, ağlarını tamir eden balıkçıları izlemekten zevk alırlardı. Rafael Anitaya daha çocukken aşık olmuştu. Rafael Anitayı seviyordu ve Anitada Rafaeli sevdiğini söylüyordu.
Fakat Anitanın babası kızının zengin birisiyle evlenmesini istiyordu. Rodrigoya göre kızının evleneceği kişinin, çirkin veya yaşlı olması önemli değil, zengin olması önemli idi.
Köyün batısında kayalıkların arasında bir yer vardı. Gündüzleri orada çocuklar oynarlardı. Akşamları bazan Rafael ve Anita orada buluşurlardı. Orada çok değerli dakikalar geçirdikten sonra, Anita babasının kendisini yakalayacağı korkusuyla koşarak tekrar eve dönerdi. Anita o zamanlar onbeş yaşlarındaydı ve kafası hikayelerle doluydu. Anita hikayelerde geçen balıkçısını bulmuştu.
Rafael bir gün ona altın bir yüzük getirdi. Bu hikayedeki balık şeklindeki sihirli yüzüktü. Anitanın babası yüzüğü kabul etmemişti fakat kayalıkların arasında buluştukları zaman Rafael yüzüğü ona verdi. Yüzük onların aşklarının bir sembolü idi. Anita Rafaelle buluşmaya gideceği zaman yüzüğü takardı ve diğer zamanlar yüzüğü odasında saklardı.
Birgün köye Carlos geldi. Askerin parlak mavi gözleri, uzun saçı, sportif bir vücudu vardı. Köye kendisine ait motorlu bir tekneyle gelmişti ve bu köydeki çoğu insanın ilk defa gördüğü bir şeydi. Asker Rafaelden daha fazla ilgi çekici, ve daha fazla heyecan verici birisiydi. Asker Rodrigoya hayatı ve anılarını anlatırken, Anita kendi odasından onları dinliyordu. Bu hikayeler sihirli lambalardan ve balıklar hakkında konuşmaktan daha fazla ilgi çekici şeylerdi.
Anita yavaş yavaş Rafaelin sıkıcı olduğunu düşünmeye başladı. Artık onunla buluşmaktanda vazgeçmişti. Anita hala Rafaelin verdiği yüzüğü takmasına rağmen askere aşık olmaya başladı.
Rafael çok üzgündü. Askerin köye gelmekten vazgeçmesini ve Anitanın tekrar ona dönmesini istiyordu.
Birgün, Rafael balığa çıkmıştı ve fazla balık yakalayamadığı için geç saatlere kadar denizde kalmıştı. Köye dönerken birden Anitanın ay ışığı altında koşmakta olduğunu gördü. Anitayı sessizce izlemeye başladı. Anita kayalıkların arasında askerle buluştu. Burası Anita ile kendisinin daha önce buluştukları, Anitaya aşklarının simgesi olan sihirli yüzüğü verdiği aynı yerdi.
Rafael sessizce kayığını sahile yaklaştırdı ve kayıktan inerek onları izlemeye başladı.
Asker teknesini kıyıya yaklaştırmadan kayalıkların öbür tarafında bırakmıştı.
Rafael onları izledi. Anita köye doğru koşmaya başlayıncaya kadar izledi. Asker yüzerek teknesine doğru gitti ve birkaç dakika sonra motorunu çalıştırdı. Rafael o kadar kızgındı ki konuşamıyordu bile. Fakat onun kızgınlığı Anita ya değil, askere idi. Bu yabancı köye gelmişti ve köydeki herkes ona arkadaşça yaklaşmıştı. Fakat şimdi bu yabancı biricik aşkını, en değerli hazinesini çalıyordu.
Asker tekrar köye geldiğinde, Rafael onu bekliyordu ve izliyordu. Asker teknesiyle Anitayla buluştuğu yerin arkasındaki kayalıkların arasına yaklaştı. Sonra yüzerek buluştukları yere gitti. Sigara yaktı ve saatine bakarak beklemeye başladı. Bir süre sonra Anita koşarak geldi. Anita ve asker uzun uzun öpüştüler. İki çılgın aşık gibi öpüşüyorlardı. Asker elini Anitanın omuzlarının üzerine attı, sonra sarıldılar. Bir süre konuştuktan sonra tekrar öpüştüler. Rafael ise kalbinde dayanılmaz bir ateş, dayanılmaz bir acı ile onları izliyordu. Kendisi hiç kıyıpta Anitayı öpmemişti ki. Şimdi onu bir yabancı öpüyordu.
Sonra Rafael askeri her köye gelmesinde izlemeye başladı. Her zaman aynı şeyleri yapıyordu Asker her zaman köyden ayrılır gibi yapıyor. Teknesini aynı yere bırakıp yüzerek Anitayla buluşmaya gidiyordu. Bazen Anita gelmese bile asker her zaman onun gelmesini bekliyordu.
Rafael askeri öldürmeye karar verdi. O kadar iyi plan yapmalıydı ki asker ölmeliydi fakat hiç kimse olaydan haberdar olamamalıydı.
Asker köye tekrar geldiğinde plan hazırdı. Asker köye Pazar günü geldi ve Rodrigonun dükkanına gitti. Rafael hava kararana kadar bekledi. Kayığını bir kayaya bağladı ve yürüyerek Santigonun çiftliğine gitti. Santigonun yaşlı eşeği çiftliğin girişine yakın bir yerde uyuyordu. Rafael eşeği aldı ve denize doğru gitti. Eşeği suyun içersinde öldürdükten sonra eşeği kayığına güçlükle yükledi. Daha sonra kürek çekerek askerin teknesinin demirli olduğu yere geldi. Asker teknesinin motorunun zarar görmemesi için teknesini daima denizde bırakırdı. Rafael eşeğin organlarını keserek teknenin etrafında denize attı. Rafael köpekbalıklarını iyi tanıyordu. Onlar kanın kokusunu kilometrelerce öteden alıp kanının olduğu yerde ne bulurlarsa yerlerdi. Rafael eşeğin arka bacaklarını sıkı bir şekilde askerin teknesinin alt kısmına büyük çivilerle sağlam bir şekilde çiviledi. Böylece köpek balığı sürüleri askerin teknesinin etrafında olacaklardı. Asker tekneye doğru yüzerken aç köpekbalıkları askere saldıracaklardı ve onu parçalayıp yiyeceklerdi. Böylece asker sonsuza kadar yok olacak ve Anita tekrar Rafaeli sevecekti.
Rafael daha sonra kayığına binerek evine doğru ilerledi. Kayığı yarıya kadar kumların üzerine çekti ve kayığı temizlemeye başladı. Fakat kayığın her tarafı kan olmuştu ve temizlemesi oldukça zaman alacaktı.
O sırada Rafaelin annesi elinde lambayla geldi. Elbisesindeki ve kayıktaki kanı gördükten sonra kötü bir kaza olduğunu düşünerek çok korktu. Rafael annesine askeri öldürdüğünü söyledi. Aslında asker henüz ölmüş değildi ama Rafael askerin öleceğinden emindi.
Rafael annesinin sır saklayabileceğinden emindi ve çok sakindi. Annesi Rafaeli üzerini değişmesi için eve gönderdi ve üzerini değiştikten sonra derhal kahveye gitmesini söyledi.
Rafael kahveye gittiğinde asker oradaydı. Bir masada
oturuyor, ve etrafındakilerle konuşup kahkahalar atıyorlardı. Rafael askere baktı ve içinden “biraz daha gül pis Carlos. Köpek balıkları seni bekliyor” diye düşündü.
Bir süre sonra asker kalktı ve kahveden ayrıldı. Rafael kahvede kaldı ve müzik dinledi. Sonra ayağa kalktı ve güzel sesli bir kızın söylediği romantik şarkıya ayak uydurarak dans etmeye başladı. Gözlerini kapadı ve köpek balıklarının askeri nasıl yediğini hayal etmeye başladı.
Gece yarısı olunca kahve kapanacağı için Rafael eve gitti ve yattı. Gece hiç uyuyamadı. Rafael kayığına bindi ve askerin teknesinin olması gereken yere gitti. Oraya ulaştığında askerin teknesi oradaydı fakat asker falan ortada yoktu. Rafael sevincinden kahkaha attı, planları işlemişti. Sonra askerin kayığını çözerek oradan uzaklaştırdı ve moturunu çalıştırarak batıya doğru gönderdi. Heralde yakıtı bitene kadar oradan uzaklaşır asker gibi motoruda yok olurdu. Sonra acıktığını hissederek eve döndü.
SON BÖLÜM (Rafael bana anlatmıştı)
Biraz zaman geçtikten sonra Rafael ve annesi Rodrigonun evinden çığlık ve ağlama sesleri duydular. Daha sonra Anitanın kaçtığı haberi geldi. Rafael gülümsedi. Anita hala askeri bekliyor galiba diye düşündü.
Rafael kayığına bindi ve sahil boyunca Anitayi aramaya başladı. Anita ile daha önce buluştukları yer yakınlarına geldi. Annesi yıkamasına rağmen kayığın tabanında hala kan lekeleri vardı. Denizde birkaç köpek balığı dolaşıyordu. Rafael hiç düşünmeden mızrakla bir köpek balığını öldürdü. Babasının intikamını almak için daha önce yüzlerce köpekbalığı öldürdüğü için bunu kolaylıkla yapabiliyordu. Köpek balığının kanının kokusunu alan daha büyük köpek balıkları geldiler ve öldürülen balığı yemeye başladılar.
Rafael büyük bir köpek balığını öldürüp kayığına yüklemeye karar verdi. Böylece kayığın tabanındaki kan lekelerini gizleyebilirdi.
İki metre uzunluğunda beyaz bir köpekbalığını mızrağıyla yaraladı ve daha sonra öldürdü. Sonrada köpek balığını kayığına aldı. Köpek balığı ölmüştü fakat hala haraket ediyordu. Rafael bıçağı aldı ve köpek balığını boğazından kuyruğuna kadar yardı. Köpek balığının midesinden bir eşek derisi parçası çıktı. Rafael bıçakla eşek derisini haraket ettirdi. Ve köpek balığının midesinden çıkacakları incelemeye başladı. Beklide askerinde bir parçası çıkacaktı birazdan.
İşte o an…Kelimelerin anlatmaya yetmeyeceği bir an.
Bu eşek derisinin altından bir insan eli çıktı. İnce parmakları olan, tırnakları uzun ve ojeli beyaz kusursuz bir el. Bu elin orta parmağında bir yüzük vardı. Balık şeklinde altın bir yüzük. …
İşte o an, Rafael bir korkunç bir çığlık attı. Rafael Anitayı öldürmüştü. Anita gerçek aşkı, askerle birlikte belkide son saniyelerini geçirmiş, ve gerçek aşkıyla birlikte hayata veda etmişti.
Rafael artık yaşayamazdı. Rafael ağlayarak ayağa kalktı ve Anitayla birlikte ölmek için kendisini hiç düşünmeden denize attı. Denizde köpek balıklarının kendisine saldırmasını bekliyordu fakat köpek balıkları bunu yapmıyorlardı. Rafael köpek balıklarına yumruk atıyordu, fakat hiçbirisi ona saldırmıyordu.
Sonra kafasını suya sokuyor boğulmak istiyordu. Ama başaramıyordu. Suda çırpınıp durduktan sonra kayığına çıktı. Anitanın elini öpüyor yüzüne gözüne sürüyordu. , Anitanın elinden yüzüğü dikkatlice çıkardı ve ağlardan ip çıkararak boynuna bağladı. Allah Rafaelin ölmesini istememişti. Belki bu dayanılmaz acıyla cezasını dolduracağı güne kadar yaşamasını istemişti. Rafael, köpekbalığını tekrar denize bıraktı sonrada Anitanın elini sarılıp öptükten sonra yavaşça denize bıraktı.
***
Rafaelin cesedini köye ben götürdüm. Onun cesedini vasiyeti üzere Anitayla buluştuğu yere gömdük. Köydeki hiç kimse gerçeği bilmiyor. Onlar hala Anitanın uzak bir şehirde Carlosla yaşadığına inanıyorlar. Bırakalım öyle bilsinler.
baharları bekledim bu güne kadar
baharlardan bana kalan hep sarı, kuru bir yaprak oldu
kuru ağaçları suladım belki bir gün yeşerir diye
yeşeren zihnimde silik bir hayal oldu
tarihe diktim gözlerimi, görebildiğim her şey bir harabe oldu
bir terkedilmiş ev, bir terkedilmiş hayat
terkedilmiş hayata hayat veren bir hayal
hayallerin suladığı soluk bir gül oldu sadece
bir baharın ardından kalan geriye
seni düşünen deli bir adam oldu
Hikaye Yazarı : Bernard Smith
Çeviri ve şiir : Yusuf Bal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.