FUAR OTELİ
Ben bu hikayede yalnızca anlatıcıyım.Herşeyi duyar ve görürüm tıpkı Tanrı gibi. Ondan tek farkım, ben kimseye cennet vadetmem ya da cehennemle korkutmam. Hikayelerle beslenen ve gagasını kimsenin işine sokmayan topal bir güvercinim.
Benim işim olup bitenleri seyretmek,dinlemek ve arşivlemek.İyi bir hikaye anlatıcısı arşivini geniş tutmalı.Arada sırada tüm hikayelerinin önce tozunu sonra gönlünü almalı.
Belleğimdeki hiçbir hikayemin diğerine göre üstünlüğü yoktur.Her saatte ve ve her mevsimde açıktır belleğimin ahşap kapıları.Bir hikaye oraya sızmaya başladı mı artık ben bile kapatamam o kapıyı.Hikaye bitince kapı kapanır.
FUAR OTELİ
Bir vardım
Bir yoktum
Dere tepe düz gittim altı ay bir güz gittim.Günlerce uyumadım.İki arpa tanesiyle beş gün yol aldım.Verimli tarlalardan,kirlenmiş derelerden geçtim.Sağ kanadım yoruldu soluma yaslandım,sol kanadım yoruldu sağıma yaslandım.Günlerce kanat çırptım.Sonunda ademoğlunun şeytanla cirit attığı bir şehre vardım.
Yağ ve rutubet yapışkanlığıyla sıvalı Fuar Otelinin çatısına kondum.Soğuktu.Bu yüzden bacaya yaklaşıp sert rüzgara sırtımı verdim.Topal bacağım sızladı.Belleğimin ahşap kapıları aralandı.
Fuar Oteli,yaşamak için hiçbir sebebi olmayan insanlar gibiydi.İlk sahibi Memduh Şinasi Bey,babadan kalma mirası diğer kardeşleri gibi çarçur etmemiş, bu oteli almıştı.Burası ilk açıldığında şehrin ileri gelen kibar ve zengin konuklarını ağırlayan seçkin bir oteldi.Aradan geçen iki kuşak sonunda,ne Memduh Şinasi Beyin değer verdiği ahlaki değerler ne de otelin seçkinliği kalmıştı.
Memduh Şinasi Bey, hayatı boyunca bir tek gün bile kolasız gömlek giymemiş,hiçbir ahlaksız işle anılmamıştı.Onun vefatından sonra otel,oğlu Kemal Beye kaldı.Kemal Bey Fuar Otelinde babasının kendisine yasakladığı her arzuyu tadıyor,canı ne isterse burda yapıyordu.Artık herkes bu otelde kalabiliyor,seçkinlik kibarlık gibi kavramlar klozet diplerini boyluyordu.Otelin en son sahibi, Kemal Beyin yegane oğlu Semih Bey kendisine bırakılan mirasa tüy dikmiş önceki kuşaklardan daha beter bir yozlaşmaya seyirci kalmıştı.
Velhasıl,otelin sahipleri değiştikçe bozulma ve kokuşma binanın her kıymık tanesine kadar yayılmıştı.
Fuar Otelinden içeri girdiğinizde ağır bir koku üzerinize yapışır ve bu koku sizde afyon etkisi yaratır.
Son yirmi beş yıldır resepsiyona bakan Necmi incecik bıyıkları ve hala limon suyula yapıştırdığı üç beş tel saçıyla kötü bir Ayhan Işık taklitiydi.Ne evi ne de bekleyeni vardı.Otelin dışındaki hayat onu korkuturdu.
Necmi her sabah erkenden uyanır,enfiye kutusunu başucundan alır,her iki burun deliğine enfiye çekerdi.Bir köstebek gibi gün ışığından çekinir,dehlizlerde yol almaktan keyif alırdı.
O sabah Necmi yine erkenden kalktı.Artık her uyandığında romatizma ağrıları daha bir canını sıkıyordu.
Şişe dibi gözlüklerini taktı ve hemen enfiye kutusuna sarıldı.
‘’Enfiye gibisi var mı, oh be! Karıdan iyi valla hem seni rahatlatır hem de sesi çıkmaz.’’
Her sabah aynı cümleyi tekrarlamaktan ne vazgeçiyor ne de sıkılıyordu.Üzerleri katmer katmer yağ bağlamış pantolonunu,kirden rengi grileşmiş, bir zamanlar beyaz olan gömleğini ve dirsekleri parlamış ceketini giydi.Yüzünü hiçbir zaman yıkamazdı.Küçükken annesi her sabah kulağını çeker:
‘’Necmi yine mi yıkamadın yüzünü! Sabaha kadar şeytanlar yalamıştır suratını mendebur ‘’ derdi.
Necmi’nin annesi artık hayatta olmadığına göre,şeytanlar istedikleri kadar yüzünü yalayabilirdi.
Mesture,otelin en rahat koltuğuna kıvrılmış uyuyordu.Rüyasında tatsız birşeyler görüyor gibi bıyıkları titreşiyor,kulakları kıpırdıyordu.
Necmi ve Mesture arasındaki ilişki yıllar içinde kıvamını bulmuştu.İkisi karı-koca gibiydiler.Mesture her kadın gibi gizemli,sevgi arsızı ve doymak bilmez Necmi de her erkek gibi çocuksu,kanaatkar ve yalnızdı.
Necmi resepsiyon masasına geçerek eskimiş sandalyesine oturdu.Şişe dibi gözlüklerini çıkardı ve masanın çekmecesinden çıkardığı yarı kirli bir bezle silmeye başladı.Sildikçe kirler yayılıyordu. Sonunda gözlüğünü tekrar taktı. Çaycı otelin kapısını hızla açarak içeri girdi.
-Oooo,günaydın Necmi Abi,takmışsın yine şişe diplerini.
-Yürü git işine,almayayım şimdi seni ayağımın altına.
-Kızma abi ya,değiştir artık şu dürbünleri.Lazer tedavisi yaptırsana Necmi Abi.
-Oğlum bırak çayını da defol git
-Çaylar tavşan kanı mübarek,al abi.
Masanın üzerindeki çay bardağı,yarı ıslanmış ucuz küpşekerler,her sabah çaycının zevzekliği ve çıkarken kapıyı çarpması...Necmi sıradanlıkları ve alışkanlıkları seviyor, onların olmadığı bir hayatı düşünemiyordu.
Kapının çarpma sesine uyanan Mesture, yattığı koltukta uzun uzadıya gerindi ve koltuktan atlayarak Necmi’nin yanına gitti.
Mesture Necmi’nin ayaklarının dibine gelip bacaklarına sürtündü.Necmi bu sürtünmenin yarattığı yumuşaklık hissini seviyordu.
Necmi otele gelen her müşterinin odasına gizlice girip,müşterinin eşyalarını karıştırmaktan sonsuz bir zevk alıyordu.Otele yeni gelen her müşterinin kaydını yaparken kendi kendine söz veriyordu.
‘’Bu sefer yapmayacağım.’’
Ama her seferinde yapıyordu.Müşteri otelden ayrılır ayrılmaz,bir gölge gibi odasına giriyor her eşyayı karıştıryor,herşeyi kokluyor ve elliyordu
.Müşterinin geri dönme ve onu suçüstü yakalama ihtimali sancılı bir zevk veriyordu Necmi’ye.
Yeni müşteriler,yeni eşyalar,yeni kokular için dayanıyordu bu lanet ve yapışkan otele.Mesture’de her seferinde Necmi’nin peşine takılır ve bu acayip suça gözcülük ederdi.Karıştırma,koklama ve elleme işleri sona erdiğinde, Necmi her bir eşyayı aldığı yere yerleştirir hiçbir iz bırakmadan odadan çıkardı.
Necmi küçükken de anne ve babasının yatak odalarına girer,çekmeceleri karıştırırdı.Babasının naftalin kokulu paçalı donları, annesinin ipek sütyenleri ile nasıl da zıt düşerdi.
Öğlene doğru otele yeni bir müşteri geldi.Necmi gelen kadına oda ücretini söylerken,içinde yine o karşı konulmaz istek kıpırdanmaya başladı.Kadın iki gün kalacağını söyleyip ücreti ödedi.Necmi kayıt için kimlik istedi.Kadın öyle yorgun,isteksiz ve şaşkındı ki...Elini kol çantasının içine attı dakikalarca çantasını karıştırdı.
Sonunda kimliği bularak Necmi’ye uzattı.
Kadın, korkunun yarattığı yarı nemli bir ruh alemindeydi.Şakaklarında tek tük görülen kırlar ve göz kenarlarındaki çizgiler keskin bir ifade katmıştı yüzüne.Üst dudağı öyle inceydi ki kadının Necmi’’Öpmeye değmez’’ diye içinden geçirdi.Kadının elleri titiriyor,burnu soğuktan değil fazla biber yemekten kızarmışa benziyordu.Armut biçimli vücudu külçe gibi geliyordu o kocaman ayaklara.
Kayıt işi bitmek üzereyken, Mesture’nin miyavlama sesi duyuldu.Kadın birden irkildi.Eski püskü çantasının hemen dibinde oturan Mesture, çantayı kokluyor kokladıkça yutkunuyordu.
Kadın Mesture’nin coşkun merakından sıkıldı ve onu ayağının ucuyla bekleme salonuna doğru itti.
Necmi şaşırmıştı.Mesture kendinden başka kimseye böyle yaklaşmazdı.Birşeyler söyleme gereği duydu.
-Kusura bakmayın hanımefendi,aslında çok munis ve iyi huylu bir kedidir.Vallahi yıllardır kimseye yanaştığını görmedim.
Kadın Mesture’nin gidişine memnun olmuştu.Hiçbirşey söylemedi.Necmi’nin uzattığı anahtarları ve yerde duran çantasını aldı Merdivenlerden henüz 2-3 basamak çıkmıştı ki, Mesture bekleme salonundan fırlayarak kadına yetişti.Var gücüyle kokluyor çantaya kene gibi yapışıyordu.
Kadın sert bir hareketle çantayı savurdu.Mesture beklemediği bu darbe karşısında pıstı.
Kadın seri adımlarla ikinci kata çıktı,odasına girdi ve kapıyı içerden kilitledi.
Mesture donakaldığı üçüncü basamakta hala kadının peşinden bakıyor, çantanın geride bıraktığı koku bulutunu içine çekiyordu.
Necmi, şaşkın şaşkın Mesture’yi yanına çağırdı.Mesture isteksiz adımlarla geldi ve Necmi’nin kucağına çıktı.Necmi bir yandan Mesture’nin kırçıllı tüylerini okşuyor bir yandan da ateşten bir çemberin içinde kıvranıyordu.
Acaba ne vardı o eski çantanın içinde?Mesture neden çantayı böyle deli gibi kokluyor,itilip kakılma pahasına bu kokudan ayrılamıyordu?Her soru içindeki o isteği daha bir kamçılıyor,her dakika isteğin karşısında bir kale daha kaybediyordu.
Bir yandan ‘’Bu sefer yapmayacağım’’diyor bir yandan çantayı açıp karıştırmak için sabırsızlanıyordu.
Mesture daldığı uykudan ara ara uyanıyor, çeyrek gözle üçüncü basamağa bakıyordu.
Akşam kadın otelden ayrıldı.Mesture hemen ikinci kata çıkıp, kadının kapısında beklemeye başladı.Necmi içinden’’Biliyorum,beni çağırıyor,biliyor geleceğimi ama çıkmayacağım oraya’’diye tekrar tekrar kendini kandırıyordu.Oyalanmak için eline gazeteyi aldı. Her satırda çanta, her sayfada Mesture’nin gözleri..
Sırtından soğuk terler boşaldı ve süngüsü düştü.Resepsiyon masasının yedek anahtar çekmecesini açtı.Anahtar destesinden ihtiyacı olan anahtarı alarak cebine attı.Gözucuyla etrafı kolaçan edip, herşeyin normal göründüğüne kanaat getirerek bir çırpıda ikinci kata çıktı.
Mesture odanın önünde sabırsızca bekliyor kuyruğunu sertçe halıya vuruyordu.
Cebinden anahtarı çıkaran Necmi kapıyı açtı.
İlk kez,Mesture ondan önce içeri girdi.Ok gibi fırlayarak çantayı bulan Mesture,ıslak ve pembe burnunu çantadan ayırmıyor, patileriyle çantayı açmaya çabalıyordu.
Bir yandan da miyavlayarak Necmi’den yardım istiyordu.Necmi diz çökerek çantayı açtığında etrafa hem çok tanıdık hem de çok yabancı bir koku yayıldı.Mesture artık iyice raydan çıkmıştı.Çantaya girmek için uğraşıyor Necmi onu zor bela engelliyordu. Necmi çantadakileri tek tek karıştırmaya başladı.
Çantadan önce pazen pijamalar,sonra rengi solmuş kazaklar ve eskimiş terlikler çıktı.Derinlere indikçe koku yoğunlaşıyor,Mesture’nin sabrı taşıyordu.Çantanın dibinden sıkı sıkıya düğümlenmiş siyah bir poşet çıktı.Necmi el yordamıyla poşeti yokladı. Poşetin içindeki yumuşak birşeydi. Mesture artık evcillik sınırlarını terk etmişti. Deli gibi miyavlıyor,poşeti ele geçirmek için Necmi’nin kucağına zıplıyordu.Necmi bir eliyle Mesture’yi tutuyor diğer eliyle poşeti burnuna yaklaştırıyordu.Bu koku...Öyle yoğundu ki koku. Necmi’nin midesi ağzına geldi.
Tam o anda çalan telefon Necmi’nin zihnine balyoz gibi indi.Yılların kazandırdığı tecrübe ile dağılmış eşyaları hemen çantaya doldurdu.Siyah poşeti cebine koydu.
Kapıyı kilitleyip telefona yetişmesi birkaç dakika sürdü.Mesture resepsiyon masasının üzerinde bir ileri bir geri gidip geliyor , yalvaran bakışlarla poşeti istiyordu.
Necmi bu kokudan ve poşetten artık nefret ediyordu.Poşet cebinde durdukça koku kılcallarına kadar yayılıyordu.Şimdilik onu bir yere saklaması gerekiyordu.
Kadın otele dönmeden bu poşetin içinde ne olduğunu öğrenmeli sonra poşeti aldığı yere koymalıydı.Ama bunun için artık vakit kalmamıştı.
Kadın her an otele geri gelebilirdi.Necmi hemen bekleme salonuna geçti.
Eski kitaplığın üst gözüne,ansiklopedilerin arkasına poşeti sakladı.Resepsiyon masasına geçip henüz yerine oturmuştu ki kadın döndü.
Kadın isteksiz adımlarla odasına çıktı.Necmi’nin yanakları alev alev yanıyordu.Midesinin ürettiği safra ağzına geliyor,damağı burkuluyordu.
‘’Belki de telaş etmeye hiç gerek yok ‘’ dedi içindeki pişkin ses.Kadın çok yorgun görünüyordu ve muhtemelen odasına girer girmez uyuyacak ve poşetin çantada olmadığını fark etmeyecekti bile.
İçindeki korkmuş ve zayıf yan dile geldi.’’Ya çantaya bakarsa, ya poşetin orda olmadığını anlarsa’’.
Pişkin sesin cevabı Necmi’yi biraz olsun rahatlattı.
’’Aman be nasıl ispat edecek bizim aldığımızı?’’
Dışarıyı seyretmeye koyuldu Necmi.Tam o anda ikinci kattan korkunç bir çığlık yayıldı Fuar Oteline.
Kadın bir yandan ağlıyor bir yandan var gücüyle bağırıyordu.
‘’O nerde, nerde yok.’’
Bir an yukarıya mı çıksam acaba diye düşünse de sandalyesinde kalmaya karar verdi.Necmi o gece birşeyleri düzeltmek için geç kaldığını anlamıştı.
Kadın gözlerinde patlamış volkanlar,yanağında çizikler ve elinde yolduğu bir tutam saçıyla merdivenlerin başında göründü. Artık pişkin ses de susmuştu.Kadın resepsiyon masasının önüne geldi.Gözleri Necmi’nin gözlerini kıskıvrak yakaladı.
‘’O nerde,nerde o nerde?’’
-Sakin olun hanımefendi,ne arıyorsunuz neyiniz kayboldu?
- O yok. O yok kaybolmuş.Çantamdaydı.
Kadının gözlerinden kopan damlalar resepsiyon masasının adi formikasına düştü.
‘’Nerde nerde,bulamadım’’
-Bekleme salonuna geçelim biraz dinlenin bayan
Necmi kadının koluna girdi.Kadın titiriyordu.
Bekleme salonuna geçtiklerinde kadın ciğeri sökülmüşcesine bağırdı.
Necmi taş kesildi.Kadın Necmi’nin kollarından kaydı.Önünde parçalanmış siyah bir poşet duran Mesture kan lekesi olmuş patilerini ve ağzını temizliyor arada bir yalanıyordu.
Kadın dizleri üzerinde anlamsız birşeyler mırıldanıyordu.Necmi kadının yanında diz çöktü.Aynı cümleyi tekararlayıp duruyordu kadın.
‘’O benim çocuğumdu.O benim çocuğumdu.O benim.....’’
Artık uçma vaktim gelmişti.Kanatlarımı açtım ve rüzgarı arkama aldım.Ahşap kapı kapandı.
YORUMLAR
Benim işim olup bitenleri seyretmek,dinlemek ve arşivlemek.İyi bir hikaye anlatıcısı arşivini geniş tutmalı.Arada sırada tüm hikayelerinin önce tozunu sonra gönlünü almalı.
Belleğimdeki hiçbir hikayemin diğerine göre üstünlüğü yoktur.Her saatte ve ve her mevsimde açıktır belleğimin ahşap kapıları.Bir hikaye oraya sızmaya başladı mı artık ben bile kapatamam o kapıyı.Hikaye bitince kapı kapanır.
kutlarım efendim...başarılı bir çalışma
HİKAYELER BİTERMİ ?
YAŞAM ZATEN BİR HİKAYE DEĞİLMİ ?
Beklerim efendim
Yaşanılmış öykülerime beklerim
ÜCRET ALMIYORUZ
Gönül soframda
Birbirinden ilginç öyküler bulacaksınız
BİZİM KÖYÜN DELİSİ
GEÇ KALDIN ONBAŞIM
BİR ÖLÜYE MEKTUPLAR
BEŞİNCİ VAGON
MECBURİYET CADDESİ
vs....vs...
Davetimi kırmayıp,gönül soframa buyurmazmısınız ?
BEKLİYORUM